HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partileri yeni dönemde (!) Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdiler. Erdoğan’ın seçimi alabilmek ve Cumhuriyeti olmayan bir “Türkiye Yüzyılı” başlatmak için borçlu olduğu tarikatlara, cemaatlere, yani uzun yol arkadaşlarına her zamankinden çok ihtiyacı vardı. Artan baskılar ve kötü yönetimle düşüşe geçen laik ve demokrat kesimin uzaklığını ve dini kullanarak etkileyemediği artık kendisine inanmayan ve oy vermeyeceği düşünülen inançlı kesimin kopuşunu ölçerek seçime yetecek oyu alamayacağını görüyordu. Nitekim öyle oldu, hiç adil olmayan seçimin ilk turunu kazanamadı. İkinci turda 1 milyon insanın oy tercihi ikiye bölünmüş ülkenin kaderini belirledi.

Bu hamleyle birlikte tek adam rejimine rağmen adı korunan Cumhuriyet rejimi, karşıtlarının çoğunlukta olduğu bir meclise kavuştu. Yeni gelenlerin ilk talepleri odalarının kadınlarla aynı koridorda olmamasıydı. Maazallah ya çalışma odalarına giderken yolda kadınla karşılaşırlarsa akıllarından neler neler geçecek! Genel Kurul’da yanlarında oturacak bir kadın, adaletli ve vicdanlı kanun yapma görevlerinin önünde erkek olmanın “gereği” olan şehvetlerini tetikleyecek büyük bir tehlike. Mecliste nefis sınavıyla başlıyorlar göreve. Şimdilik talep bertaraf edildi. İlk hüsran ama sanırım ve korkarım çok yaşamayacaklar hüsranı.

Cemaatlerin temsilcileri, tarikat şeyhleri 3. Cumhurbaşkanlığı töreni için saraya davetliydiler. Ala ile vala ile ağırlanan tarikatın iç çatışmaları kısa süre önce meclise taşınmıştı. Milletvekillerine gönderdikleri mektupla -belli ki sıklıkla gerçekleşmekte olan- kendilerine yönelik maddi destek ve kaynak sağlama faaliyetlerinin ayrıştıkları gruptan esirgenmesini, “camialarının” hizmetlerine zarar geleceğini belirterek talep etmişlerdi.

6 yaşında çocuk gelinin istismarıyla gündeme gelmiş olan tarikatın lideri ala ve vala ile ağırlanadursun, mecliste ayrı oturma düzeni sağlanamasa da Bursa’nın Karaağız köyünde anayasaya aykırı şekilde muhtar ve köy derneği kararıyla düğün, kına ve asker uğurlamasında kadın ve erkeklerin ayrı ayrı eğlenmesini zorunlu kılan bir karara imza atıldı. Çok geçmeden Balıkesir’de hükümete yakın türlü gerici cemiyet ve kuruluşun destek verdiği “Balıkesir Sivil Toplum Platformu”nun hedef göstermesi ve tehditleriyle Hande Yener konseri iptal edildi. Bu bir ilk değil. Daha önce de çeşitli illerde festivallere yönelik tehditler akıllara sığmaz şekilde belediyeler ya da valiliklerce karşılık bulmuştu. Yasaklatma başarıları artıyor. Kültür/Sanat festivallerine yönelik tepki sebeplerinden biri kadın ve erkeğin birlikte eğlenmesinden duyulan rahatsızlık. Yapılan gerici açıklamalarda Hande Yener LGBTİ destekçisi olmakla itham ediliyor ve “Türkiye Yüzyılı”na yakışmama vurgusu yer alıyor. Mesaj yeterince net.

