“Güzellik” kontenjanından televizyona, sinemaya ve hatta tiyatroya adım atan oyuncular sadece bizim ülkemize özgü değil. Dünyanın her yerinde örnekleri var. Akıllı olup kendini geliştirenler kalıcı oluyor. Bunu dert etmeyenler ise -işte bu bizim gibi az gelişmiş ülkelere özgü- bir süre musluk akarken testiyi dolduruyor, musluk kesilince zengin koca buluyor, ya da magazin programı sunuyor.

Bir jenerasyon öncenin güzellikten gelme oyuncularının çoğu kendini geliştirenlerden oldular. Özel oyuncu koçları ile çalıştılar, birlikte rol aldıkları ustalarının ağzının içine baktılar bir şeyler öğrenmek için, yurt dışında kurslara, ustalar sınıflarına katıldılar, kitap okudular, dil öğrendiler. Fiziki güzelliklerinin yanına çok güzel yetenekler eklediler, güzel işler yaptılar. Şimdikilere bakıyorum da kimsenin böyle bir derdi yok.

En son bu arkadaşlardan biri, lüks bir otomobil markasının temsilcilisi olarak Venedik Film Festivali’ne katıldı. Kırmızı halıdaki tuhaf pozlarından başka bir haberini okumadık. Sosyal medya hesaplarında festivalin “sinema” kısmı ile ilgili tek bir paylaşımını görmedik. Girip de bir film izlediğini de sanmıyorum. Festivalin yapıldığı yeri haritada göster deseler yapabilir mi ondan da emin değilim. “Yok artık” diyeceksiniz. Bu yazıyı yazmadan önce sözünü ettiğim kişinin sosyal medya hesaplarını kurcaladım biraz. “Oyunculuk” mesleği ile ilgili tek bir paylaşımına rastlamadım. Kendi dizisi sayılıyorsa belki sadece o işte.

Kişi adı vermiyorum çünkü magazin yazmıyorum. Çünkü derdim “o” kişiyle değil. İşin magaziniyle de ilgilenmiyorum. Sorun çok başka. Sorun büyük.

Sorun “yozlaşma”nın artık metastaz yapmış olması. Yozlaşma yaşamın her alanına sirayet etmiş durumda. Kültür–sanat üzerindeki, hatta içindeki etkisi de hemen hissediliyor.

Hiç kimse “öğrenmek” ile ilgilenmiyor. “Allah vergisi” yeteneklerini nakde çevirmekten gayrı bir ajandası yok yeni starlarımızın. Gittiği yere kadar ve her ne pahasına olursa olsun, her nasıl olursa olsun.

Ünlü markaların sponsorluğunda gitmeseler ceplerinden para harcayıp, kalkıp da yurt dışında bir festivale katılamayı asla akıllarına getirmezler. Broadway’i kasıp kavuran bir müzikali canlı görmek onlar için ilgi çekici olmaz. Ben görmedim bunları yaptıklarını. Ha, gizli saklı yapıyorlarsa bilemem.

Ülkemizde bugünün “oyuncularının” çoğunun gerçek anlamda oyunculuk mesleğiyle alakası yok. Kapıkule’nin ötesinde Tiktok’cu bile olamazlar. Şimdi ben bunu söyleyince az gelişmiş ülkelere sattıkları diziler ile oralarda da “meşhur” olanları hatırlatacaklar olacaktır. Gülümsüyorum.

2020 yılının Aralık ayında Masa Dergisi’nin Cem Karaca özel sayısında şunları söylemiş canım Cahit Berkay:

"Son otuz yılda kültürel ve ahlaki anlamda bir yozlaşma gözlemliyorum. Bu yozlaşma sanatta da siyasette de sporda da kendinidi hissettiriyor. Cem daha o zamanlar "Bindik bir alamete, gedeyoz gıyamete!" diyordu. Sanırım varmak üzereyiz."

∗∗∗

Yukarıda sözünü ettiğim kırmızı halı “komiklikleri” kadar gündeme gelmemiş olsa da iki Türk yapımı bu yıl Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyeri yaptı. Nehir Tuna’nın ilk uzun metrajlı filmi “Yurt”, Orizzonti (Ufuklar) bölümünde jüri karşısına çıktı. Film, dini yurtta kalan on dört yaşındaki lise hazırlık öğrencisi Ahmet’in yaşadıklarını konu alıyor. Hollywood Reporter’dan film eleştirmeni Fabio Farzetti film için "1960’ların etkisini taşıyan olgun ve bilinçli bir sinema diline sahip" diyor. Farzetti ayrıca, "Dini gerilimler ve testosteron patlamaları arasında kalan bir çocuğun paradoksal öyküsünü anlatan hoş bir sürpriz" yorumunu yapıyor.

Yine Orizzonti’de Prömiyer yapan diğer filmimiz ise Selman Nacar’ın “Tereddüt Çizgisi” idi. The Hollywood Reporter’dan Sheri Linden, baş rolünü Tülin Özen’in üstlendiği film ile ilgili "Mükemmel bir karakter çalışması" yorumunu yaptı. Linden film ile ilgili şunları kaleme aldı:

"Gergin ve etkileyici. Selman Nacar’ın ahlaki aciliyetin ve gönül yarasının kesiştiği noktada gelişen ince ayarlı ikinci uzun metrajlı filmi, sürekli bir gerilim dalgası ve çözülme içeriyor. Nacar, Tülin Özen’in nefes kesen performansıyla filmi, derinden vuran bir-iki yumrukla kapatıyor."

Her iki filmde de emeği geçenleri kutluyorum.

∗∗∗

Aziz Nesin’in bir sözü ile bitiriyorum: “Toplum ne denli yozlaşır, aptallaşır, akılcılıktan uzaklaşırsa; o denli fizik ötesi gizli güçlere, cine, periye, büyüye, fala bağlanır! Bugün Türkiye bu durumdadır!”