Brian de Palma’nın Sean Connery’e en iyi yardımcı erkek oyuncu akademi ödülünü getirdiği “Dokunulmazlar” (The Untouchables - 1987) filminde...

Brian de Palma’nın Sean Connery’e en iyi yardımcı erkek oyuncu akademi ödülünü getirdiği “Dokunulmazlar” (The Untouchables - 1987) filminde, 1930’lu yıllarda Birleşik Devletler’i kasıp kavuran gangster Al Capone’un hikayesi anlatılır. Kevin Costner’ın canlandırdığı Elliot Ness içki yasağını sürekli delen Capone’u yakalamak için her türlü yolu dener, baskınlar yapar ama o bir şekilde muhasebecileri ayartarak ya da şahitleri susturarak işin içinden sıyrılır. Kendisini yakalamaya yaklaşan herkesi ortadan kaldırır. Hanedanlığı uzun sürer. Sonunda Ness onu enselemeyi ve mahkemeye çıkartıp mahkum ettirmeyi başarır. Robert de Niro’nun adeta oyunculuk dersi verdiği Al Capone karakterini, “Temiz Kramponlar” operasyonunda gözaltına alınan ve tutuklanan kimse ile bağdaştırmıyoruz. Benzetmemiz olayın mahiyetinde. 

Bir Amerikan atasözü “domuzla güreş tutma, her ikiniz de çamur içinde kalırsınız ve domuz bundan hoşlanır” der. Soruşturmanın gidişi artık böyle değil. 8 aydır yürütülen ve en ufak ayrıntısına kadar gizliliği muhafaza edilen, planlı bir eylemden bahsediyoruz. Öyle ki emniyet makamları, ülke basınına bu soruşturmanın şanı ile ilgili, gövde gösterisi anlamına gelen bazı fotoğraflar sızdırabiliyor. Türkiye’de dokunulmaz gibi görünen bir çok isim bugün gözaltında çok ciddi suçlamalarla ifade veriyorlar ve belki de uzun yıllar boyunca vermeye devam edecekler. Suçlamalar çok net ve ciddi. Kanıtlanması durumunda yaratacağı sonuçlar da öyle.

Futbolumuza dışarıdan ithal edilen sistemlerin hemen hepsi ya başarısız oldular ya da başarıyı sürekli hale getiremediler. Bizim aldığımız beyin göçleri tatmin edici sonuçlar yaratamadılar. Kanuna aykırı eylemlerimiz de böyle olmalıydı ve öyle de. Bize özgü. Dolayısıyla Juventus ve Marsilya örneklerinden çok farklı mahiyette ilişkiler ortaya çıkacaktır. Belki de kamu kurumlarının mensuplarını da içine alacak şekilde. Burada yapılması gereken oldukça zor olsa da kalplerin değil akılların sesini dinlemek. Kralların değil krallığın (ya da cumhuriyetlerin) menfaatlerini düşünmek. Bu soruşturma sonunda futbol maçlarının sonuçlarını etkilemiş ya da buna teşebbüs etmiş kişiler, takımlarının bir alt lige düşürme cezası almasına sebep olacaklar. Dolayısıyla şahısların komploya kurban gittiklerinden çok, köklü camiaları ne duruma düşürdüklerinin hesabı, yine bizzat o camiaya gönül verenler tarafından sorulmalıdır. Maalesef ilk gelen tepkiler dağılımın yarı yarıya olduğu yönünde. Yine de taraftarlığın bir gönül işi olduğundan hareketle ilerleyen dönemde daha iyiye gideceğini düşünüyoruz.

UEFA'NIN KARARI NE OLACAK?
Peki ligimiz? Dava sürecinin minimum 2,5 yıl, iddianamenin savcı tarafından futbol federasyonuna ulaştırılmasının normal şartlarda 6 ay alacağı söyleniyor. Bugünden başlarsak Ocak 2012 demek bu. Hepimiz bu bekleme sürecinde, iddianamede adı geçen takımların hiçbirisinin Türkiye’de gittikleri şehirlerde iyi muamele görmeyeceğini, rakipler tarafından yapılmış hatalarla gelen gollerin tümünün futbol izleyicisi tarafından kuşkuyla hatta bazen kesin bir damgayla yorumlanacağını biliyor. Öte yandan, hem FIFA Başkanı Sepp Blatter hem de UEFA Başkanı Michel Platini, son zamanlarda dünya futbolunun en büyük 2 organizasyonunun üzerinde dolaşan yolsuzluk iddialarının yanına, kendi organizasyonlarında mücadele eden “davalı” bir kulübün eklenmesine ne kadar onay verecekler şüpheli. Bir de geçtiğimiz sezonki puan tablosu sonucu Avrupa kupalarına katılma hakkını 1 sıra ile kaybeden takımların durumu. İşte belki de sırf, gönül verdikleri takımı böyle bir kaosun başrol oyuncusu yaptıkları için, bu isimlerden yine bizzat o taraftarlarca hesap sorulmalı.

Geçmişimiz hiçbir zaman parlak olmadı. Bu ülke, eski bir hakemin milyonların önünde, dönemin MHK başkanının kendisine bir takımın küme düşmemesi gerektiği yönünde talimat verdiğini ve o takımın aleyhine net bir penaltıyı çalamadığını itiraf ettikten sonra olayın üstünün kapandığını da gördü. Bu sefer üstünü kapamalar ve unutmalar olmamalı. Zaten o seviyeyi de çoktan geçtik, itiraf edelim, her şeyin eskisi gibi olması için çok bekleyeceğiz. Ne Marsilyalı’nın Akdenizliliğinin yanına koyduğumuz Avrupalı soğukkanlı mantığı var, ne de Serie A gibi uluslararası bir marka değerimiz. Futbolun sadece saha içinde oynandığı gerçeğine inananlar artık mesaiyi bitirmek zorundalar. Bir gün buna tekrar başlamak için bu işe bulaşan herkesin cezasını alması gerekiyor. Yine De Palma’nın filmiyle planı yapalım. Al Capone yakalandığında içki yasağı ironik biçimde kalkar. Elliot Ness’e “bunun üzerine ne yaparsınız” diye sorarlar. O da “gidip bir içki içerim” der. Bir gün bizde tekrar futbol oynamaya başlayacağız, her şey temizlenince.