Eril, cinsiyetçi, erkek ahlakçısı bir eylem var. Kötü yola düşen kadını kurtarmak! Seksenli yılların çoğu arabesk filminin teması, “saf, iyi ve namusluyken kötü yola düşen kadını” kurtaran kır kökenli erkek, hikâyesi. Antimodernlik, gelenekçilik, değişen kadın kimliğinin düşmanlaştırılması vb. çok farklı şekilde okunabilir bu hikâyeler ama derdim o değil. İlginç bir şekilde daha çok Müslüm Gürses, Serpil Çakmaklı filmlerinde geçen bir sahnede somutlaştırılır bu kurtarış. Gerçekten yıkar kadını erkek!

Büyülü pınarlarda, abı hayat çeşmesinde, billur ırmaklarda yıkanarak arınmak, kadim zamanlardan bu yana ortak bilinçdışı sembollerimizden. O sembole yapılan somut gönderme ile Gürses, Çakmaklı’yı, Mutlu Ol Yeter filminde hatta yarı ilahi formunda bir şarkı eşliğinde yıkar. Sekans çıplak kadın görüntüsü ile seyirciyi salona çekmekle de ilgilidir. Velhasıl, yunup arındırılan kadın, gerçek özüne döner, artık “kirli” değildir ve kötü yoldan iyi yola geçmiştir.

***

Hikâye/ sembolik eylemin eril bileşenini bir yana bırakalım. Galiba CHP’nin de düştüğü/ düşürüldüğü “kötü yol” da kaybolan içindeki iyiyi ortaya çıkarabilecek bir yıkanmaya ihtiyacı var. CHP’nin içindeki iyi olanı sona bırakırsak, ama o iyiyle de ilgili olarak, öncelikli sorumuz CHP neden kapanmıyor ya da tarihe gömülmüyor diye düşünmekle başlayalım.

CHP’nin tasfiye olabileceği iki tarihsel dönem oldu geçmişte. İlki 1969 seçimleri. CHP 1960 darbesi sonrası son seçim olan 1957 yılında %41 oy almıştı. Darbe sonrası yapılan genel seçimlerde ise sırasıyla 1961 de 36, 1965 de 28 ve 1969 da 27 oy aldı. 1970 yılına gelirken CHP’nin o haliyle giderek daha da küçülüp tükenmesi beklenebilirdi. Oysa önce İnönü, “ortanın solu” kavramını atarak rotayı sola çevirdi, ardından Bülent Ecevit bu kavramı, “toprak işleyenin su kullananın” seçim sloganına çevirdi. CHP içindeki sağcılar isyan bayrağı açtılar ama tasfiye oldular. İçindeki sağcıların ayrılıp ayrı parti (CGP) kurmalarına rağmen, Milli Şef’i de tasfiye eden CHP’ nin oyu 1973 de 33 ardından 1977 de %41’e çıktı. Benzer şekilde 12 Eylül Darbesi sonrası da Halkçı Parti, SODEP, SHP denemeleri sonrası CHP ancak SHP solculuğunu içine aldığında yeniden dirildi. Dirilen CHP, sağa döndükçe küçüldü, küçüldü ve 1969 yılındaki oranına yerleşti. % 25- 28 bandı.

***

CHP nin tasfiye olmasını engelleyen bu %25-30 oran kim? 100 yıldır var olduklarına göre onları bir arada tutan özellikler olmalı. Bu çekirdek, parti sola döndükçe büyüyor, sağa çekildikçe kendi sabit oranına dönüyor. CHP bu haliyle Türkiye’ de sol partilerin kitleselleşmesi imkânını çalan bir hırsız rolü de üstleniyor olabilir. Bu çözümleme de doğru. Yine de CHP sola döndükçe büyüyor ve ülke demokratikleşiyor, bu da bir gerçek.

Şimdi kötü yola düşmeye dönebiliriz. Tümüyle kişisel gözlemime ve deneyimime bağlı olarak gördüğüm bir durum üzerine düşünüyorum. Birçoğuyla öyle ya da böyle konuştuğum, toplantılarda bir araya geldiğim, ya da medyada izlediğim CHP profesyonel siyasetçilerinin ortak bir özellikleri var. Yüz yüze ya da küçük grup toplantılarında çoğunun en azından vicdani olarak “solcu” oldukları açık. Bu insanlar “uygun koşullar olsa” sol değerleri açıkça savunacaklar gibi. Ama solculuklarını açık ettiklerinde partide barınamayacaklarından çok korkuyorlar! Kişisel olarak şu cümleyi o kadar çok duydum ki, üzerinde düşünmek gerekiyor. “Ben aslında solcuyum, hele bir yönetime, parti meclisine gireyim, vekil olayım, bak göreceksin partiyi nasıl sola çekeceğim!” En azından son 15 yıldır bu cümleyi duyduğum insanların nerdeyse tümü o görevlere geldiler ya da yükseldiler hatta karar verici oldular. Tanıdıklarım arasında yalnızca bir kişi, partiye girdikten sonra da açıkça sol değerleri savunmaya ve eylemeye devam etti, onu da parti dışına ittiler. Bir diğeri de bir süre il başkanlığı yapabildi.

Garip gelebilir ama büyük çoğunluğunun bu sözlerinde o zaman ve hala samimi olduğuna inanıyorum. Fakat nasıl oluyorsa oluyor, partide söz sahibi olduklarında kısa sürede “kötü yola düşüyorlar”. Şimdi CHP’nin %25 in altına inmesini engelleyen ve insanlara orada siyaset yapma arzusu duyuran içindeki iyiyi düşünebiliriz. Bu iyi, CHP’yi sola çekiyor ya da CHP bu iyi imkânını çalıyor!

***

Bağımsızlık, Laiklik ve Halkçılık (siz buna kamuculuk deyin). CHP’nin içindeki bu iyiyi kim/lerin kötü yola düşürdüğü ayrı bir tartışma. Çok da gerekli olmayabilir.

Tarih döngüsel değil, ileriye doğru da akmıyor. Ama Bağımsızlık, Laiklik ve Kamuculuk sloganına sahici olarak sarılmayan bir CHP’nin geleceği artık kalmamış gibi. Küllerinden doğacaksa bu üç ilkeden doğacak, yoksa bitecek. Bitişi hayırlı olur diyecek değilim ama en azından imkân hırsızlığı yapamayacak derim.

Umarım onu yıkayacak birini bulmak yerine kendi kendisini içerden yıkamaya başlar. İçerden yıkayabilecek olanlar şimdiki koşullarda kurultay delegeleri. Onlara büyük iş düşüyor. Delege olmalarını sağlayanları değil de bağımsızlık, laiklik ve kamuculuk ilkelerinin delegesi olma imkânları var.