Ukrayna’da ve dünyanın birçok yerinde savaşlar, iş savaşlar, çatışmalar devam ediyor. G7‘nin dönem başkanı olduğu için kapitalist dünyanın en zengin ülkelerinin dışişleri bakanları, savaşın başlamasından bu yana belki de 10’ncu kez gerçekleştirdikleri zirve toplantısı için Almanya’nın Münster kentinde Ukrayna’nın zaferi için neler yapabileceklerini tartışıyorlar iki gündür.
Avrupa’nın birçok ülkesinde faşistler, faşistlerle işbirliği yapan sözümona demokratlar seçimleri kazanarak, iktidar koltuklarına oturuyorlar. Hayat pahallığı, işsizlik giderek artarak devam ediyor.

Almanya’da daha şimdiden büyük bir hızla artan (enflasyon oranı yüzde 10’u geçti) akaryakıt ve elektrik fiyatları nedeniyle belleri bükülmüş olan dar gelirliler, panik içinde önümüzdeki soğuk kış aylarında gelecek zamlı ısınma faturalarını nasıl karşılayacaklarını kara kara düşünüyorlar.
Rusya’ya enerji bağımlılığından kurtulmak gerekçesiyle, şimdiye kadar çevre korumacı görünerek büyüyen, iktidar ortağı olan Yeşiller başta olmak üzere, sosyalistler, sol sosyal demokratlar ve gerçek çevreciler hariç, hemen herkesin desteğiyle yeniden dünyamızı kirleten, tahrip eden enerji üretim teknolojilerine geri dönülüyor.

***

Yerel yönetimler sınırları aşıp, Almanya’ya sığınan binlerce göçmeni nasıl ve nereye yerleştireceğini bilemez halde. Başbakan Scholz, Alman ekonomisinin üst düzey liderlerinden oluşan bir heyetle milyarlarca euro hacimli iş görüşmeleri için Çin yolunda. Bu arada Cumhurbaşkanı Steienmeier de Çin’le sorunu olan komşu ülkeleri rahatlatmak için eş zamanlı olarak Japonya ve Güney Kore’ye dostluk ziyaretleri yapıyor. Ancak bu denge politikasını yeterli bulmayan hükümetin Yeşil ortakları, “anti-demokratik“ buldukları Çin’e ziyareti eleştirirek, Scholz’a tüm dünyanın gözü önünde çelme takıyorlar. Başka konular da var. Siyasetle ilgilenenlerin takip etmeye, anlamaya çalıştıkları.

***

Bu arada Almanya’nın, bırakın Almanya’yı Avrupa’nın ve hatta batı dünyasının en önemli metropollerinden Frankfurt’un derdi ise başka.
Liberallerden, aşırı sağa, sosyal demokratlara birçok siyasi parti ve örgüt el birliği etmişcesine kentin bir kaç yıl önce merkez sağ rakibini yüzde 70’in üzerinde oy alarak, yani kelimenin tam anlamıyla ezerek yenilgiye uğratarak ikinci kez seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann’ı, yarın gerçekleştirilecek bir halk oylamasıyla görevinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bunun için nereden geldiği belli olmayan paralarla tüm gazetelere tam sayfa ilanlar veriyorlar, kentin tüm duvarlarını seçmenleri sandık başına giderek, Feldmann’ın azli için oy vermeye çağırıyorlar. Bunlar arasında “Brütüs“ler de var, Feldmann’ın kendi partisi SPD’nin ileri gelenleri de. Belediye Meclisi’nde bir tek demokratik sol çizgideki Sol Parti ve Almanya solunun en dürüst isimlerinden Jutta Dittfurth’un partisi ÖkoLinX’in (Ökologische Linke / Ekolojik Sol) katılmadığı bu kampanya, sadece sağın egemenliğindeki ana akım medya tarafından değil, kamuya ait radyo ve televizyon kanalları tarafından da destekleniyor. Feldmann’ı görevden almak için hem milyonlarca euroluk kamu paralarını, hem de enerjilerini harcayanlar telaş içinde çünkü sözkonusu halk oylamasının geçerli olabilmesi için seçmenlerin en az yüzde 30’unun sandık başına gitmesi gerekiyor. Ve bunun gerçekleşme olasılığı çok düşük.

