Muhalefetin karşısında irtifa kaybettikçe yalpalayan iktidarın çelişkileri artıyor. Seçim propagandası olarak ürettikleri “biz depremin yaralarını sarmaya odaklandık, muhalefet ise koltuk peşinde” retoriğine münhasır teşrif edebildikleri afet bölgesinde öylesine yapay bir temaşa sergiliyorlar ki kimsenin onları eleştirmesine bile gerek kalmaksızın kendi kendilerini teşhir ediyorlar. Erdoğan ile Bahçeli başta olmak üzere, tüm iktidar mümessillerinin attıkları nutuklar, halkla aralarında duran kolluk kuvvetleri, çekilen bariyerler, etraflarındaki yardakçılarına tertiplettikleri yuhalatmalar, seçmece çadırlara yaptıkları ziyaretler ve en ufak protesto karşısında gösterdikleri tahammülsüzlük bile asıl niyetlerini açığa çıkarıyor. Hani “dünyayı sel bassa ördeğe vız gelir” der ya atalar, bunlar da bulundukları enkazın üzerinde perdelerini sallarken gagalarını gökyüzüne çevirmiş ördekler gibiler gerçekten. “Orada olduklarını” ispat etmek ve yöredekilere teyit ettirmekten başka bir amaç gütmediklerinden, başından beri bölgeye dair çalışmalarındaki en ufak aksaklıktan bahsedenleri topa tutuyor, lanetliyor, yalancılıkla suçluyor, hatta sivil inisiyatiflerin çalışmalarını bile engellemekten çekinmiyorlar. En son tarikatları da sürdükleri afet sahasıyla ilgili geliştirdikleri bilinçaltı artık iyiden iyiye orayı bir panayır yeri gibi algıladıklarını gösteriyor.

***

Buna karşın hakikatin çağrısı da engellenemiyor. Geçtiğimiz günlerde Maraş’ta bulunan AFAD merkezlerinde incelemeler yapan Süleyman Soylu’nun -belki de kendini reel vaziyete kaptırarak- “halen kahvaltı veremedikleri” gibi bazı eksiklikleri dile getirmesi ve destek olmak isteyenlerden “terlik, eşofman” gibi bazı malzemelere odaklanmalarını istemesi bu yüzden bir tenakuza dönüşüyor mesela. Çünkü bırakın ayrılan bütçeyi, yapılan bağışları filan, birkaç hafta evvel tüm televizyon kanallarından seyrettirdikleri şovda sırf Acun’un hatırı için savrulan para bile tek başına bu ihtiyaçları karşılamaya yeterli. Fakat pişkinlik sınırsız, birkaç saat sonra kendi internet sitesinden yazılı olarak yaptığı açıklamada “milletimiz devletimiz gayret içinde, birçok yalanla insanımızın moralini bozmak doğru bir yaklaşım değil” diye çark ediveriyor Soylu hemen. Ne diyelim? Haşarı çocuğu ölçüyü kaçırdığında elinde terlikle onu kovalayan maksi etekli teyzeyi artık mahallece anlıyoruz billahi!

Üstelik iktidarın düştüğü tenakuz sadece afet bölgesiyle sınırlı da değil. Seçim öncesi türettikleri kristalize söylemin her keskin köşesi ufalanmaya devam ediyor bu günlerde. Cumhur İttifakı’nın hudutlarını genişletme peşine düşen Erdoğan Yemen’deki arılara bile çanağındaki balı göstermeye koyulunca misal, Fatih Erbakan da kendi ihtiyaç listesini yapıp dayanıyor kapısına. Fakat bu sefer terlik, kahvaltı filan yok; onun yerine şeriata doğru otuz basamak daha, ama en önemlisi kadın düşmanlığı var. Özetle: 6284 yok, nafaka yok, kadına hak yok, hatta maksi etek bile yok. Bunun karşısında kimi iktidar mümessilleri “hiçbir problem yok” cakaları satarken Aile Bakanı Derya Yanık (her ne kadar yayını muhalefete doğru germeye çalışsa da) “6284’ün kaldırılmasının tartışmaya bile açık olmadığını” deklare ediyor. Altılı Masa’daki en ufak gerilimleri bile “daha kendi aralarında anlaşamıyorlar, bunlara ülkeyi teslim etmeyin” yorumlarıyla işaret edip duran yandaşların dahi kafası karışıyor bu sefer. Örneğin Akit paçavrası -bizi bile bırakıp- Yanık’ı hedef göstermeye koyulurken kimi AKP’liler de Yanık’ın bu tavrının ittifakı zora soktuğunu söylemeye başlıyorlar.

