Olimpiyat serisinin son halkasındayız. Yarın Londra Olimpiyat Stadyumu’nda insanlık tarihinin en büyük spor organizasyonu başlıyor ve bizler futbolun merkeze oturtulduğu dünya sporunda, diğer büyük sporcuları izleme fırsatı bulup, muhtemelen yeni dünya rekorları, yeni yıldızlarla tanışacağız. Serinin son halkasında programa ve bazı notlara göz atalım.

Oyunların açılış töreni 27 Temmuz Cuma günü ancak futbol karşılaşmaları 2 gün önce 25 temmuzda başlıyor. Kadınlar çarşamba, erkekler de çerşembe günü sahaya inecekler. Aynı şekilde futbolda madalyalar kapanış gününden 2 gün önce dağıtılacak. Açılıştan bir gün sonra madalyalar dağıtılmaya başlanıyor ve 12 dalda altın madalyalar sahiplerini bulacak. Sondan bir önceki gün yani 11 Ağustos 2012 günü tam 32 altın madalya sahibini bulacak ki bu, oyunların en fazla madalya dağıtıldığı günü olacak. Sporcuların sıkışık programı sebebiyle tenis en çabuk bitirilen dallardan birisi. Dünya sıralamasındaki ilk 56 tenisçinin yanı sıra komitenin davetiyle gelen 8 isim daha var ki bunlardan bir tanesi Avustralyalı Lleyton Hewitt. Roger Federer kariyerindeki son eksik, “krema üzerindeki çilek” olacak olimpiyat altın madalyasını kovalayacak. 4 yıl öncenin şampiyonu Rafael Nadal sakatlığı sebebiyle oyunlara gelmeyecek, ancak son 2 yılda muazzam bir çıkış gösteren Novak Djokovic elbette madalya peşinde. Ve tabii ki Andy Murray. Tim Henman’dan devralarak sürdürdüğü “Wimbledon kazanmaya çalışan İngiliz tenisçi” mücadelesi yetmediği gibi bir de başına olimpiyat baskısı çıktı. Londra ev sahibi ve daha birkaç hafta önce Roger Federer’e kaybettiği Wimbledon finalinden sonra baskının kendisinde yarattığı yıpranma çok net biçimde görülen Murray bir başka misyonu daha üstlenmiş durumda.

BOLT NE YAPACAK?
Atletizmde gözler elbette Usain Bolt ve Yohan Blake’in üzerinde olacak. Bolt 2008 Olimpiyatı'nda kendisini 100 metre yarışında tavşan koşucuya döndüren olağanüstü performansından sonra 3 yıl boyunca rakipsizdi. Derken geçtiğimiz yıl Daegu’daki Dünya Şampiyonası finalinde diskalifiye olunca şampiyonluğa ulaşan vatandaşı Yohan Blake gündeme oturdu. Aynı yarışta ikinci olan Birleşik Amerikalı Walter Dix ve birçok insana ülkesinin haritadaki yerini öğreten 36 yaşındaki St. Kidds ve Nevis’li Kim Collins de 100 metre yarışında iddialılar. Tyson Gay ve Asafa Powell da elbette orada olacak. Hatta Collins’in bir röportajında belirttiği gibi 100 metre finalinde yarışacak atletlerin tümünün 10 saniyenin altında dereceleri olması muhtemel.

GERÇEK "RÜYA TAKIM"
1936’dan itibaren düzenlenen basketbol müsabakalarında Birleşik Amerika hep zirvedeydi. 1972’deki olimpiyat finalinde basketbol tarihinin belki de en tartışmalı maçında Sovyetler Birliği’ne 51-50 mağlup oldular. İzleyen 4 olimpiyatta 2 şampiyonluk kazandılar ama Sovyetler Birliği 1988’de madalyayı ellerinden aldı. İlk kez katıldıkları bir olimpiyatta final oynamamışlardı. 1989’da FIBA olimpiyatları profesyonel oyunculara açtı ve böylece 'Dream Team' efsanesi de başlamış oldu. 1992 olimpiyatlarına seçilen takım bugün ilk 'Rüya Takım' olarak değerlendirilir. Christian Laettner (takımın tek NCAA oyuncusu), David Robinson, Patrick Ewing, Larry Bird, Scottie Pippen, Michael Jordan, Clyde Drexler, Karl Malone, John Stockton, Chris Mullin, Charles Barkley ve Magic Johnson’dan oluşan takım bir çok spor tarihçisi bakımından herhangi bir takım sporunda rakiplerini en fazla domine eden ekip olarak bilinir. Rüya Takım turnuva boyunca bütün maçlarda 100 sayının üzerine çıkmıştır. Turnuvadaki ilk maçında Angola’yı 116-48 mağlup ettikleri mücadele Angolalı basketbolcuların hayatlarındaki en zor 40 dakikadır. Ama yalnız değildirler, yarı finalde karşılaştıkları Litvanya’yı 51 sayı farkla mağlup etmeleri bile bu olağanüstü takımı tanımlamaya yeter. Grupta 33 farkla mağlup ettikleri Hırvatistan’ı final maçında da 32 sayıyla mağlup eden takım (turnuvada onlardan en az fark yiyen takım da Hırvatlardır) altın madalyaya ulaşır.

Bu insanüstü takım turnuva boyunca öyle rahattır ki final maçından önce Barcelona’daki son antrenmanda kendilerini koruyan güvenlik görevlileriyle maç yapmıştır. Rivayete göre oynadıkları hiçbir maçta ne kendi koçları Chuck Daly ne de rakip takımın koçları maç konuşması yapmamış hepsi “çıkın ve zevk alın” demiştir. Michael Jordan turnuva sonrası “oynadığımız en zorlu maçlar Monaco’da kendi aramızdaki antrenman maçlarıydı” diyerek şartları ortaya koymuştur. Efsane Yugoslav-Hırvat basketbolcu Drazen Petrovic final maçının ardından “bu gümüş madalya bizim için altın madalya değerinde” şeklinde konuşarak aslında rakiplerinin klasman dışı değerlendirilmesi gerektiğini kanıtlamıştır.

Rüya takım 1996’da da (1992’deki maçlardan daha az farklarla) şampiyonluğa ulaştı. Bu kadro kabul edilen son resmi Rüya Takım’dır. Takım o tarihten sonra çekiciliğini ve mutlak üstünlüğünü giderek kaybetti ve 2004 Olimpiyatlarındaki Arjantin yenilgisi ile de hanedanının bitişini gördü. 2008’de tekrar zirveye çıktılar. 2012’de de güçlü bir kadroyla yine altın madalyanın en büyük adayı durumundalar

Oyunlar boyunca da bu köşeden oyunların heyecanını aktarmaya devam edeceğiz.