Çocuklar dayanın, dayanın çocuklar…
Geldiğimizde otlar yemyeşil değildi, biz de pek bir şey yeşertemedik doğrusu. Çocuklarımıza onurlu bir yaşam bırakmaya çalıştık, evet. Çalışmaya da devam edeceğiz ama gelecek kaygılarını gideremedik. “Neden bize benzemediler” demekle yetindik, ne istediklerini tam bilemedik. Toplantılarımızda genç göremeyince söylendik, Gezi’de görünce de yeni bir tür keşfetmiş gibi algılamaya çalıştık, anlamlar yükledik. X kuşağı, Y kuşağı, […]
Geldiğimizde otlar yemyeşil değildi, biz de pek bir şey yeşertemedik doğrusu. Çocuklarımıza onurlu bir yaşam bırakmaya çalıştık, evet. Çalışmaya da devam edeceğiz ama gelecek kaygılarını gideremedik.
“Neden bize benzemediler” demekle yetindik, ne istediklerini tam bilemedik. Toplantılarımızda genç göremeyince söylendik, Gezi’de görünce de yeni bir tür keşfetmiş gibi algılamaya çalıştık, anlamlar yükledik. X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı, Pi sayısı, sinüs kosinüs, tanjant kotanjant… Boş verin bunları… Futbol sadece futbol olmayabilir ama çocuk sadece çocuktur.
23 Nisan günü küçük arkadaşımızın “Alman vatandaşı olmak istiyorum” açıklaması çokça tartışıldı. Şaşacak bir şey yoktu. Çocuk ağzına geleni söyler. Çoğu zaman acımasızdır. Doğru bildiğini söylemekten çekinmez. Çelişki’de yazmıştım: “Gerçeği küçükken bağırmak, büyüdükçe fısıldamak, en sonunda da susmak… İnsanı sessiz kalmaya zorlayan nedir? Yaşımız ilerledikçe susmamız gerektiğini öğrendiğimiz anlar. O anların her birini eziyetle tecrübe etmiş hayatlarımız var. Ta en derinlerimizde ise ceza diye odaya kapatılmış, bağıra çağıra konuşan çocuklar var.”
Çocuklarımız, gençlerimiz kendi ülkesine dair hayal kuramıyor. Bu ne gülünecek ne de çarpıtılacak bir şey. Sorumlusu bu ülkeyi yönetenler ve üzerlerine oturdukları sistemdir. Sporda başarıya ulaşan kızların bacaklarını tartışan gericilik, kendi yandaşlarını kayıran rantçılık, beğenmediğini yasaklayan, saldırgan bir baskıcılık… Derin yoksulluk ve eşitsizlik… Kentli orta sınıflarda biriken kültürel dışlanmışlık hissi… Tüm bunların üzerine binen kutuplaşma…
Kendi ülkesine dair hayal kuramayanlar sadece çocuklar mı? Çocuklara yurtdışının güzelliklerini anlatan ve çıkış yolu olarak orayı gösteren aileleri ya da çevreleri olmalı. Pek çok ebeveynin bebeklerinin doğumunu ABD’de gerçekleştirmek için çaba harcadığını görüyorum. Bu sayede bir çeşit vatandaşlık alacaklarını düşünüyor olmalılar. Tuhafıma gitse de bu konuda ailelere kızmak çözüm mü? Ülkedeki karanlık gidişe dair örnekleri saydıklarında hangisini önemsiz görebiliriz? “Peki ne yapacağız” dediklerinde memlekete dair umut örneklerini artırmak dışında çaremiz yok. Yerel seçimlerde ortaya çıkan imkânı değerlendirmek ilk adım olabilir.
Oğlumuz Kuzey 2 yaşına giriyor. Eylül ayından itibaren İzmir’de kreşe başlayacak. Kreşin, ebeveynlerin ekonomik, sosyal hayata katılımında yegâne çarelerden biri olduğunu biliyoruz. Özellikle çalışmaya ara vermiş anneler için… Sabah 8 akşam 5 çalışma koşullarında kazanacağımız paranın sadece kreş ücretini karşılamaya yeteceğini de biliyoruz. Memleketin milyonları bulan endişeli muhalifleri, güzide örgütleri, grupları, sendikaları bu konuda çocuklarımız ve ebeveynler için kolektif bir dayanışma ağı kurabildi mi? Daha sonrasında ticarileşen birkaç cılız örneğin ötesine geçilemedi. Ümidi kesmemek buradan başlıyor. İnsan ne zaman kaçar? Değiştirme umudunu yitirdiğinde…
Minik kardeşimizin Alman vatandaşı olma isteğine dair açıklamasına, birkaç aylığına Almanya’da olduğum bir dönemde denk geldim. Alman toplumunun, aydınlarının Türkiye’deki karanlık gidişe dair duyarlılığının arttığını ve bu açıklama sonrası ülkemizdeki çocuklara dair kaygı beslediklerini gördüm. Almanya cephesindeki bu görüntü iyi olsa da derinlerindeki “işte medeniyetsiz doğunun hali ve işte yaşanılası vatanımız” bakışını sezdikçe bu eşitsiz ilişki beni rahatsız etti.
İnsan nerede yaşamak istiyorsa orada yaşayabilmeli. Ulus devlet, ulusal sınır denen, burjuvazinin daha iyi yönetebilmek için keşfettiği yöntemler bizler için bir şey ifade etmez. Yine de insan doğup büyüdüğü topraklara, anı biriktirdiği yerlere dair his üretir. Yönetenlerin/egemenlerin hırsı uğruna doğduğu yere yabancılaşıp, yurdunu terk etmek durumunda kalması basite indirgenemez. Cebinde parası olana kolay bir “haymatlos” tavrıyla bu durum allanıp pullanamaz. Tüm kara parçalarında “iyilik güzellik” yaymak gibi bir görevimiz var. Afrika dahil, Türkiye hariç değil.
Her şeye rağmen kara bulutların dağılmaya başladığı, güzel günlerin izlerinin görüldüğü bir dönemdeyiz. Yapacağımız çok iş var, hem kendimiz hem çocuklarımız için. Bu çabalar içerisinde onlar da umutlanacak ve bizimle birlikte hayaller kuracaklar. X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı, Pi sayısı, sinüs kosinüs, tanjant kotanjant… Onlara ad vermeyin, onlar kendilerine ne demek isterlerse onu derler. Biz ülkemize dair düşlerimizi çoğalttıkça onlar da bu düşlere ortak olabilirler, hayal kurmaya başlarlar.
Az kaldı, dayanın çocuklar.