“Yahudiler olarak Arap, Müslüman ve özellikle Filistinli komşularımızla tam dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Önyargılı korku içinde yaşamayı reddediyoruz. Bizi korkutan şey, Almanya’da hâkim olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı atmosferinin, dayatmacı ve paternalist bir Yahudiseverlik ile el ele gitmesidir. Özellikle antisemitizmle İsrail Devleti’ne yönelik her türlü eleştiriyi eş kılan yaklaşımları reddediyoruz.”

Bu sözler Almanya’da yaşayan 100’ün üzerindeki Yahudi aydınının kamuoyuna yönelik bir ortak açıklamasından.

Almanya hükümeti, sağcı muhalefet partileri ve ana akım medya, Hamas’ın sivil hedeflere yönelik her fırsatta lanetlenmesi gereken saldırılarının ardından İsrail’e destek için el ele verdiler. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği devlet terörüne yönelik tüm eleştiriler, Filistin’in tarihsel, siyasal, insani haklılığına, İsrail’in haksızlığına ilişkin tüm itirazlar gerektiğinde polis baskısıyla bastırılıyor, kriminalize ediliyor. Tıpkı Ukrayna’daki savaşta olduğu gibi bu çatışma ortamını kendileri gibi değerlendirmeyen herkesi, her kesimi “düşman”, “terörizm yanlısı” görüyor, göstermeye çalışıyorlar ya da en hafifi “olayları anlamaktan aciz” olmakla suçluyorlar. Karşısındaki insanları bırakın “insan”, “hayvan” olarak bile görmeyen İsrail hükümetinin uluslararası hukuku, hatta kendi yasalarını çiğneyerek sürdürdüğü devlet terörizmini “savunma savaşı” olarak tanımlıyorlar.

Yukarıda alıntı yaptığımız bildiriyi imzalayan Yahudi Alman aydınların itirazlarına, uyarılarına pek kulak veren yok, ancak “akıntıya karşı” inatla direnenler için çok değerli bir belge. Aydınlar, Almanya’daki tüm büyük kültür kurumlarının adeta “senkronize edilmiş bir biçimde susturulduğuna” işaret ediyorlar ve bu gerçekten de böyle.

∗∗∗

Bunlardan biri örneğin önceki gün sona eren Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’ydı.

Dünya yayıncılığının bu en önemli buluşma platformu 75’inci yılını kutlarken, şimdiye kadar kendisine bayrak ettiği “düşünce ve ifade özgürlüğüne” ters düştü. Fuarın en üst düzey yöneticileri ve misafirleri, açılış töreninde bir yandan Hamas’ı lanetleyip kınarken, diğer yandan da Filistin’in tarihsel haklılığına işaret eden misafir konuşmacı Slavoy Zizek’i protesto ve boykot yarışına girdiler adeta.

Filistinli Yazar Adania Shibli’nin ödül törenini, “İsrail’i eleştirdiği” gerekçesiyle iptal ettiler. “Üçüncü dünya”nın yazarlarını teşvik etmek ve uluslararası yayıncılığın buluştuğu Frankfurt Fuarı sırasında onların dünyasına dikkat çekmek hedefiyle verilen “LiBeratur Ödülü”ne yapılan bu saygısızlığı “saldırıya uğrayan İsrail’le dayanışma duyarlılığı” olarak yutturmaya çalışıyorlar. Ancak, çatışmanın bir tarafıyla sonuna kadar dayanışmacı, diğer taraftaki milyonlar açısından da sonuna kadar duyarsız kalan bu ikiyüzlü tutumun Frankfurt Kitap Fuarı’nı pek etkilediği söylenemez.

Fuarda görüştüğümüz Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı ve Uluslararası Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Kocatürk’ün de yıllardır katıldığı bu fuarla ilgili değerlendirmesi özetle şöyle:

“Fuar Müdürü Jürgen Boss’un İsrail’le dayanışma içinde olacaklarına dair ve Filistin’de yaşanan olayları görmezden gelen açıklamasıyla zaten ortalık sarsılmıştı. Bundan dolayı da birçok ülke protesto ederek fuara katılmadı. Ama bunun yanına Filistinli Shibli’nin küçük bir kitabıyla aldığı ödülün töreninin iptal edilmesi tüy dikti bu olumsuz sürece. Fuarın açılışındaki konuşmacı Slavoy Zizek’i protesto edenler arasında fuar yöneticilerinin bulunması da çok düşündürücü. Bunlar düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili çifte standardı gösteriyor. Bu topraklarda her zaman düşünce ve ifade özgürlüğünü savunduklarını söyleyen bir ülkenin ve Kitap Fuarı’nın yetkililerinin buna aykırı davranıyor olması bana göre çifte standart ve ikiyüzlülük. Gerçi tepkiler üzerine mahcup bir biçimde düzeltir gibi yaptılar, ama bu da kesmedi. Öte yandan konuştuğum uluslararası yayıncıların birçoğu bu tutumu doğru bulmadıklarını söylediler, ancak çok yüksek sesli bir protestoda bulunduklarını da söyleyemeyeceğim. Evet, Arap ülkeleri, Malezya gibi fuara katılmayan ülkeler oldu. Ancak diğer yandan dünyanın bu tarafındaki olaylar sanki yokmuş gibi ticaretin devam ediyor olması, her şeye rağmen kitap endüstrisinin birbiriyle buluşmayı öncelediğini gösteriyor.”

∗∗∗

Fuarı ziyaret eden Uluslararası PEN Kulübü Başkanı Burhan Sönmez’in bu konuyla ilgili değerlendirmesi ise biraz daha farklıydı. O bu ortamın ileriye yönelik çözüm odaklı, önemli tartışmalara yol açtığına işaret etti:

“Savaş bir yerde alevlendiğinde, bütün dünyayı etkiliyor. Biz yazarlar olarak her yerde ve bugün özellikle Filistin ve İsrail’de diyaloğu, kardeşliği ve barışı desteklerken bazı yerlerde kültür insanları bile yanlışa düşebiliyor. Frankfurt Fuarı’nda gördük bunu. Önce Filistinli yazar Shibli’nin ödül töreni ertelendi, sonra da Zizek’in konuşmasına buradaki siyasetçilerden taraflı ve aşırı tepkiler geldi. Ama genel edebiyat kamuoyu çok iyi bir tavır alıyor, hem ifade özgürlüğünü savunuyor hem de savaş çığırtkanlığına karşı barış ve kalıcı çözümü dillendiriyor. Fuar bu açıdan çok iyi bir tartışma ve gerçeğin anlamını bir kez daha sorgulama alanı oldu.”

Ukrayna savaşıyla ilgili tartışmalarda da benzer şeyler yaşandı. Transatlantik dünya, olağanüstü güçlü bir propaganda mekanizmasıyla dünyanın geri kalanına, bu çatışmalara ilişkin kendi tezlerini “daha demokratik, daha özgür bir dünya için” vurgusuyla dayatıyor. Bu kirli atmosferde sağlıklı, çözüm odaklı ve “silahların sustuğu” pazarlık süreçlerinin, tartışma ve sorgulamaların yaşanması çok ama çok zor...

O yüzden Yahudi Alman aydınların, Almanya tarihinin en önemli devrimcilerinden Rosa Luxemburg’un tarihi sözleriyle (Özgürlük, her zaman farklı düşünenin özgürlüğüdür) noktaladıkları açık mektup, etkisi belki az, ama tarihi önemi çok büyük bir belge olarak, son gelişmeleri anlama kılavuzu olarak değerlendirmeyi hak ediyor.