Almanya’da anti faşist güçler, Hanau kentinde dört yıl önceki katliamda sağcı bir terörist tarafından öldürülen dokuz genci ve ırkçılar tarafından öldürülen diğer insanları unutturmama konusundaki kararlılıklarını bir kez daha gösterdiler.

Geçtiğimiz haftasonunda hem bu gençleri anmak ve katliamla ilgili tartışmaları, eleştirileri, talepleri yeniden dile getirmek, hem de genel olarak sağcı şiddet üzerine toplumu uyarmak, bilgilendirmek, bu konudaki toplumsal duyarlılığı ve buna karşı mücadeleyi yükseltmek için çeşitli anma etkinlikleri düzenlendi.

Katliamın yıldönümünü “sessiz” bir törenle geçiştirmek isteyenler de vardı. Ama ölen gençlerin aileleri ile antifaşist insiyatif ve örgütler tarafından düzenlenen bu eylemler hiç de sessiz olmadı.

Önceki yıllardaki anma etkinlikleri ve eylemlerinde sivil toplumun yanısıra, Alman devleti de her düzeyde yer alıyordu. Yani hem Federal Hükümet, hem olayın yaşandığı kentin bağlı olduğu Hessen eyaletinin hükümeti ve tabii ki Hanau Büyükşehir Belediyesi de temsilcileri aracılığıyla bu anma eylemlerinde, evlatlarını, kardeşlerini, yakınlarını yitiren ailelerle yan yana yer alıyor, onlardan gelen eleştirileri de olgunlukla (ya da sessizlikle) karşılayarak topluma “aşırı sağa karşı birlik” resmi veriyordu. Devletin cumhurbaşkanı, başbakan, bakanların katılımıyla temsil edildiği, kent merkezindeki meydanlarda geçekleştirilen bu kitlesel anma törenlerinde yapılan konuşmalarda, katliamın ardından aileler ve kentteki ırkçılık karşıtı aktivistler tarafından kurulan “19 Şubat İnsiyatifi”nin “Onların adlarını söyleyin!” (#SayTheirNames)  çağrısına uygun olurak öldürülen gençlerin isimleri (Sedat Gürbüz, Gökhan Gültekin, Kaloyan Velkow, Fatih Saraçoğlu, Vili Viorel Paun, Ferhat Unvar, Mercedes Kierpacz, Hamza Kurtoviç, Said Nesar Hashemi)  söyleniyordu teker teker ve yüksek sesle..

Devlet yetkililerinin katıldığı bu yılki resmi anma töreni öyle olmadı.

∗∗

Önce kurbanların “sessiz tören”le, kent mezarlığındaki “anıt mezarlar” başında anılacağı duyuruldu. Burada öldürülen gençlerden üçünün mezarı, başka kentlerde ve ülkelerde toprağa verilmiş olan dokuzu için de sembolik mezar taşları bulunuyor.  İlk açıklamaya göre bu mezar başında sadece dua okunacak ve siyasi konuşmalar yapılmayacaktı. Bu kararın da ailelerle birlikte alındığı belirtiliyordu. Sonra bu törenin yeri mezarlığın girişindeki cenaze binasının önüne alındığı açıklandı...

Bütün bunlar bu yılki anma konusunda devlet ile aileler ve sivil toplum arasında ciddi bir anlaşmazlığın olduğunu ortaya koyuyordu.

Ailelerin büyük bir bölümü ve anti faşistler “sessiz” bir anmaya karşıydılar. Onlar bu yılki merkezi anmayı da kent meydanında, katliamın yaşandığı mekanlarda yapılacak, daha önceki yıllarda olduğu gibi kitlelerin de katılacağı yürüyüş ve mitingleri içeren çeşitli etkinliklerle gerçekleştirmek istiyorlardı. Devletin buna katılmasını, desteklemesini de. Ama devlet bunu kabul etmedi.

∗∗

Bunun üzerine içinde ailelerin de temsil edildiği “19 Şubat İnsiyatifi“ tarafından Hanau’da büyük bir merkezi eylemler gerçekleştirildi. Katliamın yıldönümünden önceye denk gelen cumartesi (17 Şubat) günü gerçekleştirilen bu eylemlere Almanya’nın çeşitli yerlerinden de katılım oldu ve binlerce insan yer aldı. Sadece Hanau katliamında değil, ondan önce Münih ile Halle gibi kentlerde yaşanan ve göçmen kökenli insanların hedef alındığı saldırılarda öldürülen insanların ailelerinin de en ön sırada yer aldığı eylemlere NSU (sağcı terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı) kurbanlarının yakınları da destek verdi. Bu eylemlere tabii ki politikacılardan katılan oldu, ama içinde bulundukları hükümetlerin, kurumların temsilcileri olarak değil, duyarlı, sorumlu bireyler olarak.

