Bir şiddet eyleminde bakışımızı saldırganın sorumluluğu yerine maruz kalana odaklamanın neye yol açtığını uzun zamandır biliyoruz. Şiddet eylemine maruz kalanın “şiddet öncesi” halinin sorgulanması, şiddeti meşrulaştırıyor. Dahası şiddeti yeniden üretiyor, kalıcılaştırıyor ve örselenmeyi derinleştiriyor.

Bu hal birey ve grup- kimlik- toplum düzeyinde aynı. Cinsel şiddette mini etek giydiği, gece yalnız yürüdüğü ya da eve davet edildiğinde geldiği için dediğimizde, maruz kalanı şiddetin sorumluluğuna ortak etmiş oluyoruz. Çoğu zaman da bırakın ortak, tek sorumlu olarak görmeye başlıyoruz. Dersim Katliamı ile ilgili tartışırken bölgedeki feodal düzen, dinci gericilik, aşiret reislerinin eylemleri dememiz de aynı sonuca yol açıyor.

Şiddetin güçlüden güçsüze olan saldırı olduğunu unutmamalıyız. Bir şiddet “anında” güçsüzden güçlüye yönelik saldırı ise niteliği ne olursa olsun özsavunmadır.

Maruz kalanın sorumsuzluğu (masumluğu) şiddet öncesinde ve şiddet anında bir hak, doğru. Peki şiddet sonrasında?

Şiddetin maruz kalanda yarattığı örselenme (travma), şiddetten sonraki hayatı(nı) ve o hayat içindeki kendini kavrayışını (kimliğini) derinden etkiliyor. Kimlik, yaradan kurulur, önermesinin anlamı bu. Peki kimliği açılan yaradan inşa etmek şiddete maruz kalanda nasıl bir değişime neden olur?

Söz ve cümlelerin bağlamsız “imge” ler gibi alındığı bu yeniden büyülenmiş çağda “kimlik yaradan kurulur” önermesi çok seviliyor. Bu önermenin örselenmeyle açılan yarayı “sabitleyip”, “zamansızlaştırıp” iyileşmeyi bir çeşit “sakat kalma” haline dönüştürücü potansiyeli var. Oysa yaranın iyileşmesi, yara bir iz bırakmış olsa da artık yaralananın hayatını etkilemiyor demek olmalı. Tam da bu nedenle şiddete maruz kalan için iyileşme değil bir “özgürleşmenin” amaçlanması gerekiyor.

Örselenmekten özgürleşme süreci çoğu zaman şiddete maruz kalma anı kadar yaralayıcı. Açılan yaraya bir daha bıçak sokulurcasına can yakıcı. Maruz kalanın yaralandığını yok sayması, inkar etmesi, “unutması” da bu can yangınından. Saldırgan da açtığı yaranın ona yüklediği sorumluluktan ve ödemesi gereken bedelden kaçınmak için yaraladığını suçlar, inkar eder, unutmaya, unutturmaya çalışır. Yaraladığını suçlamanın en kolay ve sorumsuzlaştırıcı yolu ise şiddet uyguladığını şiddeti gerekçelendirecek bir kimlikle tanımak.

Şiddet ve yara bu yolla saldırganla maruz kalanı ortaklaştırabilir. Şiddet ve yara inkar edildiğinde de, unutulduğunda da, unutturulduğunda da, yara kimliğin temel taşı olduğunda ya da yapıldığında da, saldırgan ve maruz kalan şiddet anına sabitlenirler.

Bu sabitlenme halinin yalın bir adı var: İntikamcı Kan Davası! Her tür ve giderek artan şiddeti meşrulaştıran ve ancak taraflardan birinin “soyu kırılınca” bitecek, yani aslında hiç bir zaman bitmeyecek olan şiddet sarmalı.

Cinsel şiddet uygulayan bir erkeğin bütün kadınları “potansiyel ahlaksız” olarak görmesiyle, cinsel şiddete maruz kalan örneğin bir kadının bütün erkekleri “potansiyel tecavüzcü” olarak görmesi bu sürecin yansıması. Cinsel şiddet saldırganı bir erkek bütün kadınları potansiyel ahlaksız olarak görmekte ne kadar haksızsa, maruz kalan bir kadın bütün erkekleri potansiyel tecavüzcü görmekte o kadar haklıdır elbet.

Saldırganın ne yapması, ya da saldırgana ne yapılması gerektiği çok açık. Sorumluluk almak, suçu kabul etmek ve bedelini ödemek. Peki maruz kalan? Maruz kalan kalan “hayat boyu” bu hakkını korusun mu? Ömrü boyunca sevmenin ve sevilmenin, aşkın ve cinselliğin verdiği hazdan, coşkudan uzak mı kalsın? İşte özgürleşmekten kasıt bu. Şiddettin açtığı yara kimliği inşa ettiğinde yaranın tutsağı oluyor maruz kalan. Şiddet öncesindeki en temel hakkından vazgeçmiş oluyor.

Şiddete maruz kalanın özgürleşmesinin ilk adımı kesinlikle saldırganın tek sorumlunun kendisi olduğunu kabul etmesi/ ettirilmesi ve bedelini üstlenmesi. Peki bu ilk adımın atılmadığı durumda şiddete maruz kalan mağdur ne yapmalı? Yarayı açık bırakarak, yaralı kimliğiyle mi yaşamalı? Derdim, unutmak, affetme vs gibi yarayı kanırtıcı bir eylem değil tabi ki. Ama mağdurun bu ikilemi aşmasının bir yolu olmalı değil mi? Haftaya o yolla devam edeceğim.