“Çağın gereği bu” diyor biri kulağıma eğilerek

“Çağın gereği bu” diyor biri kulağıma eğilerek. “Günümüz ekonomisinde yapacak başka bir şey yok. Taşeron sistemi bir zorunluluk. Bu zorunluluğa uygun hareket etmek gerek. Tamam taşeron sistemi kölelik gibi bir şey ama taşeron kalksın demek kabul edilemez. Taşeronların haklarını iyileştirmeye odaklanmalıyız”.

Dünya tarihi çağın gereği ya da zorunluluk olarak sunulan alçaklıkların tarihi. İnsanları bir eşya, bir mal gibi stoklarında bulunduran, onlar adına karar verip, onları pazarlayan bir alçaklıkla karşı karşıyayız.

Yaşamak için emeğini satmak zorunda olan yüzbinlerce işçi ihale konusu haline getirilmiş durumda. Onlar üzerinden komisyon alan işçi simsarlarına taşeron firma deniyor. İhaleye giren firma insanların emeği üzerinden teklif veriyor. Kim daha düşük ücretle, daha yoğun ve uzun sürelerde çalıştırırım diyorsa ihaleyi alıyor.

Taşeron işçisi duvarında “burada iş kanunu yok, çalışma ve sosyal güvenlik bakanı da tatili çıktı” yazan işletmelerde çalışıyor sanki. İşçilere İş Kanunu’ndan doğan hakları tanınmıyor. Hatta kamu kurum ve kuruluşları yasaları uygulamadıkları için haklarında açılan davalarla ilgili verilen mahkeme kararlarına direniyor.

İşçinin çalıştığı firmanın ihaleyi kaybetmesi yüzlerce insanın işini kaybetmesi anlamına geliyor. Yani evine ekmek götürememe riskini sürekli üzerinde taşıyarak çalışıyor insanlar. “işsiz kalırsam” diye düşünerek ve zaman zamanda işsiz kalarak geçiyor günlerini Nazım’ın Galip ustası gibi.

Bunun en son örneği İzmir’de yaşanıyor. 1170 belediye işçisi, belediyenin taşeron firması İzenerji ihaleyi kaybetti diye işini kaybetme riski ile karşı karşıya. DİSK Genel-İş sendikasında örgütlü işçiler ekmekleri için güçlü bir mücadele sürdürüyor.

KÖLELİK SİSTEMİ İNSANLIK SUÇU
Kölelik sistemi bir insanlık suçu. Bir insanın başka bir insanın mülkü olması, onu keyfince çalıştırması nasıl kabul edilebilir? Savaşta esir düşenler, ağır suç işleyener, başka bir etnik kimliğe sahip olanlar, borcunu ödeyemeyenler köle olarak çalıştırılırmış eski çağlarda.

Günümüzde de taşeron işçisi taşeron firmanın kölesi gibi. Köleliğe rıza göstermek zorunda kalıyor insanlar. Kadrolu işler hızla azalıyor çünkü. Şirketler, kamu kurumları, belediyeler faaliyetlerini taşerona devretmek için can atıyor. Yasalar esnekleştikçe, hükümet göz yumdukça, hatta istihdam stratejisinin merkezine koyup, belirli alanlarda taşeronu zorunlu hale getirdikçe taşeronlaşma yaygınlaşıyor.

18. yüzyılda kölelik kaldırılmaya çalışılırken, köleliği çağın gereği olarak sunanlar vardı muhakak. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Zorunluluk olarak sunulan sömürünün dolayısıyla şirketlerin karının daha fazla artması aslında.
Şimdi sormak lazım çağın gereği, birileri daha çok kazanacak diye insanların bir eşya gibi satılmasını normal karşılamak, buna onay vermek mi?

Yeni torba ya da çorba, her ne ise yasası meclisten geçti. Taşeron işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi de bu yasanın içindeydi. Taşeronu kalıcılaştıran düzenlemenin yanına taşeron işçilerin zaten mevcut olan kimi haklarını “güvence” altına alan düzenlemeler konuldu. Sadece küçük bir makyajla bu sisteme devam denildi.
Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nde kabul edilen maddeler taşeron sisteminin yeni mekanizmalarla daha da yaygınlaştırılacağının işareti.

Diğer yandan sayıları giderek artan göçmen işçilerin durumu her geçen gün daha fazla can acıtıyor. Göçmen işçinin çaresizliği sömürünün gıdası haline getiriliyor. Korumasız, örgütsüz, güvencesiz yüzbinlerce insan en kötü şartlarda çalışmaya razı. İş cinayetlerinde kaybettiklerimiz arasında onların isimlerini daha çok duyar olduk. Köleliğe karşı #direnişçi mücadelesinin bir ayağı da göçmen işçiler olmak durumunda.
Kölelik çağdaşımız olmuş baksanıza.