Katlandığınız tutsaklık yasa dışı, akıl dışı, insanlık dışı. Kahraman değilsiniz hiç biriniz, belki de hayatınızda hiçbir zaman kahraman olmak da istemediniz. Doğru bildiğinizi yapmayı öğrenmişsiniz demek ki hayatınızda

Dışarıdan içeriye mektuplar: Göğü kucaklayabilmek
Çizim: Murat Başol

Merhaba arkadaşlar. 

Sevgili Osman Kavala, 6 yılı dolduruyor mahpusluğunuz, sevgili Tayfun Kahraman, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden cezaevinde ikinci yılınızdasınız. Sevgili Mücella Yapıcı, Hakan Altınay biliyorum kalplerinizi içeride bırakarak çıktınız bir kaç hafta önce; yüzlerinizde, sözlerinizdeydi üzüntünüz. 

Hatırınızı sormamı istedi gazete. Nasıl olduğunuzu nasıl bileceğim? Bir kaç fotoğraftan, kısa yazılarınızdan anlamak mümkün mü? Sabahları gözlerinizi ilk açtığınız an nasılsınız? Okuduğunuz kitapta geçen bir cümleye takılıp, gözlerinizi yumduğunuzda ne geliyor zihninize? “Seni senden sormalara dayanamam” demişti ya şair, öyle bir çaresizlik biz dışarıdakilerin yaşadığı. 

İnsan, kendisinden memnun olmaya, kendisini sevmeye, saymaya ihtiyacı olan bir canlı. Öz saygı diyoruz psikiyatri dilinde, gündelik dildeki karşılığı haysiyet, onur.  Onur ve gurur birbiriyle karıştırılan nitelemeler. Onur, insanın kendi kendisine karşı hissettiği duygu. Gurur ise başkalarının gözündeki kendi imgesinin hissettirdiği. Yapmaktan onur duyuyorum dediğimde, eylemim benim kendime olan saygımı artırıyor diye hissediyorumdur. Bunu yapmak beni gururlandırıyor dediğimde ise eylemimin başkalarının gözündeki yerimi yükselteceğini biliyorumdur. Pekiyi dolu karnesiyle anne babasına gururla bakan çocuk birazdan alacağı övgülerin heyecanını yaşar. Yolda para dolu çanta bulan biri, çantayı aldığını kimsenin görmediğinden emin olsa bile, sahibini ararken ya da en yakın karakola teslim ederken, kendini onurlu hisseder. Hatta der ki, başkaları aptallık ettiğimi düşünebilirler ama ben, bana yakışanı yapıyorum, çünkü ben onuruna düşkün biriyim… 

***

Hapishane ve kapatılmak ile ilgili kişisel deneyimim yok sayılır. Politik görüşüm, 34 yıldır da mesleğim nedeniyle hapishane ve işkence deneyimi olan yüzlerce insan tanıdım. Bu karşılaşmalar ablalardan, abilerden, arkadaşlardan profesyonel psikiyatrik görüşme odasına kadar uzanır. Demem o ki kapatılmış olma ve işkenceye maruz bırakılma halinin insana etkilerini kişisel olarak yaşamadım ama çok tanık oldum. 

Psikiyatri klinikleri de çok benzetilir hapishaneye. Günümüzde bu benzerlik mekan mimarisi yönünden neredeyse kalmamıştır ama bir yanı hala aynıdır; isteği dışında özgürlüğünden alıkonulmak ve özerklik hakkından mahrum bırakılmak. 

Psikiyatri kliniğinde (en azından bize göre) hastanın yararı için özgürlük ve özerkliğini geçici olarak askıya almak sanıldığı kadar kolay verilen bir karar değil. Çoğu zaman kendisine, nadiren de başkasına zarar vermesini önlemek için istem dışı, zorunlu yatış kararı verdiğimiz hastalar oluyor.  

Bir insanın özgürlük ve özerkliğini psikiyatr-doktor yetkisiyle geçici olarak da olsa askıya alma yetkimiz olması bizi hakim ve hasta karşısında sorumlu kılıyor. Kararımızın insan hak ve özgürlüğüne ve insanlık onuruna aykırı olmadığını, yasal olarak yargıya kanıtlamak zorundayız. Daha önemlisi ise, haklarını askıya aldığımız hastaya karşı olan etik sorumluluğumuz. O yüzden istem dışı, zorunlu yatış kararı verdiğimiz hastaya, bu kararımızı ve gerekçelerini, o ikna olmasa da anlatırız. Yatış süresince düzenli olarak kararı gözden geçirir ve yine anlatırız. Henüz tam iyileşme olmasa da, risk ortadan kalkar kalkmaz hastaya, karar verebilecek duruma geldiğini bildirerek, yetkimizi devrederiz. 

Bunca yıl boyunca hastaneye istem dışı, zorla yatırdığım hastalardan neredeyse hepsi, iyileştiklerinde onları istekleri dışında zorla yatırmama hak vermişlerdir. Onlara hiç yalan söylemememin, onları öfkelendirmek pahasına bile kararımın nedenlerini anlatmamın ve gerekirse zorla yatıracağımı açık açık söylemiş olmamın, bana güvenmelerini sağladığını söylerler. 

