“Devlet”in televizyon kanalı TRT’de Nuh peygamberin cep telefonu ve insansız hava aracı kullanmış olması gerektiğinin tartışılması memlekette küçük çapta bir infial yarattı. Bir ucunda ne günlere kaldık diye öfkelenenler diğerinde geyiğin dibine vuranlar olmak üzere çok sayıda tepki verildi.

İddia sahibi, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan bir akademisyen. Özgeçmişinde kimya lisansı aldığı ve yüksek lisans ve doktorasını ABD’de yaptığı yazılı. “Yüksek” eğitim için ABD’ye 1990 yılında gitmiş. Ülkeye 20 yıl sonra dönmüş. Bu uzun süre boyunca oralarda ne yaptığı meçhul. 2010 yılında İstanbul Üniversitesi kadrosuna geçmiş.

Öfkeli ve alaycı tepkilerin ortak noktası bilmem kaç bin yıl önce günümüzün teknolojilerinin kullanılmış olmasının olanaksız olmasına dayanıyor. Yok cep telefonunun baz istasyonu neresiymiş, nasıl şarj etmiş, insansız hava aracını kim kullanıyormuş. Madem o vakit bu teknolojiler vardı da neden hepsi bir tufanla kayboldu, gemidekiler bu teknolojinin en azından bilgisini neden tufan sonrası kullanmadılar vs vs.

Yavuz Örnek’in iddialarının hemen herkesin atladığı başka bir boyutu var. Örnek, programın izlediğim parçalarında sürekli olarak kendisinin bir “bilim adamı” olduğunu ve iddialarını bilime, bilimsel düşünceye dayandırdığını söylemeye çalışıyor.

Adamımız, haklı!

Tek sorunu, bilimsel düşünme yöntemini uyguladığı alanın inanç alanı olması.

Örnek, okuduğu metne inançlı biri olduğundan “hakikat” muamelesi yapıyor. Ona göre çok eski zamanlardan bir zamanda Tanrı, Nuh’a bir tufan yaratacağını ve tüm türlerden birer çifti, inşa edeceği bir gemiye alması gerektiğini emrediyor. Merak edenler kitaptan ilgili hikâyenin tamamını okuyabilirler.

Bilim adamımız, Nuh’a, tufana ve tabii ki Kuran’a inanıyor. Bu inancının kaynağı ise Tanrı’ya olan sarsılmaz inancı. Bu hakikat öncüllerinden düşünmeye başlıyor. Nuh Tufanı’nın olabilmesinin olanaklarını bilimsel bir akıl yürütmeye tabi tutuyor.

Neden sorusunu sormayı bırakıp, çünkü inancından şüphesi yok, nasıl olabilir sorusuna kafa yoruyor. Tam da bilimsel düşünmenin temel ilkesine uyuyor. Rahmetli Viyana Çevresi bilimcilerini mezarlarında ters döndürmüştür o ayrı!

Bu nasıl olabilir sorusunu, bir kere sorduktan sonra geriye kalan bilimsel temele dayalı bir akıl yürütmeden ötesi değil. Tufan öncesinde gemiden çok uzakta olan oğluyla nasıl haberleşebilir? Nuh, Tanrı değil ki sesini duyurabilirsin. Bilmem kaç kilometre ötedeki oğluna sesini duyurabilmesinin tek yolu cep telefonu olmak zorunda! Bir güvercin ne kadar uçabilir, ama görüntü yollayabilen insansız hava aracı ile kara parçası olup olmadığını aramak daha mantıklı!

Dr. Örnek’in derin bir açmaz yaşadığı ortada. Tufanın olabilirliğine bilimsel aklı yatmazsa yola çıktığı öncülün doğru olmadığına karar vermek zorunda. Bilim ahlakı bunu şart koşar. Bu durumda tufanın gerçekten olmadığına karar verir ki bu işi daha da zorlaştırır. Tufan olmadıysa, Kuran’da yazan ama doğru olmayan bir şeyler olduğunu kabul etmek zorunda. Bu kabul yine kitabın gerçeği anlatmadığı sonucuna ulaştırır ki, asıl vehamet tam da bu noktada ortaya çıkar. Eğer tufan mümkün değilse ve kitapta yazılanlar gerçek değilse, yoksa Tanrı da mı yok!

Bilim adamımız, bilimden yola çıktığında mucize diye bir şeyin olamayacağına da “iman etmek” zorunda. Bilebildiği bilimsel düşünme yönteminin zorunlu sonucu ya Tanrı’nın olmadığı ya da Nuh’un cep telefonu kullanmak zorunda olduğu.
Hadi kabul edelim, cep telefonu değil de bugün bilemediğimiz bir teknoloji olsun fark etmez. Her nasıl bir araç olursa olsun, bilimsel temele dayanmalı, aksi Tanrı’nın varlığını inkâr etmeye götürür.

Belki acı acı gülebilirsiniz ama Dr. Yavuz Örnek’in yaşadığı açmazı 300 yıl önce sevgili Spinoza da yaşamıştı. Musevi kutsal metinlerindeki mucizelerin olma olanaklarına akıl yürüttüğünde olasılıkla içi titreyerek metinlere hakikat muamelesi yapmanın olanaksızlığıyla yüzleşmişti. Bu yüzden Musevi cemaatinden afaroz edilmişti.

Cumhuriyet’in 60 yıllık kazanımlarına karşı 12 Eylül Darbesi ile başlayan gerici karşı devrim memleketi 300 yıl geriye götürdü. Çakma Spinoza’ya gülüyoruz ama Diyarbakır’da öğrencisine cinsel istismarda bulunan “öğretmen” şeriat mahkemesinde yargılanmayı isterken de Yavuz Örnek’in akıl yürütmesine dayanıyor. 9 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz edilebilir demeye getiren Diyanet de öyle. Diyanet, Allah’ın kanunlarından başka kanun tanımaz diyerek en azından Anayasa suçu işleyen Bekir Bozdağ da öyle.