Devlet kaydeder ve kaybeder. Fakat siz kendi başınıza kaybolmak istediğinizde, kaybolamazsınız; haritanın içine hapsedildiniz çünkü. İzinizi kaybettireceğiniz terra incognita’lar yok. “Kaybolurum” diye hiç endişelenmeyin. Asıl endişe verici olan, kendi başınıza kaybolamamaktır. İnsan, yoldan çıkıp kaybolabilmeli, başka türlü nasıl bulabilir ki kendini? Haritanın içine kapatılmak, olup bitmiş bir varlığın içine kapatılmaktır. Haritada, yeri ve işlevi tanımlı, standart bir nesne olmaktan öteye geçemeyeceksiniz. Kaybolup kendinizi yeniden bulduğunuzda, sadece kendinizi değil, haritadakileri de tanıyamayacaksınız. “Kusura bakmayın çok değiştiğim için sizi tanıyamadım” (Oscar Wilde). Haritanın üzerinde, koordinatları belirlenmiş, kimlikli, kullanışlı varlıklar var olabilir ancak. Kaybolmanın bir yolunu bulmamız gerek. Başkalaşmış olarak, sırtımızda yeryüzünün kasırgalarıyla geri dönebilmek. Ve döndüğümüzde, haritadan dışarı bakanlar şöyle diyecekler: “Sınırdan o denli uzak olan başkente nasıl vardıklarını anlamak mümkün değil. Ama işte oradalar ve sayıları her sabah artıyor gibi. Onlarla anlaşmak mümkün değil… dilimizi bilmiyorlar” (Kafka). Başka bir dil konuşacağız; haritanın dilini değil, toprağın, kayaların, dağların, nehirlerin, bitki ve hayvanların dillerinin karışımı olan yeryüzünün dilini. Haritadakilerin bu dili anlamaları mümkün değil.

Yabancı bir kentte kaybolduğumuzu hissettiğimiz anlar olur bazen; hoşumuza gitmiyor da değil. Görsel referanslarımızı, kerteriz noktalarımızı yitiririz. Eskiden olsa basılı haritalara başvururduk, şimdi GPS (küresel konumlama sistemi) var. Artık dünya üzerinde yoldan çıkmak, eskisi gibi kolay değil. Her yeri avucunuzun içi gibi bilebilirsiniz, çünkü avuçlarınızın içinde akıllı telefonlarınız var. Yabancı bir kentte her kaybolduğunuzda haritanın içine daha fazla gömülürsünüz. Ve haritaya bakarak yön bulma oyununda kazanan hep harita oluyor, kaybedense yeryüzü. Yeryüzünü haritaya sığdıramazsınız, harita sabit kodlardan, koordinat sistemlerinden, anlamı hiç değişmeyen göstergelerden oluşur. Kurosawa’nın Dersu Uzala (1975) filmindeki haritacı, doğayı sabit kodlarla donatırken, bilge Dersu için yeryüzü anlamları sürekli değişen doğal görüngülerden oluşuyordu. Sonunda haritacı kazandı ve haritaya kapatıldık; şimdi yeryüzünde değil, haritanın içinde yaşıyoruz.

Haritanın dilini konuşuyor ve haritadan bakarak yeryüzünü yargılıyoruz. Harita, iktidarların yapboz bulmacasıdır; savaşlarla, mega projelerle sürekli değiştirilen büyük resim. İktidarın, yapboz bulmacasında olduğu gibi, her zaman bütünü gösteren bir haritası ve yan yana getirdikçe haritanın ortaya çıkacağı uyumlu parçaları var. Uyumlu parçalar bizleriz; neler çektiğimizi bir biz biliriz. Her iktidar ya parçaları zorla haritaya uydurur ya da uyumsuzları çerçevenin dışına atıp ötekileştirir. Her iktidar parçaları, haritaya göre kümeler, tümeller altında toplayarak hiyerarşik tabakaların arasına hapseder ve boyun eğdirir. Ve her iktidar mutlaka ikili karşıtlıklara dayanır; ya erkeksin ya da kadın; ya bizdensin ya da terörist; ya seveceksin ya da terk edeceksin; arası yoktur. Biz haritayı hiç sevemedik, çoktan terk etmeliydik. On iki ton müzisyenleri çokluğa, on iki tona ulaşmak için evin tek tonlu haritasını terk etmiş ve sessel çokluğa ulaşmışlardı. Bizler hâlâ haritanın içindeyiz ve bir türlü kaçamadığınız o despotik tek ses sürekli haritadaki yerimizi hatırlatıyor: “Artık herkes yerini bilecek.”

Harita sadece içine yerleştirildiğiniz bir bağlam değildir, bedenleriniz de haritalandırılmıştır. Eskiden avuç içi çizgilerinizden okurlardı kaderinizi. Bugün aynı haritacı bedenleri eril/dişil, milli/terörist, heteroseksüel/homoseksüel, normal/ucube diye kodluyor ve kaderinizi belirliyor. O yüzden coğrafya değildir kader olan, haritadır. Haritadan, iktidarların bizlere biçtiği kaderden ve kederden çıkmanın bir yolu olmalı mutlaka. Kaybolmak, çizginin dışına çıkmak, ana yoldan sapmak değil mi? Önce avuç içlerinden çıkmanız gerekecek; avuç içi çizgilerinden ve avuç içine sığdırdığınız dünyadan. Kaybolmak, haritayı, haritalandırılmış bedenlerinizi yitirmek ve kendinizi yeryüzünde yeniden bulmaktır. Bulduğunuzda yeryüzünün diliyle konuşuyor olacaksınız.