Seçimin hemen ertesinde Saray çevresinden bir kısım yazar ve bürokrat mızıkçılığa başladığında gözler Erdoğan’a döndü. Erdoğan’ın söyleminde bir ikircikli tavır sezildi ve bu tavır aslında Erdoğan’ın seçimi kabullendiği şeklinde yorumlandı. Her şey Pelikancı denilen Boğaz’daki bir yalıdan yazan trol yazar ekibinin kışkırtmasıydı kimilerine göre. Beslemelerin sonucu kabullenmediği ve iktidar çevresini kışkırttığı muhakkaktı ancak Saray iktidarının […]

Seçimin hemen ertesinde Saray çevresinden bir kısım yazar ve bürokrat mızıkçılığa başladığında gözler Erdoğan’a döndü. Erdoğan’ın söyleminde bir ikircikli tavır sezildi ve bu tavır aslında Erdoğan’ın seçimi kabullendiği şeklinde yorumlandı. Her şey Pelikancı denilen Boğaz’daki bir yalıdan yazan trol yazar ekibinin kışkırtmasıydı kimilerine göre.

Beslemelerin sonucu kabullenmediği ve iktidar çevresini kışkırttığı muhakkaktı ancak Saray iktidarının ve ittifakının da başından beri bu seçimi kabul etmeme eğiliminde olduğunu görmek zor değildi. Saray, her zamanki gibi sindire sindire, nasıl yaparız diye baka ede, nabız ölçe ölçe yapmak istedi. Pelikancı denilen Albayrakların ve belediyenin finanse ettiği trol tayfasının bu kararı bildiğini ve paranın sıcak heyecanıyla etekleri zil çalarak biraz erken öttüğünü söyleyebiliriz.

YSK hâkimlerini “sizi FETÖ’den içeri atarız” diye kim tehdit etti? AKP militanı gibi çalışan haimleri oraya kim yerleştirdi? Hakkı hukuku yok sayanların görev süresini kim uzattı? Bu tepeden aşağı devlete hakim olan gücün bir eseridir. Yanıtı Pelikan diye verip işin içinden çıkmak, önceki dönemde her şeyin sorumlusu Fethullaçılar diyerek iktidarı aklama girişimine benziyor. Sorumlular bellidir ve gelecekte hesabı verecek olanlar da belli olmalıdır. Soruları çalıp sağa sola kendi adamını yerleştiren çete, bunu kimlerin bilgisi ve onayı dahlinde yapıyordu ona bakmak gerekir. Örneğin sağlık sistemindeki sorunların kaynağı, AKP’nin oraya yerleştirdiği Menzil tarikatı mıdır yoksa sağlık bakanlığı mıdır? Vatandaş ilaç rezaletine dair hesap sormak istese Menzilcileri mi gidip bulmak durumundadır?

Son zamanlarda yeni bir moda da birilerine meczup ya da tetikçi deyip asıl iktidara laf söylemeyen kaçamak bir muhaliflik… Tetikçilikle ünlenmiş ve çapı belli bir şahsa “vay alçak, tetikçi, şu bu” diyerek muhalif kesimin alkışını almaya çalışmanın çok bir anlamı yok. O aslında tetikçilik yapmıyor. İktidarın muhaliflere ne kadar zarar verebileceğini bildiği için abilerinin arkasına saklanmış konuşuyor. Onun arkasına saklandığı gücü yıktığınızda, altında kalıyor.

Aynı şey meczuplar için de geçerli. Bu ülke tarihinde her zaman hurafeciler, akıl dışı söylemlerde bulunan şeriatçılar, cumhuriyeti içine sindiremediği için işgalcilere bile sempati duyan akıl yoksunları oldu. Ancak onlar “meczuptu”! Başka toplumlarda da böyle “meczup” tipler var ancak arada bir fark var. Şu an bu meczupların fikirleri iktidarda. Bu kişiler bu fikirleri söylediklerinde sıkıntı yaşamayacaklarını, dışlanmayacaklarını hatta kimi nimetlere sahip olacaklarını düşünüyorlar. Muhalif kesimlerin tepkisiyle göstermelik soruşturmalar ve görevden almalar onlar için hikaye… Bu iktidar var olduğu müddetçe birkaç ay içinde yepyeni bir kariyer imkânına kavuşabilirler. Evet, böyle düşünüyorlar.

Ekrem İmamoğlu’na “Pontus” imasıyla ya da açıktan ifade ederek konuşanlar, toplumu parçalayanlar, iktidar kanadından birkaç cılız kınama dışında bir tepki görmüyorlar. Çünkü iktidarın başındaki kişi Konstantinapol-İslambol gibi bir ayrım yaparak aynı imayı en tepeden dile getiriyor. Bu söylem tabana doğru indikçe başkalarının dilinde kabalaşıyor, kalınlaşıyor ve kimi zaman AKP’lilerin bile “çüş” diyeceği bir noktaya geliyor.

Bu tetikçiler, bu troller, bu şarlatan yazarlar, bu paragözler, bu din simsarları… Hepsi iktidarın bir yüzü, bir aynası… Pek de cesurlar. Bir tepenin ardına saklanmışlar karşı tarafa ok atmaya çalışıyor. Birkaç hedefi vursalar belki ulufe alacaklar. Ama hesaba katmadıkları bir şey var. Ardına saklandıkları tepe küçülüyor ve pek yakında açıkta kalacaklar.