Euro 2012’de gruplarda oynanacak toplam 24 maçın 12’sini geride bıraktık. Bu turu yarılamışken geride kalan sürede turnuvanın Avrupa futboluna verebileceği yönleri değerlendirmeye çalışalım. Bana göre 2000’lerin ilk 10 yılında futbol tarihini değiştiren 3 takımdan birisi olan 2004 Yunanistan’ı, böyle bir turnuvanın içinden çıkmıştı. Bu tür turnuvalar futbol tarihini etkileme konusunda çok hünerlidir. Kısa kısa bazı konuların üzerinden geçelim.

Defolu tiki-taka: Ne orta sahaya Xavi-Iniesta-Fabregas’ı koyduğunuz her takım Guardiola’nın Barcelona’sının yaptıklarını yapabiliyor ne de olabildiğince pas yapmak oyun içinde işlevsellik getiriyor. İngiltere-Fransa maçının ikinci yarısı bu konuda bir ders niteliğindeydi adeta. Futbolda yan pasların değeri ancak hızlı şekilde kanat değiştiren nitelikte olduklarında artıyor. Bu yataylığı bir süre sonra dikeyliğe çevirmezseniz karşı kaleye gitmekte zorlanıyorsunuz. Fransa, maçın son 3 dakikasında, son topa kalmış bir basketbol maçında gibiydi. 3 dakikalık uzatmanın tamamında topu ayaklarında tuttular ama çıkarabildikleri sadece cılız bir şut oldu. Barcelona’yı sadece “pas yapmakla” eleştirenler o takımdaki topsuz hareketlenmelerin ne kadar değerli olduğunun farkına bir kez daha varmalılar. Rijkaard’ın filizlendirdiği Guardiola’nın yarattığı sistemin değeri gün geçtikçe daha iyi anlaşılacak.

Baskın bek oyuncuları: Kanat oyuncularının önemi zaten modern futbolun bilinen gerçeklerinden. Ama bilinmezlikten çıkıp gelen bir dolu sol ve sağ bek bu turnuvada farkı yaratanın kendileri olabileceğini kanıtladılar. Çeklerin ilk siyahi ulusal takım oyuncusu Theodor Gebre Selassie, bir başka olağandışı siyah, İsveçli Martin Olsson, turnuva tarihinin en genç oyuncusu Hollandalı Jetro Willems. Bu oyuncuların tümü önlerindeki kanat oyuncularını düzenli şekilde beslediklerinde takımlarının hücum gücüne nasıl etki ettiklerini tüm dünyaya gösterdiler. Ama örneğin son derece vasat bir sağ bek olan İsveçli Mikael Lustig takımın sağ tarafının büyük sıkıntı çekmesine yol açtı. Johan Cruijff “Dirk Kuijt’ı sağ bek olarak da kullanabiliriz” derken yaşlılık döneminin ender yerinde saptamalarından birisini mi yaptı acaba diye düşünmüyor değiliz. Hücumcu bekler hep sevilen adamlardı futbolda (bkz. Gökhan Gönül) ama bu turnuva onların meydana hakim oldukları turnuva oldu.

Olmak ya da olmamak: Robben ve Afellay, Danimarka ile oynanan maçta o kadar çok kendilerini ispatlamak ile meşguldüler ki aldıkları her topu kaleye gönderme çabasıyla pozisyonları heba ettiklerinde (Robben zaman zaman 2 kişinin baskısı altında iken bomboş bekleyen arkadaşlarına pas vermiyordu) takımlarını da çok zor durumlara soktular. Beckenbauer’in 2 senedir onu “bencil” olarak eleştirmesinin sebebi sadece bir inat değil. Onlardan 2 gün sonra 35 yaşında bir delikanlı çıktı sahaya. Çok görünmedi ortada, öyle bir derdi de yoktu zaten. Topa 2 kere kafasıyla dokundu ve Euro 2012’nin şu ana kadarki belki en iyi maçında “Shevchenko döndürülmez” mesajını verdi yine. Mario Gomez tam tersine turnuvanın en kısır maçlarından birinde sadece bir arkadaşa bakıp çıktı. Maç içerisinde sürekli “olmak” zorunda değilsiniz, bazen toplamı 5 dakikayı geçmeyen bir sürede varolmanız bile yeterli olabiliyor.

Rusya: Hollandalılar 1-0 kaybettikleri Danimarka maçından sonra “biz 1988’in açılış maçında da Sovyetler Birliği’ne 1-0 kaybettik ama sonra şampiyon olduk” tesellisine girdiler. Bunu kendilerine pay çıkarmak için söylediler ama asıl pay çıkarılması gereken karşı taraftaydı. Gruplarında her ne kadar gerçek anlamda bir “süper güç” olmasa da çok net 2 maç oynadılar. Fransa’nın İngiltere maçındaki o sıkıcı pas konçertosunun tam tersini yapıyorlar, kısa süreli ama Mozart’ın Turkısh March’ını hatırlatan bir coşku ile. Bunun yanına daha 2 hafta önce turnuvada dikkat edilmesi gereken 10 adamın içine aldığımız Alan Dzagoev gibi bir adamı da eklediler. 4 sene önce bir Hollandalı yönetiminde yarı final oynamışlardı. Aynı başarıyı yine yakalayabilirler.

Ev sahibi: UEFA ve FIFA, ABD 94'ten beri futbola olan ilgiyi artırmak için bakir coğrafyaları kullanma amacı güdüyor. Japonya, Güney Kore ve zaten altyapısını hazırlamış olan Almanya organizasyondan çok iyi yararlandılar. Ama örneğin Avusturya ve İsviçre’de turnuva sonrası seyirci ortalamalarında değişen bir şey olmadı. Rusya ve Ukrayna başından beri zorlama bir seçimdi ve 2 ülkenin tribünlerinde yükselen ırkçılık tüm dünyanın gözünün önünde 1 haftadır. UEFA klasik futbol ülkelerine dönüş yapsa hiç fena olmayacak.