Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) toplumsal sorunlara bilim ve sanat aracılığıyla çözümler aramak için 1993 yılında kuruldu. Toplumsal dönüşümün koşut gereği olan bilme sorgulama ve değiştirme aşamalarıyla gelişen bir dayanışma bilinciyle sorumluluk alanını dolduran çalışmalar yürütüyor. Soru sorma, sorumluluk alma ve dayanışma pratiklerini diri tutmak için paneller, tartışmalar düzenliyor. Vakfın en dikkat çeken ve uzun soluklu etkinliklerinden biri ise 1996 yılından beri Ankara’da, 2012 yılından bu yana da İzmir’de düzenlenen Tiyatro Festivali. Ben de son yıllarda İzmir Festivali için her yıl başvurular içinden festivalde yer alacak oyunların belirlenmesi sürecinde seçici kurul içinde yer alarak katkı sunmaya çalışıyorum. TAKSAV, bu köşenin çoğu okuruna hiç yabancı olmasa gerek. Ancak bu süreçte kimi zaman neredeyse 30 yıldır düzenlenen festivalden ve vakıftan haberdar olmayan tiyatrocularla karşılaştığım için biraz söz etmek istiyorum. İlk yıllarda bu bilgisizlik olağan karşılanabilir. Ancak sanat ve sanatçının bizimki kadar baskılandığı bir ülkede tiyatro sahneleri kapatılır, oyunlar yasaklanırken mesleklerini savunmanın ötesinde bir yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan sanatçılar arasında bile sanata var oluş alanı açan kurum ve daha önemlisi bir tiyatro festivalini duymamış olmak beni şaşırtmaktan çok üzüyor. Sıkışmışlığımız, açmazımız bu tutumda saklı. 

∗∗∗

Her yıl farklı bir tema ile seyirciyle buluşan 11. İzmir Tiyatro Festivali’nin bu yıl teması dönüşüm. İtiraz diyerek başlayan festival bugüne değin dayanışma, özgürlük, umut, cesaret, birlikte yapabiliriz, emek ve bu yıl da dönüşüm diyor. Sanatın dönüştürücü, iyileştirici yönüyle izleyiciyi kimi zaman belki kendiyle de yüzleşeceği, hayatın akışında yitirdiği yaşam anlarıyla karşılaşacağı, duygulanacağı, düşüneceği bir yolculuğa çıkarır tiyatro. Biraz ayna biraz penceredir. Dönüşüm için itiraz etmeyi bilmek, özgürleşebilmek gerek. Düşünmek, farkına varmak gerek. Emek belki en sıradan görünen ama en çarpıcı olan temalardan. Kendi emek alanına gözü kapalı sanatçılar varsa, mesleği, hayatı için kendini devamlı yenilemeye, geliştirmeye gereksinim duymuyorsa, olup bitenin farkına varmıyorsa kendi içinde dönüşümü olmayan kısır döngüde hapsolmuştur. Kimi için eriştiği şöhret, kimi için yakaladığı yaşam standartları yeterli olabilir. Sanat elbette bir misyon değil. Elbette herkes toplum önderi olmak, mücadelenin başını çekmek zorunda değil. Beni şaşırtan kendi meslek alanında olup bitene bile bu kadar kapalı ve umursamaz kalabilmek. Gençler neler yapıyor? Başka sanatçılar bu yıl neler üretmiş? diye merak etmeyen, dönüştürebilir mi, dönüşmeyen dönüşüme katkı sunabilir mi?

Sanat doğrudan dönüştürmeyi amaçlamasa da dönüşümün kapılarını açar. Bunca baskılanması, toplumdan uzaklaştırılmak istenmesi de bu yüzdendir. Her duyguyu bastırmak, her uyanışa perde çekmek, her birleşmeyi önlemek baskıcı iktidarın dönüşümü önlemek için bulabildiği tek çare. Tek başına bu korku sanatın ve dönüşümün gücünü anlatmaya yeterli. TTB Merkez Konseyi üyelerinin mahkeme kararıyla görevden alınmaları iktidarın kendi dönüşüm planının bir başka adımı oldu. İronik bir kesişimle festivalin açılış günü ülke gündeminde bu haber vardı. “Onlar ne kadar ikna etmeye çalışsalar da, biz 2 bin 500 yıl önce söylenen sözde olduğu gibi biliriz değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu. Oynayarak karşı çıkılır sahnelerde kader denilene, egemenlerin bize dayattıklarına. Oyunlarda başka biri olabiliriz, başka türlü bir hayat sürebiliriz, oyunlarda yeneriz yenilmeyenleri; temsilin gücünden alırız umudumuzu. Yenilsek de değişimin olabilirliğini gösterir tiyatro bize. Tiyatroyla, oyunlarla dönüşebiliriz” sözleriyle başlayan açılış konuşması planlanmadan kendiliğinden verilmiş bir yanıt gibi. Bu yanıtı o gün TTB kararı için, bir başka gün emeğin sömürüsüne isyanla verebiliriz. Sözümüzün işaret ettiği baskı dönüşüm ihtiyacımızı ve dönüşüm karşıtlarının eylemliliğini pekiştiriyor. TAKSAV Yönetim Kurulu Başkanı sevgili Selçuk Candansayar’ın işaret ettiği gibi direniş için de kurtuluş için de umut gerekli. Umut ise dayanışmayla büyür. Sanat kendi başlı başına nefes. Toplumsal kaygısı olan, sorumluluk bilinciyle örnek sanatçılarımız umudun, var oluşun değişmez dayanağı.

∗∗∗

Bu yıl festivalin açılışında adaletsiz geçen 30 yılın sonunda zaman aşımı kararı ile unutturulmak istenen Sivas Katliamı, Gezi Davası’nın hukuksuzluk marifetiyle esir alınan tutsakları, halkın oylarıyla seçildiği halde vekilliği engellenen Can Atalay, Agrobay işçileri, DİSK, KESK, TTB, TMMOB temsilcileri ve Konak Kent Konseyi Başkanı Hamit Mumcu ile birlikte “mücadeleye devam” demekten onur duydum. Nazan Kesal’a onur ödülü, Erdal Özyağcılar’a emek ödülü, Kadir Samet Karaman’a Kısa Oyun Yazma Yarışması birincilik ödülü, Ozan Uzun’a övgüye değer oyun ödülünün takdim edildiği tören Cansu Ergin’in Sami Hossain’in bendiri eşliğinde ‘dönüşüm’ü yorumladığı modern dans performansı ile son buldu. Festivalin her yıl gelişerek, büyüyerek gerçekleşmesinin arkasında büyük bir dayanışma öyküsü var. Cumhuriyet Halk Partili yerel yöneticiler, sivil toplum ve meslek örgütleri, emekçiler, sanatçılar… Çok büyük emek ve özveriyle hepimizi buluşturan gizli kahraman ise TAKSAV İzmir Temsilcisi sevgili Yasemin Sağlam.

Var mısınız bu akşam ve 12 Aralık’a kadar her akşam oyun izlemeye?

İyi ki tiyatro var. İyi ki TAKSAV var.