Glasgow’da yapılan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı COP 26 bugün sona eriyor. Dünyanın dört bir yanındaki 46 milyon hekim, dişhekimi, eczacı, hemşire, tüm sağlık çalışanlarını temsil eden 600 kurum önceki gün Konferans Başkanlığı’na bir mektup sundular. Mektup iklim krizini insanlığın önündeki en büyük sağlık tehdidi olarak tarif ediyor.

Mektubun bisikletle yapılan uzun bir yolculuğu var. DSÖ iklim ve sağlık yöneticisi Diarmid Campbell-Lendrum tarafından 850 km taşınarak Cenevre’den Londra’ya, oradan da 70 çocuk hekimi tarafından 800 km taşınıp Glasgow’a getirildi. Neden mi? Çünkü iklim krizinde sorumlulukları olmadığı halde gelecekte buna bağlı hastalıkları ve can kaybını en çok yaşayacak olan bugünün çocukları da onun için.

İnsanlık, iktidarlar, yönetenler ne kadar farkında?

SAĞLIKLI İKLİM REÇETESİ

Mektuba bu başlık konulmuş. Sağlık çalışanları, her gün iklim krizine neden olan sorunlarla ilişkili hastalıkları görüyorlar. Hava kirliliği nedeniyle yılda yedi milyon kişi erkenden ölüyor. Yiyecek, su ve vektör kaynaklı hastalıklarda artış var. Dünyanın dört bir yanında aşırı hava olayları ile ilgili felaketler daha sık görülüyor. Gıda güvenliği ve tedarikinde sorunlar açlığı ve kötü beslenmeyi artırıyor. Yükselen deniz seviyesi evleri ve yaşam alanlarını tahrip ediyor. İklim değişikliği travma sonrası stres bozukluğu ve anksiyetede artışa, insanların ruh sağlığında bozulmalara yol açıyor.

Küresel sıcaklık artışını 1,5 °C ile sınırlamak gerekirken mevcut rotada gidilirse bu yüzyılda artış 2,7-3,1°C arası olacak. Bunun sonuçları ürkütüyor. Herkes tehlikede ama en olumsuz etkilenecekler iklim krizinde en az sorumluluğu olanlar, dünyanın yoksul halkları.

Fosil yakıtların çıkarılması ve tüketiminin azaltılıp sonlandırılması, temiz hava ve su için adımlar atılması, güvenli gıda kaynakları sağlanması, ulaşım, günlük yaşam ve sağlık hizmetlerinin buna uygun düzenlenmesi önerileri sıralanıyor. Yoksul ülkelere bu amaçlarla acil kaynak aktarılması çağrısı yapılıyor. Mektup zenginlere ve yöneticilere anlayacakları dil ile seslenmeyi de ihmal etmiyor: Daha temiz ve yaşanabilir dünya için harcadığınız paralar sağlık harcamalarındaki azalmayla telafi edilecektir.

SÖZ VERMEK KOLAY DA TUTARLAR MI?

COP 26 konferansında sıfır karbon emisyonu hedefinden söz ediliyor. Buna yönelik ülkelerin kararlılığı ve ulaşılabilir bir hedef oluşu bilim insanlarınca tartışılıyor. Örneğin bu zirvede ormansızlaşmanın durdurulması konusunda yeniden verilen sözler var. Oysa 2014 İklim Zirvesi’nde 2020 yılına kadar ormansızlaşmanın yarıya indirilmesi sözü verildiği, tam tersine bugüne kadar %41 arttığı tespit ediliyor.

Bir de az gelişmiş ülkelerin iklim krizi nedeniyle uğradıkları zararı azaltmaları ve yeni çevreci teknolojilere uyum sağlamaları için taahhüt edilen “iklim finansmanı” meselesi var. 2009 yılında zengin ülkeler 2020 yılına kadar bu amaçla yıllık 100 milyar dolarlık bir fon kurulmasına karar verdiler. Sağlanan finansmanın sürekli bunun gerisinde kaldığı, üstelik çoğunun kredi benzeri yöntemlerle verildiği, çok azının hibe niteliği taşıdığı, sonuçta yoksul ülkelerin borçlarını artırdığı görülüyor. Dahası var, kimi banka, sigorta ve özel finansman fonlarının sözde az gelişmiş ülkelerin sıfır karbon emisyonuna ulaşabilmelerine yardım için krediler verdikleri, krizi fırsata çevirip büyük kârlar hedefledikleri tespit ediliyor.

Ülkelerin bu konferanslarda söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyor. Dünyayı yaşanabilir bir yer haline getirmek, geleceği kurtarabilmek ve kurabilmek için hem bölgesel hem de küresel dayanışmaya, örgütlenmeye ihtiyaç var. COP 26’da hiç söz edilmeyen bu kavramları hayata geçirmek ve karar alıcıları buna zorlamak hepimize düşüyor. Bu düzenin yıkıcılığını, doymak bilmez kâr hırsını durdurmanın yolu dünya halklarının, emekçilerinin mücadelesinden geçiyor. Örneklerini uzakta aramaya gerek yok, elinde bastonu ile Havva Ana, İkizdere köylüleri, Kaz Dağları’nda, Bergama’da, Akkuyu’da, Sinop’ta direnenler hemen yanımızdan el sallıyorlar.