Peki neden son 10 yıl içinde liberallerin, aşırı sağcıların ve hatta Yeşillerin bir bölümünün de desteklediği merkez sağ parti CDU’nun (Hıristiyan Demokrat Birlik) adaylarını iki kez sandıkta hezimete uğratan Feldmann’ı görevden almak istiyorlar?

Feldmann Frankfurt sokaklarında...Feldmann Frankfurt sokaklarında...

***

Hakkındaki suçlamalar şöyle: Birincisi, sosyal yardım kuruluşu AWO’nun (İçilerin Refahı Örgütü) belediye başkanı seçimlerinde kendisini desteklemesi karşılığında belediyenin görev alanı kapsamındaki bazı sosyal projelerin işletmesini vermek. 100 yıldan önce zaten sosyal demokratlar tarafından kurulmuş olan ve halk arasında “2’nci SPD“ olarak kabul edilen bir örgütün, sosyal demokrat belediye başkanı adayını desteklemesinden daha doğal ne olabilir? Tabii bunu kamu parasını bu seçim kampanyasına aktararak yaparsa elbette suç. Hem Feldmann, hem de AWO böyle birşey olmadığını defalarca açıkladı. Zaten bu suçlama şu anda Feldmann’a karşı yürüyen ceza davasının iddianamesinin ana dayanaklarından biri de bu. Yani belki de birkaç hafta sonra “bağımsız yargı“ onun suçlu olup, olmadığına karar verecek. Ama onu devirmek isteyen demokratik partilerin - ki tekrarlamakta yarar var bunlar arasında kendi partisi SPD ve onunla uzun yıllar ittifak halinde olan Yeşiller de yer alıyor - acelesi var. Onu şimdiden “suçlu“ ilan etmekten utanmıyolar.
İkinci suçlama da, artık ayrı yaşadığı eşinin bir kamu işletmesinde hak etmediği makama gelmesi, hak etmediği miktarda maaş alması için nüfuzunu kullandığı suçlaması.

Burayı biraz açalım:
Feldmann’ın sözkonusu eşi Türkiye kökenli bir göçmen. Sözü edilen işletme Frankfurt’ta ilk kez açılan iki dilli (Türkçe-Almanca) ana okulu, makam da bu ana okulunun müdüreliği. Sözü edilen fazla maaş da olayın ortaya çıkmasından sonra geri ödenmiş durumda.
Feldmann, kendini savunurken eşini, ki sözkonusu atama olduğunda henüz evlenmemişlerdi, o makama kendisinin değil, buna yetkisi olan başka kurumların atadığını, ne kadar maaş alacağına onların karar verdiğini ve eşinin maaş bordrosuna asla bakmadığını söylüyor.
Buradaki suçlamalar da Frankfurt’taki davanın diğer ayağı. Yani bir dönem eşi Türk olduğu için Türkiye kökenli toplumun karşısına her geçişinde kendisini gururla “Ben sizlerin eniştesiyim“ diyen, Türkçe öğrenmesine önem verdiği kızına Türkçe masallar okumaya çalışığını söyleyen Feldmann, eğer bu konuda suçluysa zaten mahkeme mahkum olacak ve görevinden otomatikman alınacak.
Ama yukarıda belirttiğimiz için onu devirmek isteyenlerin acelesi var.
Tabii bu arada bir insan olarak, bir erkek, bir eş ve bir baba olarak yaptığı affedilmez hatalar, açıklamalar da var. Ama onlar ne bir mahkemenin ne de bir halk oylamasının konusu olabilir.