***

Gelgelelim elinde tuttuğu “devlet olanakları” denen bal çanağıyla çoktan yüzünü Yemen’e dönmüş olan Erdoğan’ın durmaya niyeti yok. Bu hengâmede bir de HÜDA PAR ile anlaşmaya varıyor. Günlerdir HDP’nin Kılıçdaroğlu’na destek vermesine binaen inşa edilmeye çalışılan “terör” söyleminin, “HDP’ye bakanlık verecekler” diyerekten kaşınan milliyetçi histerilerin abukluğunu kendisi de kabul eder gibi Meclis’te sandalye bile vaat edebiliyor. Bu hamle karşısında yandaşlar dahi şaşkınlıklarını gizleyemezken milliyetçi bileşenlerden Bahçeli suskun, Perinçek ise ihtilaflı bir konumdan uzlaşmayı sürdürme peşine düşmüş. Belli ki kendi içlerinde omurgasızlıklarıyla es geçecekleri bu durumu tüm cephelerden açacakları nefret dili ve tehditlerle kapatmaya çalışacaklar. Üstelik Erdoğan’ın elindeki bal çanağının başına daha nice sineklerin üşüşeceğini de biliyorlar. Buna hazırlıklılar, çünkü ellerindeki devlet olanaklarına, bilhassa da sahip oldukları propaganda makinesine hala güveniyorlar.

Açıkçası, maalesef güvenmekte de haklılar!

***

Sadece şu birkaç günlük gelişmeler karşısında bile hâkim medya kuruluşlarında yapılan yayınların yaratabildiği “sahte gerçeklik”, -iktidar bu denli yalpalarken bile- pek çok çelişkiyi geçiştirmenin olanaklarını hâlâ iktidara sunuyor. Bakınız doğrudan yandaşlığını ilan etmiş basın kuruluşlarının tahriklerinden bahsetmiyorum, onlar zaten konsolide olan, ama büyütmeye imkân bulamadıkları kısıtlı bir tabanı bir arada tutmaktan öteye varamıyor. Buna karşın “ana akım” geçinen pek çok yayın organının örtülü propagandası çok daha büyük bir tehlike arz ediyor, bilhassa kafa karıştırmaya ve kararsızları “istikrar” söylemine angaje etmeye yönelik bir temaya hapsolmuş durumda. Şu sıralar muhalif partilere dair haberlere önceden hiç yapmadıkları kadar ayrıntıyla yer veren sözde “ana akım” medyanın rüzgârın yönüne göre dönüş yaptığını düşünenler yanılıyor bu nedenle. Çünkü bunların yaptıkları asıl iş muhalefetin açıklarını aramaktan başka bir şey değil. Dikkat edilmesi gerekir ki sözümona “nesnel” olma iddiası taşıyan yayınlarda iktidara yönelik göreli eleştiriler artsa bile muhalefetin mevcut sorunlar karşısında çözüm üretemeyeceği vurgusu örtülü olarak güçlendiriliyor. Üstelik bu medya manipülasyonu seçime kadar etkisini sürdürecek olduğundan, artık kendi kendini teşhir edecek ölçüde yalpalamakta olan bu iktidarın arkasını büyük ölçüde toparlaması, ana teması “muhalefet” olan yayınlarla çelişkileri gizlemeye devam etmesi ihtimali de kuvvetli.

İşte bundan, Erdoğan’ın ittifakı genişletme hevesiyle düştüğü gaflardan, farklı bileşenlerin nefret diliyle örtülen çelişkilerine kadar her şeyi insanlara bizzat muhalefetin anlatması gerekiyor. Söyledikleri gibi asıl propagandayı yüz yüze yapmaları, memlekette gidilmedik ocak, çalınmadık kapı bırakmamaları gerekiyor. Çünkü iktidarın bilhassa bu seçimde erişebileceği çirkinlik öyle bir boyutta ki karşısında hiçbir tembelliğe, hiçbir rehavete fırsat tanımıyor.