Ömerli’deki organizasyonu ve sosyal medyayı saran dışlayıcı tebliği değerlendirirken niteliksel mahiyetini gözden kaçırmak gerek. Yanı başımızda IŞİD’in insanları dinle boğduğu, mezhep-kırımını bu denli hızlandırdığı bir dönemde, Türkiye’de de İslamo-faşizmin pire yumurtaları yatağımıza serpilmişken, bu propaganda girişimleri rastlantısal değil

Kemal din sahipleri

İstanbul Başakşehir Stadyumu açılışında Erdoğan ve yardakçılarının futbol müsabakasının sevimli görüntülerini pek afili perforelerle izledik: “Başbakan hat-trick yaptı”, “aşırtma golü güzeldi”, “Turuncu takım müsabakayı farklı kazandı”, “12 numaralı oyuncunu olarak sahaya çıkan 12. Cumhurbaşkanı adayının futbol oynayışına övgüler yağdı” filan… Hani futbol asla sadece futbol değilmiş ya, seçim propagandası için de oynanabilir elbette, gerçekten de etkili bir reklam vesselam.
Hatırlarsınız, herkesin Dünya Kupası ile ilgilendiği günlerde, öldürdükleri insanların kafalarıyla futbol oynayan IŞİD/İD militanları -Twitter aracılığıyla- Arjantinli futbolcu L. Messi’ye -İran’a/Şiilere gol attığı için- “cihada katılma” çağrısında bulunmuştu. İlk bakışta Zaytung haberi gibi görünen bu çağrı çoğumuza komik geldi. Elbette ki böylesi dengesiz bir mesaj halen ciddiye alınacak gibi değil. Ancak burada dikkate almamız gereken önemli bir şey var: IŞİD/İD gibi cani bir terör örgütünün sosyal medya servisi böylesi gülünç paylaşımları elbette ki madara olmak için yapmıyor. Onlar da reklam yapmak, Batılı Müslüman gençlere sesini duyurmak hevesinde.
IŞİD/İD’e Avrupa’dan ve hatta ABD’den katılan militanların olduğu, sırf Türkiye’den katılan militanların sayısının 700’ün üzerinde olduğu ve bu sayının günaşırı artmakta olduğu biliniyor. IŞİD/İD’nin radikal imajı, sosyal medyada paylaştıkları infaz görüntüleri, uzlaşmaz ve dışlayıcı İslami propagandası birçoğuna göre antipatik olsa da, Batı’ya entegre olamayan Müslüman göçmenler arasında yahut kamusal alanda kendini ifade edemeyenler arasında kolayca taraftar bulabiliyor. Esefle belirtmek zorundayım ki dinciliğin hemen her türünü bağrına basabilen yurdum tutuculuğunun irtifa kazandığı şu dönemde böylesi radikal bir yobazlığın Türkiye’de de gençlerin kimlik inşasında tesirli olması, proletaryanın lümpen kesimlerinde güç istencine karşılık gelerek kolayca taraftar bulması çok muhtemel. Nitekim bu yıl Mayıs ayında Ankara-Altındağ’da yaşayan 14 yaşındaki bir çocuğun sosyal medyadan iletişim kurduğu kişiler aracılığıyla IŞİD/İD’ye katıldığını, yaklaşık bir buçuk ay sonra yaralandığı için sınıra bırakıldığında öğrendik. Bu örnekte ilginç olabilecek şey çocuğun -babasının “öylesi bir düşünceyle uzaktan yakından hiç alakamız yok” sözleriyle işaret ettiği üzere- yakın çevresindeki değişkenlerden fazlaca bağışık hareket edebilmesiydi. İlginç olamayacak şey ise hayatını geride bırakarak IŞİD/İD’ye katılan 14 yaşındaki bu çocuğun işçi olmasıydı.