Bu gerici yapılanmaların sokak temsilcileri de iş başında. “Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu” tarafından hangi derin kültür birikimi ile olduğu bilinmeyen bir değerlendirmeyle İstanbul Büyükşehir Belediyemizin Art İstanbul Feshane’de açtığı “Ortadan Başlamak” sergisinde sanat eserlerinin milli ve manevi değerlere hakaret ettiği gerekçesiyle basın açıklaması yapıyor. Müritler de polisin sükunetle izlediği eylemlerinde eserleri parçalamak için atlayıp zıplıyor. Bu da bir ilk değil heykelleri yerlerde sürükleyen vahşilerin sanat eserlerine yaklaşımını biliyoruz.

Anlaşılan İsveç’te, daha önce Finlandiya’da münferit provakasyonlarda Kuran yakılmasından rahatsız olanlar, kadın erkek bir arada edebiyat konuşulan, konserler olan festival ve kültür şenliklerinden hoşlanmayıp tahrik oldukları için insan yakanlardan rahatsız olmuyorlar. Nitekim Sivas Katliamı’nın otuzuncu yılında davanın zaman aşımına uğratılması için hazırlıklar yapılırken, seçim öncesinde gerici cemaat ve terör örgütlerinin hüküm giymiş katilleri de yapılan uzlaşının parçası olarak bir bir salıverildiler. Meclis’teki partinin uzantısı Hizbullah katilleri artık aramızda. Aynı kişiler ülkemiz adına gururlanılması gereken büyük bir transferin ardından genç ve yetenekli bir sporcumuzu, kendi “milli ve yerli” kriterlerine uymadığından hedef göstermekte de beis görmüyor. Fenerbahçe’den Real Madrid’e transfer olan Arda Güler başarısıyla değil de Real Madrid formasındaki haç nedeniyle tartışılıyor. Futbol caiz mi vurgusuna kadar gidiyor mesele. Aslında caiz değil ama öyle sorunlar var ki adamcağız bunlarla uğraşmak zorunda kalıyor demek!

Kucaklayıcı politikalarıyla övünen iktidarımızın Türkiye Yüzyılı hazırlıkları arasında yine ve yeniden bir Alevi açılımı da yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bu nedenle kurulan Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı yıllardır eşit yurttaşlık talebi olan alevileri sadece toplumsal olarak değil inanç ve yaşam tercihleri yönünden de asimile etme hedefini çekinmeden ortaya koyuyor. “Alevi Gençleri, Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü” işbirliğiyle 18-25 yaş arasındaki kız ve erkekler için ayrı ayrı katılacakları kamplar düzenleniyor. Asimilasyona, ayrımcılığa süslü isimli müdürlük kurulmuş. Hizmete bakın! Dedelere turistik Kerbela turu bile bu hizmetin gölgesinde kalır. Sarı sendikalar yaratarak, tek baro girişimiyle, yandaş basın baskısıyla sivil toplum oluşumlarını eritmeye çalışan iktidarın kendi Alevilerini yaratma ve cemaatlerde beyin yıkayarak yetiştirdiği gençlerin yanına, müdürlük kamplarıyla Alevi gençleri de ekleme gayreti hafife alınmamalı.

Bu girişim, radikallerin yasa yapıcı makamla edindikleri güçle yıllardır karma eğitimle, kadının eşit yurttaşlığıyla ilgili sürdürdükleri ayrımcılığın yasal düzene dönüşmesi için attıkları adımlar içinde iyi bir örnek. Laiklik karşıtı uygulamaların yasallaşması için girişimler önümüzdeki günlerin önemli konularından ve mücadele hatlarından olacak, olmalı. Kadın ve erkek ayrımı toplumsal bir yarılmadır. Bambaşka kötülüklerle dolu bir çuvalın asal öznesidir. Bu mücadele canı alınan, hakir görülen, toplum dışına itilen biz kadınların değil herkesin olmalı.

“kısık bir perdenin o gerçeği
gösterdiğinden umutlu
bir perdenin kısık yeri kadar
incelen kadınlar

dünya, nedir onlardaki yansın
demir mi, ateş mi, belki cehennem
pervaneler işte, renkli camlara
çarpa çarpa hayal kanatlarını
tükenen kadınlar”*

*Gülten Akın / Bölünen Kadınlar şiirinden…