Almanya yeni yıla oldukça hareketli girdi. Hükümetin tasarruf önlemlerinin sosyal ve siyasal krizi derinleştireceğine dair öngörüler haklı çıktı. Yıllardır milyarlarca avroluk sübvansiyonlarla desteklenen tarım sektörüne yönelik kesintiler, özellikle de vergi muafiyetlerinin ve indirimli mazot alımlarının kaldırılması nedeniyle çiftçiler ülke çapında direnişe geçti. Hükümeti protesto etmek için yollara koyulan binlerce traktör, sadece otoyolları değil, başta başkent Berlin olmak üzere metropolleri işgal ederek günlük yaşamı felç etti.

SAĞ FIRSATA ÇEVİRİYOR

Eylemleri sırasında hükümet üyelerini temsili olarak darağaçlarında sallandıran, kendileriyle diyaloğa girmeye çalışan politikacıları hakaretlerle susturan, özellikle “baş düşman” olarak hedeflerine koydukları Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck’e – son anda polis tarafından önlenen – saldırmaya kalkışan protestocuların radikalizmi gündemi belirledi. Başta önümüzdeki dönemde “ana muhalefeti” üstleneceği neredeyse kesinleşen AfD (Almanya için Alternatif) olmak üzere aşırı sağcı parti ve örgütlerin de kitlesel olarak katılarak, zaman zaman önderliğini de üstlenerek bu radikalizmi kendi siyasi stratejilerine eklemleme çabaları ortalığı iyice karıştırdı. Tabii sadece çiftçilerin memnuniyetsizliğinden sadece aşırı sağcılar yararlanmıyor. CDU ve CSU gibi merkez sağdaki Hıristiyan birlik partileri, başından beri bu eylemlerin içinde. Çiftçilerin oldukça güçlü örgütlerinin yöneticilerinin büyük bölümü de bu partilerin üyesi ya da sempatizanı. Dolayısıyla özellikle küçük çiftçilerin sokağa dökülen bu tepkilerinin kısa sürede bu partiler tarafından ülkenin siyasi gündeminin başına oturtulan “göç” gibi diğer alanlardaki tartışmaları besleyeceği görülüyor. Zaten çiftçi protestolarına ilişkin gözlemler de bu göçmen ve sığınmacılarla ilgili memnuniyetsizliklerin sıkça dile getirildiğine dair...

Bu arada toplumun diğer kesimlerinde de yaşanan hareketlilik önümüzdeki döneme ilişkin ipuçları veriyor. Örneğin aylardır devam eden toplu sözleşme pazarlıklarında talepleri kabul edilmeyen demiryolu çalışanlarının uyarı grevleri de de bu çiftçi protestolarıyla eşzamanlı olduğu için Almanya’nın bir anda hiç de alışık olmadığı bir siyasi ve sosyal kaos yaşadı.

REMİGRASYON VE GÖÇ

Sınırlı süreler için de olsa otoyolları ve demiryollarını işlemez hale getiren direnişlerle derinleşen krizi daha da dramatize eden bir diğer gelişme de, aşırı sağcı çevrelerin gizli bir toplantısını ortaya çıkaran “araştırmacı gazeteciler” sayesinde yaşandı. 10 yıl önce kurulan bağımsız gazeteci kooperatifi “Correktiv Medya”, AfD ve CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) gibi merkez ve aşırı sağ partilerle bağlantılı politikacıların, iş insanları ve tanınmış Neonazilerin başkent Berlin yakınlarındaki Postdam’da bir otelde bir araya gelerek Almanya’yı göçmenlerden kurtarma hedefli planlar üzerinde kafa yorduklarını ortaya çıkardı. Aslında sadece sığınmacıları değil, Alman vatandaşlığı almış olanlar da dahil yıllardır bu ülkede yaşayan göçmenleri hedeflerine koyan sağcıların gelecekte bu insanların olmadığı bir Almanya’ya olan özlemleri ve bu doğrultudaki fikir alışverişleri hiç de şaşırtıcı değil. Ancak farklı kesimlerden sağcıların birlikte milyonlarca göçmeni ve göçmen kökenli Alman vatandaşını Almanya dışına göç ettirmeyi hedefleyen fikirleri açıkça tartıştıklarının ortaya çıkarılması önemliydi. Onların “tersine göç” (remigrasyon) olarak tanımladıkları, aslında “sürgünden” (deportasyon) başka bir şey olmayan bu fantezileri, demokratik sistem içindeki partilerin sert tepkileriyle karşılandı. Bu arada daha bir-iki haftadır gündemde olan “remigrasyon” kavramı koca bir 2023 yılının “en kötü, en sevimsiz kelimesi” seçildi...

Kimilerince “en kötü” kavram da görülse “remigrasyon” artık Alman siyasetinin gündeminde.

Almanya’yı iki yıldır yöneten sosyal demokrat-yeşil ağırlıklı hükümet, yaşanan ekonomik krizin üstesinden gelemiyor ve koalisyonun küçük ortağı liberal parti FDP’nin (Hür Demokrat Parti) dayattığı çözümlerle ayakta kalmaya çalışıyor. Sığınmacılara geldikleri ülkelere gönderilmesi için daha etkin önlemlerin alınması çağrıları ve çifte vatandaşlığın yolunu açan yasayla ilgili tartışmalar “remigrasyonlu” göç tartışmalarının önümüzdeki dönemde daha da yoğun bir biçimde gündemi belirleyeceği görülüyor.

Bu arada ülkenin doğusundaki küçük bir bölgede yılın ilk seçimi gerçekleşti ve beklediği gibi AfD’nin adayı kaymakamlık yarışının ilk turunda diğer adaylara büyük fark attı. Şimdi merkez sağdan sola tüm diğer adaylar ikinci turda birlikte davranarak bu tırmanışı durdurmanın yollarını arıyorlar.

Aynı durum önümüzdeki aylarda da sık sık yaşanacak. Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu ve eylül ayında ülkenin doğusundaki üç eyalet meclisi seçimlerinde, yaşanan krizin asıl nedenleri ve çözüm önerileri değil, krizin bir ürünü olan “göç” konusu gündemi belirleyecek...

Demokrasiden yana güçlerin bu gidişata ilişkin ciddi bir hazırlığı yok. Bu arada gündeme getirilen AfD’nin kapatılması ve yasaklanması gibi başarı şansı olmayan önlemler büyük bir çaresizliğin de yaşandığını gösteriyor.