Adına futbol dediğimiz bu güzel oyunda, bazı futbolcular doğarken kendilerine armağan edilmiş yetenekleri ile ön sıraya çıkarlar. İşte Thierry Henry'de bu isimlerin başında geliyor

2007 senesinin Temmuz’unda yine bu köşede, şunları yazmıştım o yürekleri burkan ayrılığın ardından: “Bilirim ki futbolcu-takım ilişkisi evlilik müessesine benzer. Bazen, hiç beklenmedik bir anda gemileri yakar insan… Yolun ve bahtın açık olsun Thierry Henry… Müthiş gollerini izlediğim için kendimi şanslı sayıyorum...

1999'un Ağustos ayında, 21 yaşında 10,5 milyon Sterlin karşılığında Juventus’dan gelen futbolcu ilk zamanlarında şimdilerde tarih olmuş Highbury’nin yeşil çimenlerinde gol yollarında zorlanmış ama hocası ondan vazgeçmemişti. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan makalesinde, o günleri ve golcüyü şöyle özetlemişti Henry Winter, The Telegraph gazetesindeki köşesinde:

Henry’nin Arsenal’de forma giydiği ilk zamanlarında Highbury’nin kale arkasındaki meşhur tarihi saat inanın ciddi tehlike altındaydı! Rakip kale yerine sürekli tribünleri döven şutları ve acemi hareketleri şaşırtıcıydı!  O zamanlar, ‘Bu adamdan futbolcu olmaz!’ demiştim. Büyük konuşmamak gerekirmiş...

Sonra zaman içinde kulüp tarihinin gol rekorunu kırdı 12 numaralı formasıyla. Kimilerine göre Wenger’in ısrarı, kimilerine göre sürati, son vuruşlardaki üstün yeteneği ve futbol zekâsı ile Ada futbolunda kısa sürede nam saldı. 2007 senesinin Temmuz ayında 24 milyon avro karşılığında Barcelona’nın yolunu tuttuğunda üzülmüştü Arsenal taraftarları. Buz adam Dennis Bergkamp’tan kısa süre sonra diğer bir yıldızın takımdan ayrılması ağır gelmişti.

Ve aradan geçen zaman içinde Arsenal mumla aradı o müthiş golcüsünü. Kimler denenmedi ki yeni bir golcü çıkarma umuduyla, kimlere bel bağlanmadı ki. Eduardo da Silva, Emmanuel Adebayor, Nicolas Bendter, Gervinho, Theo Wallcott, Marouane Chamakh, Arshavin…

Bir tek Hollandalı Robin Van Persie, o da sakat olmadığı zamanlarda o büyük golcünün izinden yürüyebildi; bir tek 28 yaşındaki 10 numara onun bıraktığı yerden devam etti…

***

Garip oyun şu futbol aslında, hiç beklemediğiniz anda ters köşeye yatırıveriyor insanı!

Hem de siz tam da “Hadi canım!” demişken. Aralık ayının sonlarıydı sanırım, Emirates Stadı’nın “East Stand” tribününde bir maç öncesi sohbetinde bir tribün arkadaşım söylemişti büyük golcünün Ocak ayında iki aylığına kiralanacağını ve Kuzey Londra’ya döneceğini. “Hadi canım!” demiş ve eklemiştim: “30 yaşındaki hiçbir futbolcuya bel bağlamayan Wenger, şimdi 34 yaşındaki futbolcuya mı güvenecek?”

Yanılmışım, hem de çok fena... Sir Alex Ferguson’un geçen sezon jübilesini yapan 37 yaşındaki Paul Scholes’a yeniden forma verdiği günlerde, uzaklarda Kuzey Londra’da Fransız teknik direktör de bir zamanlar Ada futbolunu sallamış golcüsünü sürüyordu sahaya. Paul Scholes kadar yaşlı olmasa da 34 yaş hiç de az değildi aslında yeşil sahalarda. O yüzden, bu yeniden dönüşe soğuk bakanlar, hatta Fransız teknik direktörü “taraftarın gözünü boyamakla” suçlayanlar vardı.