Tüm bu düşmanca kampanyanın arkasında onun Yahudi kökenli olması, ırkçılığa, aşırı sağa karşı mücadeledeki kararlılığı, başta Türkiye kökenliler olmak üzere kentteki göçmen toplumuyla içten ilişkileri, onların eşit vatandaşlık hakları için kavgası, yoksulların yaşamını kolaylaştırmak için çabası, Eskişehir’i Frankfurt’un kardeş şehri yapmasından dolayı ona kızanlar olabilir mi, bilmiyoruz tabii…
Bakalım Almanya demokrasisinin ana merkezlerinden Frankfurt’un seçmenleri pazar günü ne diyecek?

***

Hakkındaki suçlamalar dolayısıyla iki hafta önce yargılanmasına başlanan Feldmann’ı, dava sonuçlanmadan “suçlu“ ilan edenler “masumiyet karinesi“ ilkesini çiğnedikleri eleştirisini duymamazlıktan geliyorlar.
Bilindiği gibi yüzyıllardır insan haklarıyla ilgili her evrensel belgenin ve bunları esas kabul eden tüm uygar ülkelerin yasalarında yer alan “masumiyet karinesi“ ilkesi,
hakkındaki suçlamalar nedeniyle yargılanan herkesin, suçluluğu mahkeme tarafından karar altına alınmadıkça suçsuz sayılması gerektiğine işaret eder.
Bütün bunlar bir yana Feldmann’ın yasal açıdan değil, ancak insani açıdan “suçlu“ olduğu şeyler var.
Kadınlar hakkında “seksist“ beyanları oldu. Kınanması, ayıplanması gerekiyordu. Özür diledi ama geç kaldı. Halen bunlardan dolayı kınanıyor, ayıplanıyor.
Mahkemede kendisini savunurken, halen ayrı yaşadığı ve resmen ayrılmak üzere olduğu Türkiye kökenli eşi Zübeyde Temizel ile çocukları hakkında söyledikleri de öyle. Evlilik öncesi ilişkileri döneminde hamile kalan partnerinin kürtaj yaptırmasını istemiş. Kabul etmemesi üzerine onunla evlenmek zorunda kalmış. Evlilikleri zaten yürümüyormuş, o yüzden banka hesapları ayrıymış vs.
Kendisini destekleyenleri şok eden bu açıklamaların ardından gelen tepkiler üzerine ve belki de şimdi yaşı küçük olan kızının ileride bunları okuyabileceğini farkettiği için çark edip, sosyal medyadan yaptığı yayınlarla çocuğuna seslenip, ondan özür diledi. Ama iş işten geçmişti.
Hakkındaki suçlamalar bir yana, bunlar nedeniyle yüzbinlerce insanı temsil eden belediye başkanlığı makamını haketmediği ortaya çıktı. Zaten aylar önce de önümüzdeki aylarda görevinden istifa edeceğini açıklamıştı.

Bütün bunlar olurken Almanya’nın en önemli sosyal yardım kuruluşlarından AWO’nun prestiji büyük ölçüde yara aldı.
Feldmann da, asıl mesleği sosyal hizmet uzmanlığı olan birçok sosyal demokrat gibi uzun yıllar profesyonel olarak AWO’da çalışmıştı.
Ve tüm Almanya’da örgütlü olan bu kurumun hem Frankfurt, hem de komşu kent Wiesbaden kentindeki yöneticileri de bir kaç yıldır ağır yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıyalar ve onlar da yargılanıyor.

Biri Frankfurt AWO’nun, diğeri de Wiesbaden AWO’nun başında olan bu yöneticiler uzun yıllar evli bir çift ve ortaya saçılan dosyalara, bilgilere bakılırsa kamu parasıyla faaliyet gösteren bu kurumları babalarının çiftliği gibi yönetmişler. İki yıl önce görevden alındılar ve yargılama devam ediyor ama, çoktan kamuoyu önünde mahkum olmuş durumdalar.

Bu skandal, aslında toplumun esas olarak dar gelirli ve yoksul kesimlerine hizmet için kurulmuş olan sivil toplum örgütlerinin hem kendi iç denetimini, hem de kamu denetiminden uzak kalırsa yolsuzluk bataklığının içine düşeceğinin açık bir örneği oldu.
Tabii başından beri bu tip kurumlara karşı olan sağ ve liberal kesimlere de fırsat çıktı.
Böylece bir taşla birkaç kuşu birden vurma şansı buldular.

