“Her şeyden biraz kalır diyor birileri/ Kavanozda biraz kahve/ Kutuda biraz ekmek/ İnsanda biraz acı.” Karınca adasını düşünüyorum. Acının üzerine kurulu bir adadır karınca adası. Siz gittiniz mi bilmem ama ben acıların içinden geçip yolculuk ettim eşsiz güzellikteki karınca adasına. Rehberim Yaşar Kemal’di.

Mübadele, sürgün, göç, savaş, katliam.  Ne kadar çok acı. Kanayan bir coğrafya. Tüm acıları ile birlikte gelir bu adaya gelen, tüm ihanetleri ve zulümleri görür ama insandan umudunu kesmeden gelir. Farklılıkları ile bir olur. Dost olur. İnsan olur. Kimse kimseye düşman olmaz kendinden değildir diye. Öyle bir kardeşlik adasıdır karınca adası.

Geçtiğimiz yıl IŞİD denen zulüm örgütü Ezidilere saldırdığında aklımda ve yüreğimde işte hep Yaşar Kemal’in adası vardı. Karınca adası. Bir ada hikayesi dörtlemesinin ilk kitabı olan Fırat Suyu Kan Akıyor’da romanın esas kahramanı Poyraz Musa’nın tanıklığıdır gördüğümüz. Uzun uzun anlatılır bu kitapta Ezidi katliamları. 100 yıl öncesine götürür bizi. Vahşete tanık kılar. Yıl 2014 yine aynı acıyı yaşadık. Hem de göz göre göre. Milyarlarca insan tanık oldu. Benjamin’in tarih meleği belli ki yine ilerleme denen fırtınanın etkisi ile çaresiz sürüklenip gitmişti acı dolu gözlerle arkasına bakıp. Kimsenin yaralarına çare olamadan. Olanlara engel olamadan. Doğru ya hiç birimiz engel olamadık.

Bir coğrafya aynı yerinden kanar mı? Kanıyor işte.

Sürgünü, katliamı, tüm acıları deneyimleyip, dört yanı denizlerle çevrili bir toprak parçasında,  göç etmek zorunda kalanların bıraktığı bir adada, herkesin ayrı bir hikayeyi alıp geldiği bir adada kardeşçe yaşayabilir mi insan acılarını unutup? Acıların üzerine bir hayat kurulur mu? umut var mı insana dair? Ona bir cevaptır işte karınca adası.

Ne diyordu Turgut Uyar dizelerinde…”Her şeyden biraz kalır. İnsanda acı/ Kavanozda biraz kahve/kutuda biraz ekmek…”
Zulmün bir başka adı da yoksulluktur. Yani kutuda kalan ekmektir.

Onun için ölüyor insanlarımız iş cinayetlerinde.

Enflasyon rakamları açıklandı dün. Tüketici Fiyat Endeksi bir yılda yüzde 7,6 artmış. Oysa mesela ekmekte fiyat artışı yüzde 12,2. Enflasyon oranında geliri artan biri için ekmek azaldı demektir bu. Yüzde 4 gelirinde kayıp demektir.

Ama sorun değil. Otomobil fiyatları karşısında alım gücü arttı aynı kişinin. Mesela benzinli bir otomobilin yıllık fiyat artışı yüzde 4,4. Harika değil mi?

Hem otomobil fiyatları bütçemizi daha çok etkiliyor. Nereden mi çıkarttım? Otomobilin enflasyon sepetindeki ağırlığı ekmeğin ağırlığının iki katıda ondan.

“Olur mu öyle şey, herkes ekmek alıyor ama otomobili kaç kişi alıyor?”, diye soranlarınız, itiraz edenleriniz olabilir. Haklısınız. Yapacak bir şey yok. Toplam tutara bakıyor devletin resmi istatistik kurumu. Otomobil daha pahalı, az kişi de alsa toplamda yüklü bir tutar.

Yani enflasyon açıklanıyor ama herkes sormalı, “bu kimin enflasyonu?”. Sonuçta mutfakta yine yangın var.

Herşeyden biraz kalıyor yani. Yoksulluktan daha fazla…

O yüzden İnce Memed, modern zamanların Abdi Ağa’larına karşı mücadelenin de simgesi…