***

Cezaevlerinde haksız yere 10 yıl, 15 yıl tutsak edilmiş insanlarla çok konuştum, Ankara’nın DAL’ında (Derin Araştırma Laboratuvarı) 60 gün, 90 gün işkenceye maruz bırakılmış, Mamak tabutluklarında aylarca zulmedilmiş insanlar, belki de kendi kendilerine söylemekte zorlandıkları en mahrem duygularını paylaştılar benimle. Kimi zaman dost, arkadaş olarak, kimi zamansa psikiyatr kimliğimle. Ruhlarında onulmaz yaralar açılmış, bedenlerinde kalıcı hasarlar oluşmuş olanlar da vardı; yıkılan, çözülen, yorgan altına gözyaşlarını gizleyen, kimi zaman ölümün kıyısına gelen, kimi zaman ölsem keşke dediği anlar olanlar da. Çünkü insan, tam da insan olduğu için, insanlık dışı muameleye maruz bırakılırsa örselenir. İçeride onca insanlık dışı muameleye tutulmuş olsalar da dışarı çıktıklarında pırıl pırıl ruhlarıyla dünyaya daha çok neşe, daha çok sevinç, daha çok adalet gelsin diye kaldığı yerden devam eden, “cezaevlerinin” cezalandıramadıklarının ortak bir özellikleri var. O insanlar, yani zalimin ne yapsa cezalandıramadığı, “ıslah” edemediği insanlar, kendilerini ne kahraman gibi görüyorlar ne de kurban. Haftalarca süren ağır işkenceden sonra boş bir çuvala dönmüş bedeni Mamak’ta bir koğuşa atılmış olsa da hapishaneden anı olarak işkenceyi değil de kalorifer peteğinde ısıtılmış Mamak tostunun tadını çıkarabilenlerin özelliği. Ben doğruyum onlar yanlış, eylemlerimin sorumluluğunu alıyorum, onlar bana karşı insanlıktan çıksa da ben insan kalmayı seçebilecek kadar güçlüyüm diyebilenler. İşte tam da bu yüzden insanlık onuru işkenceyi yenebiliyor. 

*** 

Biliyorum, belki de bildiğimi sanıyorum, çok zor arkadaşlar. Katlandığınız tutsaklık yasa dışı, akıl dışı, insanlık dışı. Kahraman değilsiniz hiç biriniz, belki de hayatınızda hiçbir zaman kahraman olmak da istemediniz. Doğru bildiğinizi yapmayı öğrenmişsiniz demek ki hayatınızda. Belki çocukluğunuzdan, belki ana-babanızdan, belki hayatınızdan, belki hepsinden. Kim bilir nasıl ve hangi gerekçelerle olursa olsun ağaca, kuşa, börtü böceğe, insanlığa, şehre, gezegene, adalet hissine, eşitlik hayaline karşı bireysel sorumluluk hissi yerleşmiş ruhlarınıza. Haysiyetiniz dünyaya ve insanlığa karşı sorumlu hissetmekle biçimlenmiş. Şu mahpus edildiğiniz suçlamaların gerçekdışılığı, ahlak dışılığı sizi de çok şaşırtıyordur mutlak. Size bu zulmü reva görenlerin size karşı bu suçu nasıl işleyebildiklerini anlayamıyor da olabilirsiniz. Onuruna düşkün bir insanın, koşullar ne olursa olsun, ahlaksızlık yapamayacağına inandığınız için canınız acıyordur. İnsanların onursuz olabilmeleri, tutsaklıktan daha çok kırıyordur belki de yüreğinizi. Onların onursuzluklarıyla nasıl baş edebildiklerini çözmeye çabalıyorsunuzdur.  Devran dönünce daha da onursuzlaşıp, suçlarından sıyrılmak için yapabileceklerini düşündüğünüzde bulanıyor olabilir mideleriniz. Öyle olmadı mı daha önce kaç kez. Emir kuluyduk, karşı koyamadık, tehdit edildik, şantaja maruz kaldık, bilmiyorduk, kandırıldık diye kıvranmadı mı öncekiler de. 

***

Dedim ya hapishanede kalmadım, bilmiyorum nasıl bir his kapatılmak. Siz kahramanlık diye yapmadınız onu biliyorum, başka türlüsünü bilmediğiniz için, onuruna düşkün insanlar olduğunuz için, özsaygınız olduğu için kapatıldınız. Tam da bu yüzden bizim kahramanlarımızsınız. İçerde yalnız siz yoksunuz, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Sizin gibi daha ne çok arkadaşımız, yoldaşımız var. Geçmişte de oldu, siz de geçmişten bu güne ve yarına kimse olmasın diye mücadele ettiği için kapatılanlardansınız. Kapatanlar, sizi kapatırken her kime/nereye gururla baktılar bilmiyorum. Siz çıkarken ne yaparlar onu da bilemem, umurumda da pek değil ama sizler içerdeyken de çıktığınız zaman da gururla bakın dünyaya, yalnızca onurunuza sahip çıktığınız için bile. Umarım bizler de size gururla bakabiliriz, onurunuza yakışabildik diye. 

Sizi sizden sormalarımızın biteceği, kucaklaşacağımız zamana kadar sevgiyle kalın. 

Saygılarımla…