Örneğin Hessen Milletvekili Turgut Yüksel (SPD), Frankfurt Meclisi Başkanı Hilime Arslaner (Yeşiller), meclis üyelerinden Hüseyin Sıtkı (SPD) ve Eyüp Yılmaz (Sol Parti), SPD Genel Başkan Yardımcılarından, Schleswig Hollstein Milletvekili Serpil Midyatlı, Sol Parti Eşgenel Başkanı Janine Wissler, Hessen Eyalet Başbakan Yardımcısı Kaweh Mansoori (SPD)…

Hanau’daki yürüyüş ve mitingden sonra ülkenin çeşitli yerlerinde de çeşitli biçimlerde eylemler, etkinlikler gerçekleştirildi.

Sonuçta devletin anması “sessiz” oldu, sivil toplumun anması ise “sesli”...

∗∗

Katliamın yıldönümü olan 19 Şubat’taki resmi anma gerçekten de “sessiz“ oldu. Ama bu arada yaşanan anlaşmazlıklar da iyice ortaya çıkmış oldu. 

Önce “anıt mezarlar” başında, sonra da buraya 5-10 dakikalık yürüme mesafesindeki mezarlık binasının önünde iki anma töreni yapıldı.

Birincisine acılı aileler, onlara destek olanlar, “19 Şubat İnsiyatifi” katıldı. Kalabalık arasında bazı üst düzey politikacı ve bürokratlar da vardı ve tabii ki dönüşümlü olarak Kur’an okuyan din adamlarıyla çok sayıda basın mensubu... 

Buraya 5-10 dakika yürüyüş mesafesi uzaklığındaki mezarlık binasının önündeki “resmi” tören ise bundan yarım saat sonra oldu. Federal düzeyde İçişleri Bakanı, eyalet düzeyinde meclis başkanı ve başbakan yardımcısı, kent düzeyinde de belediye başkanının katıldığı ve kurbanların isimlerinin yazılı olduğu bir geçici plaketin önüne birer çelenk bıraktığı törende bazı aileler yer almadı. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen ve Frankfurt Başkonsolosu Erdem Tunçer tarafından temsil edildiği iki törende politik konuşmalar olmadı, sadece bir din adamı konuştu.

Tabii ki törenin ardından hem İşçişleri Bakanı Nancy Faeser, hem de Büyükşehir Belediye Başkanı Klaus Kaminsky, gazeteciler aracılığıyla topluma mesajlarını gönderdiler. Irkçılıkla mücadele konusunda kararlı olduklarını, öldürülen gençlerin ailelerinin yanında olduklarını dile getirdiler. 

Bu anma törenleri gerçekten “sessiz”di. Zaten mezarlıkta yapılan anmalar da öyle olmalı... 
Ancak meydanlardaki “anma”lar hiç de sessiz olmadı.

Sadece Hanau’daki değil, başta Münih ve Halle ya da NSU tarafından öldürülenler olmak üzere son yıllarda sağcı teröristlerin öldürdüğü insanlar “ses” getiren eylemlerle anıldı.
Bunların “bireysel terör eylemi” olarak görülmesine, gerçekleştirenlerin “bireysel terörist” olarak geçiştirilmesine itirazlar güçlü bir biçimde dile getirildi.

Bu katliam ve saldırıların halen aydınlatılmamış olan bir çok boyutu olduğu dile getirildi. Bunlarla ilgili yetkili makamların hataları, ihmalleri, vurdumduymazlıkları, duyarsızlıkları tekrar tekrar hatırlatıldı. Bunların çoğunun aileler, araştırmacı gazetecileri ve sivil toplum tarafından ortaya çıkarıldığı vurgulandı. Bütün bunların siyasi sorumlularının ortaya çıkarılmadığı, hesap sorulmadığı da...

Susmayacaklarını, sessiz olmayacaklarını, hesap sormaya devam ederek devleti rahatsız etmeye devam edeceklerini tekrar tekrar dile getirdiler. 

Almanya’da aşırı sağın güçlendiği, göçmenleri - Alman vatandaşlığına geçmiş olanlar da dahil olmak üzere-  kitleler halinde ülkeden sürme planları yaptığı bir dönemde ırkçı terörün kurbanlarını, evlatlarını “sessiz” törenlerle anmayı kabul etmeyerek anti – faşist mücadele yön verdiler.

Not: Almanya’da terörle ilgili araştırmalara göre 1963’ten bu yana aşırı sağcılar tarafından 250’ye yakın insan öldürüldü. Uzun yıllar resmi olarak bu konuda istatistik tutulmadığı, bu cinayetlerin büyük bölümünün arkasındaki örgüt ya da kişilerin ırkçı, yabancı düşmanlığından kaynaklanan motivasyonları dikkate alınmadığı için kesin bu bilgi tahminlere dayanıyor.