Fransız Devriminin simgeleri, Baldırı Çıplaklar (Sans-culottes); tamamen zenginlerin yoksullara bir yakıştırması. Kimse kılıksız değildir, bu kadar çok kılığı hiçbir kıyafet balosunda göremezsiniz. İnsanların kılıklarını genellikle konfeksiyon sektörü, üstelik sentetik kumaşlardan üretiyor. Doğanınki ise tamamen doğal malzemeden. Ürettiği kılıklara kendi imzasını atan bir haute couture gibi, doğa da kendi imzasını taşıyan kılıklar üretiyor, fakat bir Christian Dior, bir Chanel gibi marka değeri taşımadıkları için ürettikleri dikkatlerden kaçıyor, kıymetini bilemiyoruz. Doğanın bu kadar çok kılığı, üstelik aynı kumaştan üretiyor olması da şaşırtıcı. Doğa asla eskiyen giysileri çöpe atmaz, onarıp yeniden dolaşıma sokar. Doğa sıfırdan yeni giysiler üretmez, eskiyen parçalarını yenileriyle değiştirir, parçaları dönüştürür, giysilere eklemeler yapar ve yeniden kullanım için hazır hale getirir. Doğa, yeni giysiler tasarlayan bir houte couture’den daha çok, itina ile tadilat yapan, adı sanı duyulmamış mahallenizin terzisine benziyor. Anlattıkları gibi evrim, ortam koşullarına uyum sağlayan canlıların hayatta kaldığı, uyum sağlayamayanların yok oldukları bir mezbaha değil, canlıların çeşit çeşit kılıklarla arzı endam ettikleri bir defile. Evrim, insanın tasarlama gücünü aşan kıyafetler üretiyor. Kılıklar sonsuzca değişebilir, fakat canlılık devam ediyor.

∗∗∗

Evrimin ortaya çıkardığı yeni yapılar, değişen ortam koşullarına bir yanıttır; mevcut olan ve belli bir işlevi yerine getiren organlar, koşulların değişmesiyle birlikte farklı bir işlev görmek üzere dönüştürülür. Biyolog François Jacob evrimin, milyonlarca yıl boyunca yapıtını yavaş yavaş elden geçiren, biraz şuradan kesip biraz buraya eklenti yaparak düzelten, dönüştüren bir yaptakçı (brikolör) gibi iş gördüğünü söylüyor; bir yemek borusu parçasından bir akciğer imal etmek, “büyük anneden kalma bir perdeden eteklik yapmaya fazlasıyla benziyor” (Mümkünlerin Oyunu, Kesit Yayıncılık). Mahallenin terzisi de yaptakçıdır, avadanlığında kumaş parçaları biriktirir ve uzun vadeli bir hedef gözetmeden eskiyen giysileri onarmak için biriktirdiği kumaş parçalarını dönüştürür, giysilere eklemeler yapar ve onlara yeni bir işlev kazandırır. Doğa, kullanım dışı kalan hiçbir şeyi çöpe atmayan, aksine bir gün bir işe yarar diye avadanlığında saklayan becerikli bir ustadır. Doğa, bir ayaktan bir kanat ya da bir çene kemiği parçasından kulak üretebilir.

∗∗∗

“Doğa uluslar, milletler, kabileler yaratmaz, yalnızca bireyler yaratır” (Spinoza). Ve biz bireyleri kılıklarından tanırız, daha doğrusu tanırdık. Kılıkları bir diğerine asla benzemeyen biricik bireyleri salt benzerliklerine göre cinsler altında topladığımızdan, onları sınıflara ayırdığımızdan beri doğada gördüklerimize artık sadece ağaç, hayvan ya da insan diyoruz. Oysa her birey yeryüzünde kendi kılığıyla arzı endam eder, aynı türden olsalar bile ne ağaçlar ne de hayvanlar bir diğerine benzer. Leylekleri bir diğerinden ayırt edemememiz, teni siyah olan insanları ya da Uzak Doğuluları topyekûn aynı kefeye koymamız, tamamen algısal yetersizliğimizden dolayı; bireysel farkları, ayrıntıları artık göremiyoruz. Sorun, bakış açısı değil, daha iyi göreceğim diye bakış açınızı boş yere değiştirmeyin, gözlere perde inmiş. İktidarların ürettikleri söylemler zamanla göz merceğinin üzerinde katmanlar halinde birikir ve görme yetisi giderek azalır. Göz doktoru kesinlikle size katarakt teşhisi koyacaktır: Göz merceğinin matlaşması... Bu sorunu çözse çözse Spinoza gibi bir mercek yontucusu çözebilir.

Katarakt olduğumuzdan beri yeryüzü matlaştı, kılıkları bir diğerinden ayırt edemiyoruz. Fakat markalara karşı acayip duyarlılaştık. Demek ki birileri gözlerimizin ayarlarıyla oynuyor ama biz hâlâ gözlerimize inanıyoruz ve hep birlikte şarkılar söylüyoruz: “Gözler yalan söylemez/ Gözler kalbin aynasıdır” Gözlere asla inanmayın, en büyük yalanı gözleriniz söylüyor ve bu yalana en çok da kalpleriniz inanıyor. Doğa aynı kumaştan birbirlerine asla benzemeyen kılıklar üretiyor, fakat biz sadece sentetik kumaşlardan üretilmiş üniformalar görüyoruz. Oysa altlarında, sınıflandırmalardan kaçan biricik bireyler vardır. Anlaşılan, gözlerin ciddi bir tadilattan geçirilmesi gerekiyor.