Feldmann, Frankfurt'un kardeş şehirleri Eskişehir ile Tel Aviv'den gelen sporcular ve belediye başkanlarıyla...Feldmann, Frankfurt'un kardeş şehirleri Eskişehir ile Tel Aviv'den gelen sporcular ve belediye başkanlarıyla...

Bu vesileyle kısaca kuruluşundan bu yana 100 yılı aşkın bir zaman geçmiş olan AWO hakkında bir dip not verelim:

Türkçe‘ye çevrildiğinde „İşçilerin Refahı“ anlamına gelen „Arbeiterwohlfahrt“ ya da kısa adıyla AWO, 1919 yılında Berlin‘de o sırada devam eden büyük savaş nedeniyle zor duruma düşen insanlara destek amacıyla Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) tarafından, partinin bir yan kuruluşu olarak kuruldu. Kısa sürede toplumun her kesiminden yardıma muhtaç insanlar için bir maddi ve manevi yardım kuruluşuna dönüştü ve giderek yaygınlaştı. 1933‘de Hitler‘in iktidara gelmesinin ardından yasaklandı ancak illegal olarak Almanya içinde ve dışında faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra bu kez tüm parti ve dini kuruluşlardan bağımsız bir yardım örgütü olarak yeniden kuruldu, kısa sürede Almanya‘nın en büyük sosyal yardım kuruluşlarından biri haline geldi. Ülkenin hemen her bir köşesinde örgütlü olan AWO‘ya bağlı binlerce yardım ve danışma kurumunda bir bölümü gönüllülerden oluşan 320 bine yakın uzman çalışıyor. AWO‘nun bünyesindeki 18 binin üzerindeki kurumun büyük bir bölümünü yaşlılar, engelliler, işsizler, evsizler, göçmenler ve sığınmacılar için faaliyet gösteren yurtlar, çocuk yuvaları, kadın sığınma evleri, mesleki eğitim merkezleri oluşturuyor.

Göçmenlere yönelik destek, danışma ve sosyal yardım hizmetleri başından beri AWO‘nun doğal görevleri arasında. “Almanya‘ya gelen Türk işçileri ve ailelerine destek“ ise 1962‘den bu yana AWO‘nun kurumsal görevi. Dönemin hükümeti AWO‘yu Türkiye‘den gelen göçmen işçilerin sosyal ve kültürel haklarını korumalarına destek vermek görevlendirmişti. Bu amaçla AWO bünyesinde „Türk Danış“ birimi oluşturuldu ve Türk işçilerin yoğun olarak bulunduğu hemen her bünyesine sosyal hizmet alanında Almanya‘da eğitim gören Türkiye kökenli uzmanları alarak hizmet verildi. 60‘lı ve 70‘li yıllarda özellikle yeterince Almanca bilmeyen yüzbinlerce Türk işçi ve ailesinin bu ülkedeki yaşamı “Türk Danış“ların verdiği destek hizmetleri sayesinde kolaylaştı. Zamanla “Türk Danış“ adı, Türkler arasında sadece kendileri için kurulan bir bölümün değil, AWO‘nun tamamına verilen ad oldu. Almanya‘daki Türkiye kökenli göçmenlerin bu ülkeye entegre olmasına bağlı olarak zamanla Türk Danış‘a olan ihtiyaç azaldı.

Son yıllarda Almanya‘ya gelen yüzbinlerce sığınmacıya yönelik destek amaçlı faaliyetler de AWO‘nun üstlendiği hizmetler arasında yer alıyor.
Frankfurt Belediye Başkanı Feldmann’ın eşi Zübeyde Temizel’in bir süre müdüre olarak görev yaptığı iki dilli çocuk yuvası “Dostluk“ da AWO bünyesinde faaliyet gösteren bir kuruluş.

Yani Frankfurt’ta yarın gerçekleştirilecek halk oylaması çok boyutlu bir sürecin ürünü…