Sosyalistler olmadığında dünyanın bir kıyım ve yıkım alanına dönüştüğünü iliklerimize kadar yaşıyoruz. Sadece insan değil, canlı cansız doğa talan ediliyor, insan türü değil tüm gezegen yok oluşa gidiyor. 

İsrail ve Filistin’deki sosyalistlerin, solcuların sesi kısılıp iki tarafın faşistleri karşı karşıya geldiler. Faşist, kendisine sosyalisti rakip görmez, faşist faşisti sever, kendi gibi olanla savaşmak ister. Karşısındakini gayriinsanileştirip, “hayvan” muamelesi yapar, karşısındaki de gayriinsanileşerek “hayvan” gibi tepki verir. 

Sonra birbirlerine hayvanca girişirler. İnsan türü dışındaki hiç bir hayvan, insan kadar hayvanlaşamaz. Bakın iki tarafın faşistlerine, iki taraf da karşısındaki “yok olana” kadar sürecek bir savaş istiyor.  İki taraf da önce, barış isteyenlerin “ölümünü sağlayarak” kendilerince mıntıka temizliği yapıyorlar. 

Filistin İsrail çatışmasına Türkiye’den verilen tepkilere dikkatlice baktığımızda, bir süredir derinlerde işleyen bir değişim görünürleşiyor. Sanki Türkiye de (de) iki tip faşizm birbirinden ayrışıyor. İslamcı faşizm ve Arap karşıtı Türkçü faşizm. 

Sosyal medyanın yanılsama yaratma potansiyeli, algı yönetimi, algı inşası gibi kavramların elbet doğruluk payı var. Ama hazırlanmamış zihinlere algı dayatmak, bir insana aklında hiç olmayanı doğru gibi kabul ettirmek pek de mümkün değil. 

Suriye iç savaşından bu yana göçmen sorunu büyüdükçe önce göçmen karşıtlığı gibi başlayan, ardından Arap karşıtlığına evrilen bir politik hat vardı. Güncel çatışma ile Filistinliler bizi arkamızdan vurmuştu, Filistinli diye bir etnisite yok, onlar Arap, zaten topraklarını Yahudilere satıp Beyrutta eğlenceye harcadılar şeklinde utangaç bir tarafgirlik yükseliyor. İsrail yanlısı gibi görünen bu eğilim bir örtü olarak görülebilir mi? Siyasal islamcılara farklı türden bir karşı olmanın örtüsü. 

20 yılı geçen İslamcı iktidarın ekonomi politik yönetimi orta sınıfı ortadan kaldırmak üzere. Aşırı zenginler ve yoksullar olarak ikiye bölünüyoruz. Artık orta sınıfın çalışarak ev, araba sahibi olma, çocuklarını iyi okullarda okutma, nitelikli sağlık hizmeti alma olanağı kalmadı. 

Bu yirmi yılı aşkın süre boyunca Türkiye sağı, 12 Eylül Darbesinin de istediği gibi, siyasal İslamcılarla sıkı fıkı olmaktan hiç gocunmadı, tersine her zor duruma düştüğünde can simidi gibi yardıma koştu ve 2016 dan sonra da açık ittifak kurdu. Sol düşmanlığı ile laiklik karşıtlığı bir ve aynılaştırılırken de hiç rahatsız olmadı. Neoliberal sistem yerleştirilirken ihtiyaç duyulan toplumun dincileştirilmesi stratejisi, solculukla laikliği aynılaştırırken bir taşla iki kuş vurmayı amaçlamıştı. Önce sosyalistler ve solcular kırıma uğratıldı. Ardından laiklik ilkesi, “tukaka Kemalizm”  parantezi içine alınarak, Cumhuriyet’in kamucu, halkçı potansiyeli ortadan kaldırıldı. Ellerinde tuzla koşan liberaller de bu değişimin katalizörü oldular.  Yola çıkarken kendisini sosyalist olarak tanımlayan Kürt hareketi de zaman içinde en iyimser deyimle uluslararası güç dengelerini gözeten “liberal kimlikçi” bir harekete evrilerek sürecin parçası oldu. Böylece çöken orta sınıfın gidecek yeri kalmadı. Türkiye kapitalizminin en has adamları S. Demirel ve T. Özal’ın içki severliklerinin “ah ne güzel günlerdi o zamanlar” (#oldlaikdays) diye hatırlanması boşa değil. 

Bir yanda Kürt düşmanlığı öte yanda ortak özellikleri “dincilik” olarak kodlanan elini kolunu sallayarak sınırı geçen “Afgan, Paki (!), Arap” işgalcileriyle hazırlanan iç savaş şüphesi, yoksullaşıp geleceksizleşen orta sınıfı başka türden bir karşı milliyetçiliğe itmeye başladı; Laik görünümlü Türkçü faşizm!  Laik görünümlü çünkü asıl derdi laiklik değil, islamla bağı olmayan “eski” Türklüğe gönderme amacı taşıyor. Müslümanlık öncesi Türklere.  

Evet, henüz Ümit Özdağ, çok zayıf ve kendi halinde bir figürmüş hatta biraz da gülünçmüş gibi görünebilir çoğu insana. Trafikte, Göktürkçe olduğu iddia edilen harflerle yazılı “Türk” etiketleri henüz Doblolarda ya da balina kasa mafyatik arabalarda görülüyor olabilir.  Radovan Karadziç’i hatırlamak gerekiyor. Karadziç, psikiyatrdı. Yugoslavya iç savaşı öncesindeki bir kaç yıl boyunca Müslüman Osmanlının katlettiği Sırp prens için 600 yıl sonra gıyabi intikam cenaze törenleri düzenledi. Törenler önceleri katılan bir kaç kişi nedeniyle medyada alay konusu ediliyordu. Bir kaç yıl sonra aynı Karadziç komutasındaki Sırp faşistleri Boşnak ve Hırvat sivilleri soykırıma kalkıştılar hem de NATO denetiminde! 

Türkiye’nin ve yakın çevresinin dinci faşizm mi, ırkçı faşizm mi ikilemine sıkışmasının en önemli nedeni sosyalistlerin ve solun politik gücünün kırıma uğratılması değil de ne?  Oysa İsrail’ den Filistin’ e, Ermenistan’dan Azerbeycan’ a, Suriye’den İran’ a kadim coğrafyanın en büyük ihtiyacı eşitlikçi, bir arada barış içinde, rengarenk bir gökkuşağı solculuğu. Buna hazır milyonlar da var evet milyonlar. Var ama solcular da, solculuktan korkuyorlar galiba. Haftaya solcuların, sol korkusuyla devam edeceğim.