Geçtiğimiz haftalarda kendilerine İstanbullu Müslümanlar adını veren molla görünümlü bir grup, İstanbul-Ömerli’de piknik yapmak vesilesiyle bir araya gelip Bayram Namazı kıldılar. Grubun IŞİD/İD sempatizanı ve hatta örgütün Türkiye’deki uzantısı olduğu iddiasıyla meclis gündemine taşınan olayın ardından “piknik organizatörleri” bu iddiaları reddettiler. Ancak grubun IŞİD/İD ile en iyi ihtimalle ideolojik bir bağa sahip olduğunun kudretli bir göstergesi organizasyonun sosyal medyaya IŞİD/İD’nin yayın organı olan Takva Haber adlı internet sitesinden servis edilmesiydi. Zaten organizasyondaki söylevde yer alan dehşet verici ifadeler bu grubun IŞİD/İD’in bir uzantısı olup olmadığı tartışmasını da anlamsız kılıyordu: “Allah’ım cihad eden ve sabreden mücahidlere yardım et, onları zafere ulaştır. Onları koru ve atışlarını isabet ettir.”
Sanırım burada bahsedilen “cihad edenler” kimlerdir hepimiz anlıyoruz; IŞİD/İD militanı olan tecavüzcü-katiller. “Atışları isabet edecek.” Burası açık tamam, fakat bir de “sabredenler” var. Sabrediyorlar. Yanlış anlaşılmasın, Eyüp’ün yahut Penelope’nin sabrı gibi bir sabır değil bu, zulme karşı bir sabır da değil, öğretmenin yaramazlık yapan öğrenciye gösterdiği sabır gibi, “yukarıdan” bir sabır. Kibirli bir sabır. Dışlayıcı bir sabır. Nereden mi anlaşılıyor? Çünkü namazı kıldıran imam elbette ki yaptığı minimum nefret çağrısıyla yetinmiyor, bir tür birlik/bütünlük çağrısında da bulunuyor; ancak bunun “vahdet çığırtkanları gibi ‘ne olursan ol gel’ mantığıyla” değil “kemal din sahipleriyle kurulan” bir tür birlik/bütünlük olduğunun altını çiziyor.
Acaba kimdir bu kemal din sahipleri? Acaba bu birlik gerçekleşirse/gerçekleşmişse ne olur? Acaba biz “kâfirlere” ne kadar daha sabredebilirler? Hatırlarsınız; bir vakit Madımak’ta yine böyle “kemal din sahiplerinin” sabrı taştığında neler olmuştu…
Yobazlığın en önemli göstergesi dindarlığını başka hayatlar üzerinde tasarruf sahibi olacak şekilde icra etmektir. Yobazlar kendilerini dinin sahipleri sanırlar. Bu yüzden dışlayıcılığı ve müdahil olmayı aynı anda gerçekleştirirler. Aslında yobazlık Ömerli’deki gibi kendinden menkul görünümlerinde potansiyelini pek hissettirmez. Ama recm ve linç girişimleri gibi anlarda bir kere muktedir olup kenara çekildikten sonra yobazın tahakkümünü sürdürmesi için Allah’ın selamı bile yeterli olur.
Sonuç olarak; Ömerli’deki organizasyonu ve sosyal medyayı saran dışlayıcı tebliği değerlendirirken yapabileceğimiz en önemli hatalardan biri bu grubun küçüklüğüne aldanarak niteliksel mahiyetini gözden kaçırmak. Yanı başımızda IŞİD/İD’nin insanları dinle boğduğu, mezhep-kırımını bu denli hızlı tırmandırdığı bir dönemde, Türkiye’de de İslamo-faşizmin pire yumurtaları yatağımıza serpilmişken, böylesi oluşumların propaganda girişimlerine başlaması rastlantısal değil. “Kızlı erkekli” evlere müdahale yetkisinden, geçtiğimiz günlerde işittiğimiz “iffet-kahkaha” saçmalığına kadar birçok gösterge, yobazlığın hukuki ve retorik güvencesinin zaten çoktan tedarik edilmiş olduğunu işaret ediyor. Böyle bir konjonktürde ne Erdoğan’ın IŞİD/İD’yi istemsizce terörist kabul etmesi, ne de Ekmeleddin İhsanoğu gibi dincileri aday gösteren CHP’nin Ömerli vakasını Meclis’e taşıması yobazlığın kara propagandasına karşı bir önlem olabilir. Dinciliğin kolaycılığına sığınıp duran hiçbir siyaset örgütlenmiş yobazlığa karşı bir panzehir üretemez.