Cumhuriyet Halk Partisi, önümüzdeki 31 Mart yerel seçimleri için Hatay’da Lütfü Savaş’ı yine aday gösterdi. Savaş, 15 yıldır Hatay’ı yönetiyor. İlk 5 yılında AKP’li olarak Antakya Belediye Başkanlığı yaptı. Hatay Büyükşehir statüsüne çıkarılıp, AKP Sadullah Ergin’i aday gösterince, Savaş bu kez de CHP’den aday gösterildi ve o tarihten bu yana da Hatay’ın “CHP’li” Belediye Başkanı. 

Hatay, 6 Şubat depreminde en ağır yıkımı yaşayan il oldu. Yıkılan çok sayıda “yeni ruhsatlı” binanın müteahhitleriyle, sahipleriyle Lütfü Savaş’ın ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Savaş, bu bağları saklamadı, dostlarını savunmaktan da geri durmadı. Kendi ifadesiyle, CHP ile tek ortak noktası Milliyetçilik! Bu ifadenin Antakyalılarca zaten bilinen MHP’ye yakın AKP’liliğinin altını çizdiği çok açık. 

Hatay’da, özellikle Antakya, Defne, Armutlu, Harbiye, Samandağ eksenindeki yıkımın büyüklüğünün nedenleri, bu ilçe ve mahallelere götürülen yardımın diğer bölgelere göre belirgin olarak yetersiz olduğu izlenimi, bu bölgelere yönelik 15 yıldır nitelikli belediye hizmeti götürülmediğinin de ortaya çıkmasıyla birleşince, Savaş’ın nasıl bir “milliyetçilikle” belediye başkanlığı yaptığını anlamak zor olmayabilir.  Dahası, belediye hizmetlerinde en hafif deyimle “akrabacılık”, “arkadaşçılık” yaptığını düşündürecek çok sayıda yalanlanamayan iddia da ortalıkta duruyor. 

*** 

İşte bu “ahval ve şerait içinde” CHP, Lütfü Savaş’ı yeniden aday gösterdi. Toplumsal muhalefetin örseleyici bir hayal kırıklığı yaşadığı Mayıs 2023 seçimleri yenilgisinden sonra hem de! Başta eğitimli, ağırlıklı olarak laik orta sınıf ve yoksulluğun kadersizliğinden kurtulmak isteyen nüfusun yarısının uzun süre şokunu atlatamadığı bir seçim yenilgisinden sonra! Seçmeni “böyle olduğu sürece CHP’ye oy vermem” diyenlerden, “CHP buysa bir daha hiç oy kullanmam kendi başımın çaresine bakarım, yoksullara, yoksunlara yardım bile etmem” ruh haline girdiği dönemde! Üstelik eski politika anlayışını değiştireceklerini “solu görmeyen” bir CHP olmayacaklarını söyleyen “yeni” genel başkan Özgür Özel’in genel başkanlığı döneminde. Hiç kusura bakmasınlar isimlerini yazdığım için, biri düzenli diğeri düzensiz “soldan bakarak” BirGün’yazı yazan Yalçın Karatepe ve İlhan Uzgel’in genel başkan yardımcısı olarak MYK’sında oldukları CHP’de! Üstüne üstlük, tam da RTE, sonradan gerek kendisi gerekse başka AKP’liler tarafından anlamı yumuşatılmaya çalışılsa da, açıkça Hatay’ın bile isteye garip bırakıldığı anlamına gelecek sözler söylemişken… 

*** 

Varsayalım ki Lütfü Savaş, inançlı ve tutarlı bir “sağ sosyal demokrat”, Atatürkçü vs. bir CHP’li olsun. Belediye başkanlığı döneminde de bu çizgiye uygun ve çok dürüst bir yönetim sergilemiş olsun. Bir aymazlıktan değil de, merkezi yönetimin engellemesi, baskısı nedeniyle depremin yıkıcılığını önleyememiş olsun… Partisinin başarısını, Hatay’ın iyiliğini ve yaralarını sarmasını temel amaç olarak gören bir siyasetçi olsa, yapması gereken ne olurdu? En azından ben yapamadım ama nasıl olsa partim “en az benim kadar” uygun bir başka partidaşımı aday gösterebilir ve depremin enkazında hala kayıplarını arayan Antakyalılar sandığa gitmek ve partime oy vermek için yeni bir güç hissederler demez miydi? 

Hadi o demiyor diyelim, peki CHP’nin değişimci, yüzleri sola dönük yönetimiyiz diyenlere ne diyeceğiz? Olasılıkla, kendi yazdırdığı Wikipedia özgeçmişinde, beni CHP’ye Kemal Kılıçdaroğlu çağırdı, annemin de telkiniyle altı oktan biri milliyetçilik olduğu için partide karşı görüşler olmasına rağmen kabul ettim söylemiyle açık açık CHP’li olmadığını, lütfederek CHP’de siyaset yaptığını söyleyen birini CHP’den aday göstermeyerek topluma çok sağlam bir mesaj vermeyi akıl edememiş olabilirler mi? 

2014 yerel seçimleri öncesinde, Kemal Kılıçdaroğlu CHP’si Lütfü Savaş’ı ilk kez aday gösterdiğinde de hemen hemen aynı soruları sormuştum. “CHP Hatay için belirlediği belediye başkan adayına Gezi’de öldürülen CHP Gençlik Kolları Üyesi Abdullah Cömert için ne dediğini ve ne düşündüğünü sormuş mudur? Ya Abdullah Cömert’in, Ali İsmail Korkmaz’ın annelerine, ailelerine, Armutlu halkına bizim adayımız bu kişi olsa oy verir misiniz diye sormuş mudur?” Ardından da “CHP yönetimi başta genel başkanları olmak üzere, bırakın Gezi İsyanı’nı anlamayı, Gezi’de ortaya çıkandan korktuklarını kanıtlıyorlar seçimleriyle. Yüzünü sola dönerek, solla işbirliğine giderek daha çok büyüyeceğini görmemesine olanak olmadığına göre; toplum sol bir seçeneğe, demokrasiye, özgürlüğe, adalete bu denli hazır haldeyken, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partinin bir yandan sol değerleri istismar ederken içindeki sol unsurları tasfiye edip partiyi sağ bir koalisyona teslim etmeye girişmesine itiraz etmek zorunlu” diyerek yanıtlamıştım. 

Demem o ki, CHP, öyle partiyi sağa çekerek oy kazanmaya çalışanların yönettiği sosyal demokrat bir parti değil, sorun politik strateji hatası, aymazlık da değil. CHP yönetimleri altmışlı yıllardan bu yana ne zaman Türkiye toplumu için sol bir imkan doğsa, o imkanı sahiplenir gibi yaparak, sol değerleri istismar edip, solun bir çözüm olma ihtimalini çalıp, içini boşaltıyor. Eh, en azından isimler değişse de, CHP imkan hırsızlığı çizgisini tutarlılıkla koruyor. Gerçekten de Cumhuriyet’in ulu çınarı!