Yine de MLS’e (Majo League Soccer-ABD Futbol Ligi) verilen arayı kullanarak kısa süreliğine de olsa yuvaya döndü golcü. Federasyon Kupası maçında, tıklım tıklım dolu tribünler önünde, maçın bitimine 15 dakika kala girdi oyuna. O sahaya girerken büyük bir uğultu koptu Emirates’in tribünlerinde. Öyle ki, kale arkasını doldurmuş 9 bin kadar gürültücü Leeds United taraftarı bile sustu bir süre. Malum o sahada olunca, işler pek de iyi gitmezdi rakip takım adına…  

İnanması güç ama maçın bitimine 12 dakika kala, 12 numaralı forması ile Leeds United’a kariyerindeki 12. golünü attı golcü. Bu kez daha büyük bir uğultu koptu Emirates tribünlerinde. Koşarak Wenger’e sarıldığı an futbol belleklerimize kazındı, kim bilir belki hiç unutulmamacasına… Maça girdikten sonra topla sadece dört kez buluşan golcü, beşinci buluşmasında sağ ayağıyla Leeds United kalecisi Andy Lonergan’ın uzanamayacağı köşeye bırakıverdi topu…

Ve o gün o stadı dolduranlar, kim bilir kaçıncı kez izlemiştik buna benzer gollerini. Bir zamanlar Patrick Vieira veya Emmanuel Petit’in asisti sonrası golünü kaydeden golcünün gol pası bu kez Alex Song’dan gelmişti. Bu, onun Arsenal formasıyla çıktığı 371 maçta kaydettiği 227. goldü. Bitiş düdüğüyle formasını isteyen Leeds’in savunma oyuncusu Tom Lees bile eli boş gitmek zorunda kalmıştı soyunma odasına. Elbette böylesine unutulmaz bir akşamın hatırası o maçın kahramanında kalmalıydı…

Maçın bitiminde, Emirates Stadı’nın tribünleri boşalırken onun adına söylenen şarkı yankılanıyordu Kuzey Londra semalarında. Geçtiğimiz günlerde stadın içine dikilmiş heykelinin önünden geçen kalabalığın içinde, babasının elinden tutmuş küçük çocuk, büyük golcüyü izlemiş olmanın mutluluğuyla onun adına söylenen şarkıya eşlik ediyordu…

Ertesi günlerde, takımın sezonluk bilet sahiplerine gönderilen Arsene Wenger imzalı e-postada, o akşamın Arsenal kulüp tarihinde özel bir yeri olduğu, ancak Fransız teknik direktörün o gole hiç şaşırmadığı yazılıyordu. Şöyle özetlemişti Wenger:

“MLS’e verilen arayı bizimle antrenmanlara çıkarak geçirdi. Çalışmalarda onun hırsını, yeteneğini ve son vuruşlardaki becerisini görebiliyordum. Bazı futbolcular, yaşları ilerlese de yeteneklerinden çok şey kaybetmiyorlar…”

O gün o heykelin önünden geçerken, “Yuvana hoş geldin Thierry Henry. İnan özlemiştik…” dediğimi hatırlıyorum...

***

Sporcu psikolojisini anlatan kitaplar, iki farklı yetenek biçiminden bahsederler. Biri doğarken dünyaya getirdiğimiz (Innate ability), diğeri de sonradan çalışarak kazanılan (Learned ability) yetenektir. O yüzden bazı futbolcular doğarken kendilerine armağan edilmiş yetenekleri ile ön sıraya çıkarlar. Kimi zaman gol vuruşlarındaki ustalık, kimi zaman diğerlerinden daha hızlı düşünme ve uygulama becerisidir onları farklı kılan. Geçtiğimiz günlerde, Sunderland karşısında oyuna sonradan girip, son saniyede golünü atan 34 yaşındaki Henry de bu yüzden farklıdır diğerlerinden...

***

Thierry Henry, Şampiyonlar Ligi’nde Milan karşısında alınan farklı yenilgiden sonra başı önünde sahadan ayrılırken, bir kez daha veda ediyordu Arsenal taraftarına. Bildiğim, Premier Lig’de ve Avrupa’da bu sezon hüsran yaşayan Wenger bir kez daha özlemle arayacaktı büyük golcüsünü. Ve gelecekte bir gün, babasının elinden tutmuş o küçük çocuk, onu izlemiş olmanın mutluluğunu paylaşacaktı futbol sohbetlerinde.

Zaten adına futbol dediğimiz bu güzel oyunda, bazı futbolcular doğarken kendilerine armağan edilmiş yetenekleri ile ön sıraya çıkarlardı...