Derbilerin taktiği-tekniği olmaz. Bizim coğrafyada her derbi öncesi dile getirilen ve oldukça da taraftar bulan bir söylem bu. Meali şu. Biz her ne kadar taktikleri, felsefeyi, futbolcuların form durumlarını konuşalım sahaya çıkıldığında bunların hiçbirisinin bir geçerliliği kalmaz ve psikoloji, motivasyon gibi mantık çerçevesine oturtulmuş doğruları bozan faktörler sonucu belirler. Doğrudur son yıllarda bu tür örnekler yaşandı. Örneğin Bülent Akın, Selçuk Şahin, Hasan Ali Kaldırım gibi derbi maçlar dışındaki performansları çok da beğenilmeyen adamlar Galatasaray-Fenerbahçe maçlarında kritik goller attılar kariyerlerinde. Ülkeye şöyle bir gelip geçen Dalian Atkinson, Ali Lukunku gibi adamlar ezeli rakiplerle oynanan maçlarda iyi performanslar ortaya koymuşlardı. Turhan Sofuğlu bu ülkede "derbi kralı" olarak tanındı ve Galatasaray'a 6 gol atan takımın başında Werner Lorant, Fenerbahçe'ye 5 gol atan takımın başında Gheorghe Hagi vardı. Görevlerinden kovalanarak yollanan 2 adam. Yani bu derbide sapmaların olduğu bir gerçek, bununla beraber bunların oluşmasında da bizim bu maçları tamamen futbol doğrularının dışında düşünmemiz rol oynamıyor mu?
 
Pazar akşamki maçta aslında tam da 2 takımın bu sezonki çizgilerini yansıtan bir oyun oldu. Galatasaray kendi evinde mağlup duruma düştüğü maçlarda kazanmakta çok zorlandığını biliyordu, insiyatifi eline almak istedi, aldı da, Fenerbahçe ilk golü yediği bir başka maçı daha çeviremedi, Felipe Melo bu sezon süregelen savrukluğundaydı, 2 takımın arasındaki farkın Galatasaray'ın gerilemesi sonrası kapandığı bir kere daha ortaya çıktı ve Aykut Kocaman kritik teknik direktör hamlesini yapamadığı bir başka maçla bizi tanıştırdı. Motivasyon, psikoloji ya da büyük sapmaların hiçbirini görmedik. Kimbilir bu maç bize bir mesaj olmalı. Daha 1 hafta önce 4 başı mamur bir Manchester derbisi izledik örneğin. United 2 gol bulup çekildiğinde 1,5 sezondur City her sallandığında onları ayakta tutan Yaya Toure çıktı sahneye ve geri dönmelerini sağladı. 2-2 olduktan 1 dakika sonra Sir Alex, Welbeck hamlesini yaptı ve o Welbeck'e, savruk Tevez'in yaptığı faul sonrası tipik bir baraj hatasıyla United kazandı. Ortada psikoloji, motivasyon gibi öğelerden çok futbolun basit doğrularını yapmayanın dezavantajlı olduğu bir maç vardı.
 
Yol ayrımı
 
Elbette bugün hala psikolojik faktörlerin öne çıktığı "eski moda" derbiler var. Hırvatistan, Sırbistan, Romanya, Bosna-Hersek, Polonya gibi ülkelerdeki derbilerde günlük performansların maç sonuçlarını önemli ölçüde etkilediğini görüyoruz. Ama bu takımların uluslararası arenadaki başarıları da ortada. Avrupa'daki bu 2 lokomotif takımımız aralarındaki maçları, soyunma odası motivasyon konuşmaları ve "maç uğurları"ndan çıkarıp daha sistematik bir temele oturttuğunda üst düzey futbol ülkelerinin kalitelerine yakınlaştırabiliriz. O meşhur El Clasico sadece Messi ve Ronaldo üzerine kurulu değil, Mourinho'nun 3 senedir yaptığı analizlere konu olan bir dev maç. Portekizli teknik adam karşısındaki makineyi durdurmak için teknik ve taktiği bir kenara atmadı, aksine farkı yaratacak nüansların üzerine uzun süre kafa patlattı. Bu ülkeye gelmiş en muhafazakar teknik direktörlerden Mircea Lucescu, derbilere “vatan millet sakarya” edebiyatı ile değil, bizzat o maçları her 2 takımında da yaşamış Sergen Yalçın’ın ifadesiyle kılı kırk yararak ve rakip oyuncuları takımına ezberleterek hazırlanıyordu. Aykut Kocaman'ın maç sonu kalite ile ilgili söylediklerinin belki yeri ve zamanı yanlıştı ama içerik doğruydu itiraf etmek lazım.