Bizim insanımızın ölüm ile ilgili tuhaf çıkışları var. Ortadoğulu cehaletimizden midir nedir bilmiyorum, her şeyin şeyini çıkarmaya çok bir teşneyiz. Bazen düşünüyorum “Yok yahu, bunlar sadece bizde olmuyordur” diye, ama sanırım bizde oluyor. Nedendir bilinmez.

Ölmeyen insanları öldürmeye çalışmakta üstüne yok bazılarının. Bir aileyi düşünün. Hastasının başında nöbet tutuyor, her iyi haberiyle seviniyor, o hayata tutundukça daha da mutlu oluyor, umutlanıyor. Sonra bir giriyor sosyal medyanın bok çukuruna, görüyor ki o sırada elini tutmakta olduğu sevdiğini çoktan öldürmüşler bile. Altına taziye mesajları yağıyor. Başka biri diyor ki “Kesin bilgi”, öbürü diyor ki “Toprağın bol olsun büyük usta” falan filan.

Değişik bir pornografi. Aşağılık bir uğraş. Alçaklık. Hasta yakını, kendi derdinin yanında bir de bu uydurulmuş sahte ölümün yalan olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Bir yerden duydukları haberi, hatta bazen duymadıklarını bile rahatlıkla, ağızları sulana sulana yazan, çizen bu aşağılık, psikopat güruh neden ve nasıl bu hale gelmiş, çok merak ediyorum. Psikologların ve sosyologların konusudur. Araştırılması lazım. Ben daha fazlasını söyleyemiyorum.  Aklım yetmiyor, ama şunu da uzmanlara sormadan geçemiyorum. Bu bir tür nekrofili mi acaba? İnsanlarımızı ölmeden önce sevemeyen manyakların arasında mı kaldık? O zaman belki de psikologlara en çok ihtiyacı olan, aslıda bizler olacağız belki de...

Bugün hasta yatağında olan ağabeyimin kim olduğunu tahmin etmişsinizdir. Adını geçirmeyeceğim bu yazıda. Ona acil şifalar diliyorum ve bu hastalığı bir kez daha nakavt edeceğine inanıyorum. Hadi abicim!

***

Bir konu daha var, buna benzeyen. Genç bir akademisyen bir trafik kazası geçirmiş, yoğun bakımda. Haberde ismini okuyunca ister istemez bir süre önce yaptığı kötülükler geliyor aklıma. Arabasının bagajında barınağa götürüp ölüme terk ettiği köpek geliyor aklıma. Ataşehir’de sokak hayvanlarına yaptığı zulümlerden sonra, en sonunda tutuklanmış, şu anda cezaevinde olan bir şerefsizle arkadaşlığı, dostluğu, yemek masasında kadeh tokuşturup, gülüp oynarkenki fotoğrafları geliyor aklıma.

Yoğun bakımdaki akademisyen için “oh olsun” çekmiyorum, ya da “ölsün” falan istemiyorum tabii ki! Ama geliyor işte aklıma.

“Acil şifalar dilerim. Umarım öldürdüğü köpeğin ahı tutmaz da bir an önce iyileşir” yazıyorum sosyal medyada. Vay efendim sen misin bunu söyleyen, hakaretlerin ardı arkası kesilmiyor.

“Ben kötü değilim, ama bunlar gerçekten kötü insanlar” diyorum kendi kendime. Bu türcü, hafızasız, cahil sürüsü içinde dertlenerek kısalan kendi ömrüme de ah çekiyorum ister istemez. Yazık.

Bu akademisyen için bir dostumun söylediği ise kalbimden geçeni tam olarak yansıtıyor. Şöyle yazmış Gönül: “Dilerim sağlığına kavuşur ve daha iyi bir insan olmak için kendisine verilen ikinci şansı kullanır.”

***

Hepinize etrafızdaki kötü insanlardan kendinizi mümkün olduğunca koruyabileceğiniz güzel bir hafta dilerim.