Ekrandaki adam, “Anlayamıyorum,” dedi...

Ekrandaki adam, “Anlayamıyorum,” dedi. “Zamanının en başarılı futbolcularından, parlak bir kariyer, iyi bir sporcu, iyi bir aile babası, üstelik günümüzde bir milli takımın teknik direktörü. Dışarıdan bakınca herkesin, her futbolcunun imreneceği bir yaşantı... Neden ölümü seçer ki böyle bir adam? Üstelik henüz çok genç yaşta…”

Eski futbolcu, çok iyi bir dostu kaybetmiş olmanın üzüntüsü ve ağlamaktan kızarmış gözlerle konuşurken, 74 yaşında aramızdan ayrılmış olan Amerikalı edebiyatçı Charles Bukowski’nin dizelerini anımsadım: “en iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur/ sırf uzaklaşmak için/ve geride kalanlar/ birinin onlardan/uzaklaşmayı neden isteyebileceğini/ bir türlü tam olarak anlayamazlar...”

42 yaşındaydı genç adam. 8 Eylül 1969 tarihinde Galler’in kuzey doğusunda yer alan Mancot kasabasında dünyaya gelmiş, çoğumuz gibi çocukluk yıllarında adına futbol denilen o güzel oyuna sevdalanmıştı. Çocukluk yıllarında sıkı bir Everton taraftarı olmasına rağmen, 1988 senesine kadar Leeds United’ın minik ve genç takımlarında forma giydi. O sene Leeds United ile profesyonel sözleşme imzalarken, henüz 19 yaşında takımla ilk maçına çıktı. Kısa sürede Ada futbolunda adını duyururken, 1992 senesininde şampiyonluk kupasını kaldıran Leeds United takımının orta sahasında Gordon Strachan, Gary McAllister ve David Batty ile birlikte yıldızlaştı. Bir sonraki sezonun açılışında Charity Shield Kupası’nı kazanan takımın yıldızlarındandı.

1996'da İngiltere Lig Kupası finalinde Aston Villa’ya karşı forma giydi. Aynı sene, 3.5 milyon Sterlin karşılığında çocukluk yıllarında tribünlerde izlediği Everton’a transfer oldu. 17 Ağustos 1996 tarihinde, mavili formayla Newcastle United’a karşı çıktığı ilk maçında gol attı. 1997-1998 sezonunun başında Everton’un o dönem teknik direktörlüğünü yapan Howard Kendall tarafından kaptanlığa getirildi. Ancak aynı sene Everton takımından ayrılıp, 5.5 milyon Sterlin karşılığında Newcastle United’a geçiş yaptı. Everton taraftarlarını şok eden bu ayrılık sonrasında, şehrin sevilen gazetesi “Liverpool Echo”ya yaptığı açıklamada, “Evet ayrılıyorum ama bu ayrılığın nedenini çok sevdiğim Everton kulübüne zarar vermemek için açıklamayacağım” cümlesi uzun süre tartışıldı...


Newcastle United formasıyla 1998 ve 1999 senelerinde iki kez Federasyon Kupası finalinde yer alırken, ilk finali Arsenal’e, ikinci finali ise Manchester United’a karşı kaybetti. 2002-2003 sezonunda, Şampiyonlar Ligi'nde parladı. 2004'ün Temmuz ayında, 750 bin Sterlin karşılığında Bolton Wanderers’a transfer olurken, Newcastle United teknik direktörü Sir Booby Robson onun gidişine duyduğu üzüntüyü dile getiriyordu.

Aralık 2006'da, Premier Lig’de 500 maçta forma giymiş ilk futbolcu ünvanını kazandı.  2007'nin Mayıs ayında, Sam Allardyce’dan boşalan Bolton teknik direktörlük görevine getirildi. Ancak görevde uzun süre kalamadı ve Ekim ayında görevinden istifa ederek yeniden yeşil sahalara döndü.

O senenin Ağustos ayında Reading Town’a attığı gol, onu Premier Lig’in kuruluşundan o tarihe kadar her sezon gol kaydetmiş ilk futbolcu olarak futbol kitaplarına yazdırdı. İlerleyen senelerde, onun rekoru Galler Milli Takımı'ndan arkadaşı Ryan Giggs tarafından kırılacaktı...

***
 
Ocak 2008... 39 yaşında Sheffield United’a transfer oldu. 2010'a kadar oynadığı 37 maçta 6 gol kaydederken, 40. yaşını kutladığı günlerde futbolu bıraktığını açıkladı.
1990–2004 seneleri arasında Galler Milli Takımının da formasını giyen orta saha oyuncusu ilk teknik direktörlük deneyimini Sheffield United’da yaşarken, 14 Aralık 2010 tarihinde John Toshack’dan boşalan göreve getirildi.

Futbol kariyerini noktaladığında, arkasında Premier Lig’de çıktığı 677 maç, Leeds United takımında kazandığı 1. ve 2. Lig şampiyonluğu, Charity Shield Kupası zaferi ve Premier Lig tarihinde en fazla forma giymiş üçüncü futbolcu onurunu bırakıyordu. O Ada futbolunda hemen her futbolseverin saygı duyduğu gerçek bir futbol elçisiydi...


***

Kasvetli, soğuk, gri bir Kasım sabahında Galler Milli Takımı teknik direktörünün intihar ettiğini duyurdu BBC. İngiltere’nin Cheshire kasabasındaki evinde, çaresizliğin yaşama isteğine üstün geldiği anda kendini asarak hayatına son vermişti; geride her futbolcunun hayalini kurduğu parlak bir kariyer ve apansız gidişe anlam veremeyen sevenlerini bırakarak... En sıkı dostlarından Robbie Savage, “Çok iyi bir arkadaşı, örnek bir sporcuyu, iyi bir insanı kaybettik, çok üzgünüm...” derken, diğer bir Gallerli Ryan Giggs, “Hayatımda gördüğüm en iyi insanlardan biriydi. Onun dostu, takım arkadaşı olmaktan onur duyuyorum. Kelimeler içimdeki acıyı anlatmak için yetersiz kalıyor!” cümlesiyle üzüntüsünü dile getiriyordu. Diğer bir Gallerli, Liverpool’un önemli futbolcusu Craig Bellamy ise haberi aldığında yıkıldığını, takımının o gün oynayacağı maça çıkacak güçte olmadığını anlatıyordu...

O yıllarda Ada’da forma giyen Xavi Alanso, ilk maçını ona karşı oynadığını, Ada futbolunun kalitesini o maçta gördüğünü ve tempoya ayak uydurmakta zorlandığını anımsatıyordu.

 
***

1949 yılında Pulitzer ödülünü kazanmış Amerikalı yazar Arthur Miller’in, “Death of a Salesman” (Satıcının Ölümü) romanı, uzun yıllardan sonra çalıştığı firma tarafından işten çıkarılan Willy Loman'ın hayat karşısında yavaş yavaş yıkılışını ve o tükenişin nihayetinde intiharını anlatır.

Miller’e göre, her intihar aslında iki kişiyi öldürür ve bir intihar onlarca yaralı yürek bırakır geride...

Gary Speed’in intiharı sadece ailesini ve sevenlerini değil, tüm futbol dunyasını yasa boğdu bu diyarlarda. Bu apansız gidişe anlam veremeyenlerin, onun yokluğunu kabullenemeyenlerin içimizi acıtan taziye cümlelerini okurken, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in o güzel dizelerini bir kez daha yazmadan edemedim...
 

“son günbatımını seyrediyorum şimdi

son kuşu dinliyorum

kimseye hiçbir şey bırakmıyorum...”

 

Gary Speed, mekânı cennet olsun...