Kucağımızda Defne Dallarıyla…
SOL Genç’in kampında gazetecilik atölyesi düzenlendi. (Fotoğraf: BirGün)

Hatay enkaz halinde bir şehir hala. Üstünden eksilmeyen toz bulutunun içinde şehirden kalan tortuları korumak ister gibi orada yaşamaya, hayata tutunmaya çalışmaya devam edenler var. Sanki orayı terk ettikleri anda anılarına, hafızlarına el konulacakmış gibi hissedenler var. Haksız da değiller. Uluslararası sermaye grupları afet bölgesine gözünü dikmiş çoktan, oradaki en ufak çakıl taşıyla bile ilgili planlar yapılmış; rantçılar, simsarlar kuyruk olmuş sarayın önünde. Daha enkaz kalkmadan talan başlamış, şu günlerde en son Dikmece zeytinlikleri iştahını kabartmaya başlamış burjuvanın. Halk direniyor elbette ki. Tarım alanlarına TOMA’lar sürülmüş, süngü-tüfek jandarma er yığılmış karşılarına. “Deprem olduğunda bu kadar asker gelmedi” buraya diye isyan ediyor köylüler. Genç yaşlı, kadın erkek demeden Dikmece’de halk, kucağında defne dallarıyla talana karşı duruyor. Elbette ki yalnız değiller, yanlarında sosyalistler de var. Haliyle valilik artık bir klasik sayılabilecek “dışarıdan gelenler provoke ediyor” açıklamasını yapıyor. Ah o dışarıdan gelenler! Depremin ilk gününden beri orada canhıraş çalışırken karşılıksız çabalarıyla halkın gönlünde yer ettiler, önce ihmallerinizi sonra da kirli planlarınızı açık ettiler değil mi?

Afetin ardından Hatay’da çalışmalarına asla ara vermeyen SOL Parti dayanışmayı güçlendirdikçe güçlendiriyor. Defne’deki dayanışma merkezinde temiz banyo olanağı sağlanmış, günlük beş ton içme suyu üreten arıtma cihazları, kocaman bir kütüphane bile kurulmuş çoktan. Sosyalistler halkın her çağrısına koşuyor, çocuklarla resim yapmaktan saz öğretmeye, gençleri üniversite sınavına hazırlamaktan moral amaçlı etkinlikler düzenlemeye kadar sürdürdükleri çabalar bir gün olsun duraksamıyor. İskenderun’da, Defne’de sıfırdan yeni yaşam alanları kuruluyor. Dayanışma Gönüllüleri zaman içinde dernekleşiyor. Motto belli: Halk için ve halkla beraber! Elbette ki böylesi bir dayanışma güçlendikçe direnişle de buluşuyor. Yeterli sulama yapmadan yapılan yıkımları durdurmaya çalışıyor devrimciler. Alelacele yapılan kamulaştırmalarla göz dikilen tarım alanlarına sahip çıkıyor. Hakları gasp edilen Hatay halkıyla birlikte yürüyor Sol Parti, slogan belli: “Unutmak yok! Affetmek yok! Helalleşmek yok!”

Sol Feminist hareket yurdun dört bir tarafındaki kadınlarla birlikte Hataylı kız kardeşleriyle buluşmaya gidiyor. Köy köy, mahalle mahalle gezerek buluşabildikleri her yerde atölyeler yapıyorlar: Kadın sağlığı buluşmaları, psiko-sosyal destek çalışmaları, ilk yardım eğitimleri, üretim atölyeleri, film/belgesel gösterimleri, toplumsal cinsiyet perspektifi ile karikatür atölyeleri, dinletiler, tiyatro gösterimleri… Kadınlar için ve kadınlarla beraber!

Sol Genç Hatay’da kuruyor yaz kampını. Şiar belli: “Sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti!” Hemen hepsi afetin ilk gününden beri dayanışma çalışmalarında yer almış gençlerin. Defalarca gidip gelmişler bölgeye. Bugüne “kadar ne öğrendik, ne yapabiliriz, gelecekte neler yapmalıyız” diye tartışıyorlar. Ah etmişler, “seni terk etmeyeceğiz Hatay” diyorlar. Biz de yanlarına gittik, gençler için ve gençlerle beraber!

∗∗∗

28 Ağustos sabahı Hatay sanki tekrar ağlamaya başlar gibi, depremden sonraki ilk şiddetli yağmur. Sokaklar dereye dönüyor, basabileceğiniz en katı yer dahi balçık içinde. Elektrik yok, artıma cihazları başta olmaz üzere elektriğe bağlı hiçbir şey çalışmıyor. Çadırlar uçmuş, ama en beteri konteynırların su aldığı fark ediliyor. Kara kış kapıdayken hem de. Alelacele yapıp da övündükleri o hastaneyi su basıyor. Herkes perişan. Yağmurun aşındırmasına dayanamayan bir bina daha çöküyor. Üflesen yıkılacak yapıların arasında ne denli risk altında yaşadıklarını bir kere daha hatırlatıyor insanlara.

Sonraki gün gençlerle vedalaşıp yola koyuluyoruz, kulağımıza yine o türkünün sözleri çalınıyor: Ana yurdum ağlama, yine de döner bahara kış /Ana yurdum ağlama, geriye döner göçmen kuşun / Düşeceğiz yollarına / Kucağımızda defne dallarıyla / Baktığımız gibi bekle bizi / Bıraktığımız, bıraktığımız gibi bekle bizi…