Simurg (Zümrüd-ü Anka, Phoenix) kuşların hükümdarı olarak bilinir. Efsaneye göre kendi küllerinden yeniden doğan ölümsüz bilge bir kuştur Simurg. Kuşlar kendileri için işler kötüye gittiğinde Simurg’un onları kurtaracağına inanırlar. Lakin Kaf Dağı’nın tepesinde yaşayan Simurg’u gören eden hiç olmamıştır. Efsane o ki bir zaman gelir kuşlar yavaş yavaş onun varlığına olan inançlarını yitirmeye, umutlarını kesmeye başlar. Bir gün bir kuş sürüsü onun kanadından bir tüy ile karşılaşır. Bunu duyan kuşların umudu tazelenir. Ona ulaşmak için Kaf Dağı’na uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Çetin vadileri geçerler. Pek çok kuş bu zorlu yolculuktan vazgeçer. Hedefe ulaştıklarında sadece 30 kuş kalmışlardır. Ancak Simurg yoktur. Farsça “Si” otuz, “Murg” kuş demektir. Sonuç olarak hedefe ulaşanlar aradıklarının kendilerinin olduğunu anlarlar. Simurg hakikat arayışına çıkmış bu otuz kuşun kendisidir.

•••

Bir fotoğraf gördüm dün. Bilecik’te bir döküm fabrikası. 50-60 işçi bir objektifin karşısına geçmişler. Yan yana omuz omuzalar. Mavi iş elbiseleri üzerlerinde. En önde iki işçi duruyor. Ellerinde beyaz bir karton. Tüm işçilerin eli olmuş elleri. Tutuyorlar kartonu. Kartonun üzerinde “Diren Yatağan” yazıyor. Altında imza Demisaş İşçileri. Altında imza dayanışma. Altında imza umut. Altında imza birlikte olursak kazanırız.

DİSK Birleşik Metal İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerlerinden biri burası. Onlarca işyerinde binlerce işçinin metal işverenlerinin örgütü MESS’e karşı hakları için sürdürdükleri direnişinin öfkesi ve umudu var yüzlerinde. Elleri binlerin eli. Yani fotoğrafta sanıldığından daha çok işçi, daha fazla dayanışma ve umut var.

Yüzlerce kilometreden sesleniyorlar Muğla Yatağan’da özelleştirmeye karşı direnen işçilere, “Buradayız, yanınızdayız!”, “Birimizin acısı hepimizin acısıdır.”

Yatağan Termik Santralı ve Yatağan Kömür İşletmesi’nin özelleştirilmesine karşı işçilerin tepkisi işgale döndü dün, gün ise umuda döndü. Yatağan’da direniş var. Sınıfın kalp atışlarının zaman zaman en yoğun hissedildiği yer uzun süredir Yatağan. Şimdi kalp atışlarının şiddeti daha da güçlenmiş durumda.

Biliyor musunuz? Özelleştirme diye bize, yani hepimize ait ne varsa sattılar. Sadece bize mi, bizden sonrakilere yani çocuklarımıza da aitti bu kurumlar. 12 yılda 115 milyar TL’yi buldu satışların toplamı. Özelleştirmelerin yüzde 90’ı bu dönemde gerçekleşti. Fabrikalar, limanlar, santrallar, hazine arazileri ne varsa satıldı.

Canı yanan bağırdı yalnız. Sustu diğerleri. Sonra susanların canı yanınca diğerleri sustu. Hep beraber susuldu. Eğer susmasaydık başka türlü olurdu. Bilecikli metal işçilerin Yatağanlı maden ve enerji işçilerine seslenişi ondan değerli. Hakikat arayışının sesi çünkü bu. Küllerinden yeniden doğma mücadelesi.

•••

Bir yanda direnişler birikirken bir diğer yanda da öfke birikiyor. Soma’dan bahsediyorum. 301 madencinin öldüğü iş katliamı sonrasında, madenler üzerinde süren bir oyun var. Ağır sömürü koşulları ve işçilerin ölü bedenleri üzerinden yükselenler yani AKP’nin sağladığı olanaklarla yüksek kârlar sağlayan sermayedarlar rahatsız. Kamuoyu baskısı sonucu işçilerin ücretlerini artıracak, yeraltında çalışma sürelerini düşürecek düzenlemeye karşı madenleri kapatıyorlar şimdi. İşçilere işsizliği gösterip ölüme razı etmeye çalışıyorlar. Belli ki hükümet de bu oyunun bir parçası. Madenlerin kamu tarafından işletilmesi talebini görmezden gelirken, madenlerin kapatılmasına sessiz. Bekliyorlar ki işçiler sokağa çıksın “Biz vazgeçtik razıyız bu koşullarda çalışmaya” desin. Hükümet de daha yürürlüğe girmeden iptal etsin bu yasal düzenlemeyi. Sermayedar bol kazançlı günlerine geri dönsün. Aynı zamanda kömür yardımları için torbaları istiflesin. İşçiler madenlerde sağlıklarını, bedenlerini bırakıp çıkmaya devam etsin kömürden elleriyle.

Ne diyorduk? Bir yanda öfke birikiyor, bir yanda umut bileniyor. Kıpırdanıyor bir şeyler. İşçi sınıfı hakikat arayışında…