Seçim sonrası geniş bir kesimde derin hayal kırıklığı yaşanmaya devam ediyor. Hayal kırıklığı eğer kendimiz üzerine düşünmemizi sağlarsa çok yararlı bir duygudur. Öfkeyi geride bırakarak kendimizi sorgulamamız gerekli.

Hayal kırıklığı yaşayanların aynı toplumsal/ politik sınıftan oldukları söylenemez. Aralarında hayat tarzı, kimlik, politik görüş ya da ekonomik durum farklılıkları olan bir kitle. Basitçe orta sınıf olarak genelleştirmek zor bu insanları. Ortak paydaları belki de iktidar karşıtı olmaları denebilir. Bu grubu ne olduklarıyla değil ne olmadıklarıyla, ne istedikleriyle değil neyi istemedikleriyle tanımlamak daha doğru olabilir.

***

Onları birleştirenin örneğin, tek adam rejimine karşı çıkmaları olduğu söylenemez. Tersine, derinleşen krizin ancak güçlü bir tek adamın demir yumruğu ile çözülebileceğini sanan/ savunan çok sayıda muhalif var. “Kamucu” bir yönetim isteyenler de var, devletin kaynaklarının yoksulları “sübvanse etmesini” yanlış bulanlar da. Yerel yönetimlerin aş evi açmasını savunan da var, yerel yönetim lokanta, kafe açarak bireysel girişimciyle haksız rekabet yaratıyor diyen de. Göçmen sorununa bakışı taban tabana zıt insanlar iktidar karşıtlığında bir ve aynı düşünüyorlar.

Biraz daha derinden bakınca muhaliflerin iki konuda hem fikir oldukları anlaşılabiliyor. Herkesi bağlayan kural isteği ve özgürlük talebi.

İnsanlar her ikisinin de yalnızca ve sınırsız olarak iktidara ait olmasıyla gündelik hayatın her anında yüz yüze geliyorlar. Bu karşılaşmaların her defasında iktidara yakın olanın lehine sonuçlanması haksızlığa uğramışlık hissinin katmerleşmesini sağlıyor.

Kırmızı ışıkta durmadığında ceza verileceği kuralının kendisine uygulanması ama iktidara uygulanmaması kadar her alanda durum böyle. Yazılı kurala göre bir unvana atanamayacak bir kişinin atanması ama o kuralları karşılamasına rağmen kendisinin atanmaması gibi. Bir bakan, kendi bakanlığını dolandırıyor ve hiçbir yaptırıma maruz kalmıyor, ama bağ kur primini yatıramayan esnaf sağlık güvencesi hakkını anında yitiriyor. Kredi taksitini “ödeyemeyen” kişinin evine ertesi gün haciz geliyor ama milyon dolarlık krediyi parası olmasına rağmen “ödemeyen” müteaahhit yeni ihale alıyor. Örnekler trafik kuralından, milyarlık işlere kadar çoğaltılabilir.

Böylece, ortak yaşamı mümkün kılan kurallar dizgesi özgürleştirici değil, baskı altında tutulma aracı olarak alımlanıyor. Bu nedenle kendisini liberal olarak tanımlayan da, dindar ya da milliyetçi, solcu ya da sosyalist olarak gören de aynı dertten mustarip hissediyor. Asgari ücret her arttığında enflasyon azacak diye öfkelenen liberal ekonomist de, özel okullar devletleştirilmeli, eğitim ve sağlık parasız olmalı diyen sosyalist de aynı blokta eriyor. Bir oksimoron durum olarak özel hastane sahibi solcu ve deprem bölgesinde aylardır ücretsiz yemek dağıtan “fine dining” restoran sahibi ile karşılaşabiliyoruz.

Bu halin kaçınılmaz gibi görünen sonucu muhaliflerin hiç farkına varmadan “siyasetsizleşmeleri” oluyor. Siyaset yalnızca RTE karşıtlığı ve kural talebinde yoğunlaşıyor. Siyasetsizleşmenin pratik yansıması kitle partilerinin tabanlarından kopmaları, siyaset üretme ve bir gelecek tahayyülü sunma yerine RTE’yi yenme vaadi dışında hiçbir şey söyle(ye)memelerine neden oluyor. Tam da sloganda olduğu gibi çocuksu bir “her şey çok güzel olacak” gibi bir boş gösteren dışında söz söyleyemiyorlar. Bu sloganı otobüs peşinde koşan bir çocuğun üretmesi de bu bağlamda çok anlamlı.

***

Kitle partilerinin tabanlarından kopmaları giderek aynı partiye oy veren birbirinden çok farklı politik görüşte insanların olmasına yol açıyor. Bu süreç bir genişleme gibi görünse de aslında tabansızlaşma. Siyasi parti ve onunla bütünleşik kitlesi ortadan kalkıyor; siyasi bir partinin kitlesini kendi siyasal anlayışına göre bilinçlendirmesi yani kendi tabanını üretmesi yerine, herkesin oy verebildiği seçimi kazanabilecek parti geliyor. Millet İttifakı denen yapı tam da bu sürecin sonucu olarak ortaya çıktı. İttifak bileşenlerinin tek ortak noktaları RTE karşıtlığıydı. Sonucu ön görmüş ya da görememiş olmayı bir yana bırakıp sonuçtan ders çıkarmamız gerekli. Ders çıkarmak bile politik bir müdahaledir.