Derinlerde olup biten her ne varsa mutlaka yüzeyde izini bırakır. Yeryüzü, izlerin birbirleriyle kesiştiği, iç içe geçtiği bir yüzey. “Hiçbir şey, göstergesiz değildir” diyordu Paracelsus. İzler, göstergelerdir; her şey, kendi görünmez niteliklerini görünür kılan ve ortaya çıkaran bir gösterge taşır. Okumayı bilenler için yerin yüzeyi; çok sayıdaki yazar tarafından kaleme alınan ve yazarları yaşadığı sürece asla tamamlanmayacak bir metin. Yazarlar; sürekli eylem halinde olan ve eylerken yazan doğanın kuvvetleridir. Fizyonomi, yüzeyindeki göstergelerine bakarak insanın içindeki saklı kişiliği açığa çıkarmaz sadece. Yeryüzünün de bir fizyonomisi vardır ve ancak izleri okumayı bilenler yerin mizacını anlayabilir. Yerlerin mizacını, tıpkı bireylerin mizacı gibi yeryüzünün yerel kuvvetleri inşa etmiştir. Göçebeler yeryüzünün göstergelerini okuyabilen ve yerin mizacından anlayanlardı, ilk yerleşenler de öyle. Sonra yeryüzü ile aralarına devlet denilen parazit yapı girdi ve doğanın yazıları mülkiyet paftalarıyla, parsel ve adalarla kaplandı. Paftalardan yeryüzünü göremiyoruz, bazen harita yırtıldığında gözümüze ilişir gibi oluyor, fakat okuyamıyoruz. Yeryüzü okurluğu yerini harita okurluğuna bıraktı.

***

“Haritacılık okulu İmparatorlukla bire bir ölçekte bir imparatorluk haritası gerçekleştirdi, öyle ki, harita, noktası noktasına gerçeğiyle çakışıyordu” (Borges, Alçaklığın Evrensel Tarihi). Ve ahali yeryüzünü terk edip hep birlikte haritaya taşındı. Bundan sonra harita sakinlerinin hayallerini yeryüzü değil, paftalardaki parsel ve adalar belirleyecek ve hayatları kader plancıları tarafından planlanacaktı. İktidar, arazi spekülatörleri, rantçılar, ranttan payını alanlar, müteahhitler güruhundan oluşan kader plancıları, paftalar üzerindeki iki boyutlu geometriyi üçüncü boyuta taşıyarak konut denilen kutular inşa ettiler ve harita halkı kutuların içine yerleştirildi. Ahalinin kendi çabalarıyla inşa ettikleri derme çatma kutular da, çıkarılan imar aflarıyla kader planlarına dâhil edildi. Fakat yeryüzü devingen, dinamik bir ortamdır ve her yerin bir mizacı vardır. Geçmişte olmuş olan her şey yeryüzünde yazılıdır ve haritanın yırtılacağı yer bellidir. Ve harita yırtılır. Harita halkı, yırtılan haritanın enkazı altında kalır. Sağ kalanlar, kaderlerinin planlanmış olduğunu biliyorlardı. Zaten kader plancılarının sözcüsü de felaketin kader planları içerisinde olduğunu itiraf etti. Bir zamanlar yeryüzü sakini olan harita sakinleri, kader plancıları tarafından kandırılmış mıdır? Harita halkı kandırılmadı, kandırılmayı arzuladı, haritanın gerçek olduğuna inanmak istediler.

***

Borges’in anlatısında ise haritanın kullanışsız olduğuna karar verilir, güneş ve yağmur altında yıpranmaya terk edilir: “Batı çöllerinde haritanın yırtılmış parçaları bugün bile bir hayvana ya da bir dilenciye barınak olabiliyor”. Oysa aynı harita, bu coğrafyada yaşayan harita halkına mezar oldu ve olmaya devam edecek. Harita halkı örgütlenme ve yaralarını sarma konusunda hâlâ çok becerikli. Fakat kaderlerini kader plancılarına teslim ettikleri an, bu yeteneklerini yitiriyor ve acizleşebiliyorlar. Ve her felaketten sonra, örgütlenme becerilerini yeniden kazanan harita sakinleri, yeryüzü ile aralarına giren parazit yapıya, kader plancılarına isyan etseler de mülkiyetleri harita üzerindedir. Yırtılan harita, İmparatorluğun Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ndeki örneğine göre yeniden inşa edilecek ve mülkiyet ilişkileri onları yeniden kader planına yerleştirecek. Yeryüzünde değil, ancak haritada yaşayabiliyoruz; çünkü yerin mizacını okuyamıyoruz, parsel ve adalardan yeryüzü görünmez oldu. Ve bu da her seferinde bizim felaketimiz oluyor.
Charles Darwin, 1835’de gerçekleşen Concepcion Depremi’ne Şili’nin Valdivya kıyısında yakalanmış ve defterine şu notu düşmüştü: “Kötü bir deprem en köklü kavramları alt üst edebiliyor. Sağlamlığın simgesi olan toprak, tıpkı bir sıvı üzerinde yüzen kabuk gibi ayaklarımızın altından kaydı.”

Ayaklarımızın altındaki harita her an yırtılabilir ve enkazın altında kalabiliriz. Fakat köklü kavramlar asla alt üst olmuyor. Çok geçmeden yeniden kader haritasına yerleştiriliyoruz. Ve harita her yırtıldığında yeryüzünü bir travma olarak deneyimliyoruz.