Güney Amerika kıtasının ulusal takımlar bazındaki en büyük turnuvası olan Copa America’da, kıtanın iki devi...

Güney Amerika kıtasının ulusal takımlar bazındaki en büyük turnuvası olan Copa America’da, kıtanın iki devi Brezilya ve Arjantin’in ikisinin de katılıp ilk dördü göremedikleri hiçbir kupa olmamıştı daha önce. Üstelik bu iki dev, gruplarda da topallayarak geldikleri çeyrek finalde çok kötü performans göstererek turnuvaya veda ettiler. Arjantin, neredeyse bir devre sayısal üstünlükle oynadığı Uruguay maçını kazanamazken, Brezilyalılar uzatmalar sonrası, Paraguay karşısında kullandıkları 4 penaltının hiçbirini gole çeviremediler. Öte yanda ise bilindik başarı hikayesi Uruguay’ın yanına, daha önce dünya futbolunda hiçbir varlık gösterememiş, dünya kupası elemelerinde CONMEBOL grubunun hep nal toplayıcısı olmuş Venezuela eklendi. Başarı hikayesinden önce, devlerin vedasını konuşalım biraz.

Futbol dizilişleri üzerinde kafayı bozmuş olan Jonathan Wilson, “Inverting the Pyramid” adlı kitabında 1970 Brezilya'sını dünya futbol tarihinin “bozulmamış son takımı” olarak gösterir. Bu takımın en çarpıcı yönü kadrodaki tüm oyuncuların Brezilya Ligi’nde forma giymesiydi. “Eski Sambacılar” son kez kupayı kaldırdıklarında yıl 2002 idi ve Campeonato’da mücadele eden oyuncu sayısı 13’tü. Devam eden turnuvada ise bu sayı sadece 7 ve bu oyuncuların içinde Avrupa’dan dönmüş Fred ile Elano gibi oyuncularla, Avrupa’ya yelken açmaları çok yakın olan Ganso ve Neymar gibi gençler var. Bu köşede futbolun evriminden defalarca bahsettikten sonra geçmişle bugün arasında bir oyuncu karşılaştırması yapmak niyetinde değiliz. Ancak Brezilya ve Arjantinli gençlerin, Avrupa kıtasına transfer olma yaşı her geçen yıl daha da düşüyor. Transfer yaşları 18-19’a düşmüş durumda. Bu oyuncular, Brezilya futbolunun köklerini tam olarak yeteneklerine yedirmeden, Avrupa’nın, hem de 2004 Yunanistan’ının çok köklü bir karşı devrim yaptığı Avrupa’nın, yeni, muhafazakar futbol yapısının içine giriyorlar. Bu da onların tipik bir Avrupalı oyuncudan farkının olmamasına yol açıyor. Ne ilginçtir ki, o kültürü daha iyi yansıtanlar bugün Brezilyalılardan çok Portekizliler. 1994’te Dünya Kupası’nı kaldırmış takımın, en “devlet memuru” oyuncusu Dunga’nın ulusal takımın başına geçişi de bu futbol dönüşümüne olumsuz yönde bir katkı yaptı ve Brezilya gibi bir futbol ülkesinin oyuncuları metamorfoza uğradılar. 1970 Dünya Kupası finalindeki ince paslaşmalarla gelen Carlos Alberto golüyle, dün penaltı vuruşları için ceza sahası dışına kadar gerilen Brezilyalıları yanyana koyduğunuzda, futbol naifliğinin çoktan yok olduğunu görüyorsunuz.

Arjantin’in gerileyişi ise sürpriz olmamalı. Sırasıyla Kempes ve Maradona nesillerini kullanan Arjantin’in, 1990 Dünya Kupası finalinden sonraki izleyen turnuvalarda çeyrek finali dahi geçememesi belki de onlara bağlanan umutların yersiz olduğunun göstergesi. Messi’nin Barcelona’yı yaptığından çok, Barcelona’nın Messi’yi yaptığını, önce Maradona, sonra da Batista çok acı sonuçlarla farkettiler. Pep Guardiola belki de bu yüzden, daha teknik adamlık kariyerinde 5 yılı doldurmadan, tüm zamanları kapsayan listelerde kendisine yer buluyor. Yeteneği, onu en etkin kılacak bir makinenin içine, doğru yere yerleştirebildiği için. 

TABAREZ'İN URUGUAY'I
Kıtanın iki lokomotifi böyle çökerken, yeni lokomotif Uruguay, nesli tükenen “yıldız”  ailesinin son temsilcilerinden Forlan’ın kabus gibi bir yıl geçirmesine ve Cavani’nin yokluğuna rağmen, takımıyla büyüyen teknik adam Oscar Tabarez’in müthiş maç içi seçimleriyle ve 2010’dan gelen mirası akılcı kullanmalarıyla finale kadar geldi. Önemli bir anektod. Uruguay’ın Uruguay'ın 2010 Dünya Kupası ile 2011 Copa America kadrosunda 17 ortak oyuncu var. 2010 yarı final 11'i ve 2011 çeyrek final 11'inde de 7 ortak oyuncu. Oscar Tabarez, bir ulusal takım, kulüp takımı gibi nasıl yönetilir bunun dersini veriyor 2 yıldır. Kadro kadar diziliş ve felsefe bütünlüğüyle de. Ülkesinin takımı Penarol ile 1987’de Libertadores Kupası’nı kazanan 64 yaşındaki teknik adam, ülke takımıyla da oraya çıkmak için önemli bir fırsat yakaladı.

Onun bu yoldaki rakiplerinden birisi ise egzantrik lideri ve Sinderella Masalı hikayesi ile Venezuela. Kadrodaki en şöhretli oyuncusu Hamburg’lu Thomas Rincon olan takımın başında 38 yaşındaki Cesar Farías var. Hugo Chavez’i, Küba’daki kemoterapi kliniğinden twit attıracak kadar kendine bağlamış takım, yarı finalde dünya futbolunun son yıllarda, rakibi kitlemeyi en iyi bilen takımlarından Paraguay ile karşılaşacaK ve siz bu satırları okurken maç bitmiş olacak. Yeni bir şampiyonumuz ve yeni bir gol kralımız olacak. Copa America bu sene dünyaya ciddi bir mesaj yolladı.