Zamanın Nadal-Federer rekabeti gibi, turnuva öncesinde herkesin kafasında olan finale adım adım yaklaşıyoruz sanki. Siz bu satırları  okurken finalistlerden birisi belli olmuş olacak ve İspanya-Almanya finalinin ortaya çıkıp çıkmayacağını göreceğiz. Biz bu yolculuktan bağımsız turnuvanın bize öğrettikleriyle devam ediyoruz.
 
Ronaldo inadı: Daha 27 yaşında iken kulüp bazında nerede ise her türlü kupayı kazanmış, bireysel anlamda da dünyanın zirvesine çıkmış ve 1 sezonda tam 60 gol atmış bir adam dahi kendisini kanıtlamaya uğraşır mı? Şartlar bazen uğraştırıyor. Cristiano Ronaldo devre arasında saç stilini değiştirmesinden, tribünden her top kaybı veya her kötü şutu arkasından yükselen “Messi Messi...” seslerine, futbol otoritelerinin onu küçük Arjantinli’nin sürekli arkasında görmesinden, milli takımdaki yıldız oyuncu konumuna kadar her şeye karşı mücadele ediyor. “Beni eleştirenlere sormak lazım, geçen sene bu zamanlar Messi neredeydi? Copa America’dan elenmişti” laflarında elbette bu bilinçaltındaki mücadelenin izleri var. Yavaş başladı turnuvaya ama takımını önce çeyrek finale sonra da yarı finale taşıdı. Real Madrid’le yaşanan şampiyonluk sonrası Portekiz’le de kupayı kaldırırsa FIFA Yılın Futbolcusu ve Altın Top ödüllerini artık kimse onun elinden alamaz. Aksi halde İspanya Süper Kupası’ndaki El Clasico’ya kadar Messi’nin gölgesini sürekli hissedecek (siz cevabı artık biliyorsunuz)
 
Andrea Pirlo: Bugün gelinen noktaya baktığımızda Milan’ın onu geçtiğimiz sezon başı serbest bırakmasını dünya futbol tarihinin en yanlış hamlelerinden birisi olarak görmek mümkün. 33 yaşındaki oyuncu Juventus’a adım attığı gibi onları yeni stadyumlarında şampiyonluğa taşıdı. Ardından yenilenmiş İtalya kadrosunun eski toprağı olarak sahne aldı. İtalya’nın şu ana kadar turnuvada attığı 4 golün 3’ünde asist veya gol olarak payı var. İngiltere ile oynanan maçın seri penaltı vuruşlarında avantaj adalılardayken yaptığı Panenka numarası adeta o anki atmosferi tamamen değiştirdi ve İngilizler sonraki 2 penaltıyı gole çeviremedi. Ronaldo için kupanın kazanılması anlamında söylediğimiz şeyler aşağı yukarı onun için de geçerli. 1982’de Rossi, 2006’da Moggipoli ve 2012’de de Criscito hadisesi. İtalyanlar ne zaman şike davalarıyla sarsılsalar çok geçmeden futbolun zirvesine oturuyorlar. Şimdi de yarı finale kadar geldiler.
 
İngiltere ve penaltılar: Uluslararası turnuvalarda 8 seri penaltı vuruşunun sadece 1’ini kazandı İngilizler. O da kendi evlerinde düzenlenen Euro 96’da İspanyollara karşı. Zaten o maçla yarı finale kaldıktan sonra Almanlara aynı şekilde mağlup oldular. 1990, 1994, 1996, 2004, 2006 ve 2012. İngiltere katıldığı son 10 uluslararası turnuvanın 8’inde gruptan çıkabildi ve bunların 6 tanesinde penaltıları kıvıramadı. Bu sorunun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Ada futbolunda bu tür istatistik ve serilere çok önem verilir, FA yakında İngiltere ulusal takımının başına gelecek hocaların anlaşmasına “eleme usulü maçlar penaltılara giderse maaştan kesinti yapılır” maddesini ekletebilir.
 
Cüneyt Çakır: Artık ona da değinmek lazım. Ülke futbolunu son 2 yılda yurt dışında en iyi temsil eden isim kesinlikle o. Arda Turan’ın Avrupa Ligi şampiyonluğunu bir kenara koyarsak da başarısına yaklaşabilen bir adam yok. İçerdeki o meşhur “Avrupa maçlarıyla Türkiye’deki maçları ayırıyor”, “ya da hep yurt dışına maç yönetsin, bizim ligden uzak dursun” yorumları taraftarlık yapımızdaki mağlubiyete bahane bulma hastalığının komplikasyonlarındn bir kaçı. 2009-10 sezonunda Avrupa Ligi yarı finalindeki Hamburg-Fulham maçını yönettiğinden beri sürekli yükseliyor. Şampiyonlar Ligi veya 2014’teki Dünya Kupası finali hedefi olmalı, zaten resmi olarak 1 basamak altında.
 
Beyaz gömlekli adam: Kamplarda terlikle dolaştığı için zamanında meşhur “Alman köylüsü” sıfatı ona da layık görülmüştü (bunu söyleyenler kaç kez Alman köyüne gittiler merak ediyorum, zira gitseler hayran kalabilirlerdi). Derken köylülüğü bırakıldı stajyerliği konuşulmaya başlandı. Sonra ülkeden kovalandı. Adanaspor’dan kovulduktan 7 sene sonra Avrupa Şampiyonası’nda final oynadı diyeyim siz anlayın. Görev yaptığı 3 büyük turnuvanın 3’ünde de takım son 4 takım arasına kaldı. Löw kupayı kaldırırsa ta Klinsmann döneminden temelini attığı iskeletin ve kadro evrimleşmesinin en güzel örneklerinden birisini sergileyecek. Kurduğu kadroda Reus ve Götze yedek oturuyorlar diyeyim ve daha irdelemeyeyim. Kendisi için zamanında “adı yumuşatıcıya benziyor” diyenler bugün TV’de onu gördüğünde ne düşünüyor merak ediyorum.