Geçtiğimiz hafta ilk halkasını yazdığımız ve turnuva sonuna kadar devam ettireceğimiz seriye devam ediyoruz. Bugün bütün grup maçlarını geride bırakarak çeyrek final mücadelelerine başlıyoruz. Genel olarak bakıldığında Euro 2012 ve 2010 Dünya Kupası grup mücadelelerine oranla daha zevkli bir turnuva geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Hele ki 2 sene önceki Dünya Kupası’nın ilk grup maçlarında gol ortalamasının 1,5 olduğu düşünülürse. Bu rakam içinde bulunduğumuz turnuvada 2,5’tu. Yine kısa başlıklar halinde devam edelim.

İspanya ve “pas yapmazsa ölecek” hastalığı: İtalya, İrlanda ve Hırvatistan maçlarının ardından, son 2 yıldır Guardiola’nın Barcelonası'nda artık zirveye ulaşmış pasa dayalı futbolun, Del Bosque tarafından bir adım ileriye götürülmesi ekran başındaki birçok futbolseveri kızdırdı elbet. İspanyol oyuncular, kabul etmek lazım ki bazen sonuca gidecek tek vuruşun yapılmasına oldukça müsait pozisyonlarda bile pas yolunu tercih edebiliyor. Bunun yarattığı olumsuz havayla ilgili birkaç muhalefet şerhimiz var. Birincisi bu aynı zamanda çok iyi bir savunma silahı. Çünkü genelde savunma oyuncularının kendi aralarında yaptıkları hazırlık paslarını İspanya rakip ceza sahasının önünde yapabiliyor ve bu onların topu uzun süre rakip alanda tutmalarını sağlıyor. Rakip topu kaptığı anda dahi kaleye katetmesi gereken 70-80 metrelik bir mesafeyi karşısında buluyor. Kaldı ki bunun önde olunan dakikalarda rakipi psikolojik olarak çökertmek için de iyi sonuçlar verdiğini söylemek mümkün. Eleştirdiğimiz şeyi gerçekleştirmenin çok zor olduğunu kabul etmek lazım. İspanyol oyuncular hiçbir zaman statik değilller (Hollanda’nın bu turnuvada başını yıkan en önemli unsurlardan) ve sürekli yardımlaşıyorlar ve bence daha da önemlisi 4 senedir evrimleşen ekolün sonunda belki de ya başka türlü oynamak istemiyorlar, ya da başka türlü oynamayı artık bilmiyorlar. Barcelona’da Messi’nin bu pas trafiğinde yaptığı takımı ileri itme rolünü kısmen David Silva üstlenmeye çalışıyor (takımın uzaktan şutları deneyen tek oyuncusu belki de) ama Barcelona altyapısından yetişmemiş, bu pas trafiğinin Valencia kökenli aktörü dahi hem fiziği hem de oyun anlayışıyla Del Bosque’nin bozmadan devam ettirdiği sistem için biçilmiş kaftan. İspanya’nın bu “komünist” pas dağılımını bozmak için planlı bir sistem değil belki de karmaşa yaratacak bir devrim gerekli. İngiltere?

Bir Total Futbol Vardı: Hollanda-Portekiz mücadelesi. Teknik direktör Bert van Marwijk kenardan Arjen Robben’a “haydi Arjen oyna biraz” diyor. Robben ise cevap veriyor sahadan “kapa çeneni be adam”. Sırf şu diyalog bile Hollanda’nın neden Avrupa Şampiyonası tarihinin en kötü performansını egale ettiğini anlatıyor. Saha içinde form düşüklüğü, oyun disiplininden eser görülmemesi, felsefe, diziliş, oyunu okuma gibi konuların tümünde çuvallayan bir hoca, saha dışında arşa değen egolar, gruplaşma, basınla ve futbolcu eskileriyle çatışma. 38 yıl önce Willem van Hanegem, Almanlara final kaybettiğinde sahadan ağlayarak çıkmıştı. Van Persie kaybedilen Danimarka maçından sonra saha kenarında cep telefonuyla konuşuyordu. Hollandalıların tümü aynı sonuçta birleştiler. “İsimleri büyük ama asla takım olamamış futbolcular topluluğu”.

İngiltere & Hodgson: Hoca, turnuva öncesi kaptanlık değişimi skandalından sonra istifa etti, ırkçılık söylentileri, Ferdinand’ın kadroya alınmayışı, herkes Harry Redknapp koltuğa oturacak diye beklerken Roy Hodgson’ın çıkıp gelişi, Lampard, Cahill, Barry sakatlıkları, Rooney’in 2 maçlık cezası, onun yokluğunda oldukça zayıf duran forvet hattı. İngiltere’nin normal şartlarda bu turnuvada büyük beklentilerle gidip hüsran yaşadığı turnuvalardan daha kötü durumda olması bekleniyordu. Ama ev sahibi oldukları Euro 1996 ve 2006 Dünya Kupası’nda topladıkları ile aynı puanı topladılar ki bu onların 1986’dan beri en iyi grup performansları arasında. Berbat bir Fransa maçı oynadılar, İsveç karşısında mağlup duruma düştüler ve son maçları ev sahibine karşı idi. Buna rağmen Fransa’yı altlarına alıp çeyrek finalde İspanya ile karşılaşmaktan kurtuldular. Halen onlara çok fazla şans verilmiyor ve İtalya’yı yarı finale yazanların sayısı bir hayli fazla. Ama futbol ummadık hikayeleri yaratmakla ünlüdür. Kenarda Hodgson gibi “orta karar” takımları yüceltmesiyle ünlü bir hoca varken ihtimalleri hesaba katmak lazım. Kimbilir belki de FA, Hodgson’ı göreve getirirken İngiltere’nin artık vasat bir takım olduğunu kabullenmiştir.

Çizgi hakemleri:
Platini’nin elini kuvvetlendiren bir hadise daha gerçekleşti Ukrayna-İngiltere mücadelesinde. Gol çizgisi teknolojisinin kabulu giderek yaklaşıyor. O başka bir yazının konusu.