Soner Yalçın bağırıyor medyanın her kanalından, “kara kutu” imza günlerinde izdiham oluyor. Aman aşıları karalama bir halk sağlığı felaketine neden olursun demeye çalışan doktorlara da “ergen atarı yapma, oku kitabı çık karşıma” diye efeleniyor. Ah bir okusalar, ah televizyonda karşısına çıksalar da tartışmaya cesaret etseler…
Tıp doktorlarının, diğer iyileştirme yöntemlerinden daha başarılı olduklarını kanıtlamalarının tarihi sanılanın aksine oldukça yeni. 14 ve 16. Yüzyıllarda Avrupa nüfusunun üçte biri “kara ölüm” veba salgınları sırasında öldü. Papazlar, Kara Ölüm’ den kurtuluş için kiliselerde toplu halde duaya çağırıyorlardı. Doktorlar ise insanlardan, toplanmamalarını, ölenlerin cesetlerine ve eşyalarına dokunmamalarını, temiz su içmeye çalışmalarını. Kiliselere yığılanlar ölürken, doktorları dinleyenler sağ kaldı. Tıp doktorlarının hem diğer iyileştiriciler hem de kilise/ din kurumundan daha güvenilir olduklarını kanıtlamalarıyla başladı modern tıp. Papazlar vebanın kaynağının Yahudi komplosu ve günahkarlar olduğunu iddia ederlerken, doktorlar bulaşan bir “şey” olması gerektiğini söylüyorlardı.

Modern tıp son iki yüzyılda ortalama hayat süresini iki katına çıkardı. Doğan her 1000 bebekten 300- 400’ü başta bulaşıcı hastalıklardan ölürken, şimdi gelişmiş ülkelerde her 1000 bebekten sadece 7- 14’ü kaybediliyor. Hem de vahşi kapitalizmin doğayı, çevreyi bu denli kirletmesine, milyonları ağır yoksulluk, açlık altında sömürerek çalıştırmasına karşın. Modern tıp “kapitalizmin” insanları nasıl hastalandırdığını da kanıtladı; savaşların halk sağlığını bozduğunu; beslenme, barınma ve temiz suyun insan hakkı olduğunu da.

Peki son kırk yılda bir şeyler değişmedi mi? Tabi ki çok önemli bir değişim oldu. Soner Yalçın’ın ya anlamadığı ya da bile isteye çarpıttığı da tam bu dönem. Kapitalizm, yetmişlerde girdiği krizden neoliberalizmle çıkmaya çalışırken “sağlığın” meta değerini keşfetti. Üretilen, alınıp satılan ve kar edilen meta! Neoliberal ideolojinin ilk saldırısı, sağlık bir kamu hizmetidir anlayışı oldu. Sosyalistler ve sosyalist doktorlar kapitalizme karşı mücadele ederek bir insan hakkı olan sağlığın devletin yükümlülüğünde bir kamu hizmeti olduğu ilkesini kazandırmışlardı.

Devlet sağlık hizmetini en kötü koşullara çekerek, özelleştirip üzerinden atmaya çalışıyor.

Özel merkezde MR 2000 liraya çekilebilirken, SGK, kamu hastanelerine çekim için 67 lira ödüyor. Hastaneler batmış durumda. Parasını verdiğinizde beş yıldızlı otel konforunda iyileştirildiğiniz özel hastanelerle, 8 saatte 300 hasta bakmak zorunda bırakılan devlet hastanesi doktorunu karşılaştırın. Sonunda nereye gitmek zorunda kalıyorsunuz, tabi paranız varsa! Şehir hastaneleri niye özel sektöre kurduruluyor, tarikatlar neden özel hastane açma yarışına girdiler bir düşünün. Neden iktidar doktorları paragöz diye yaftalıyor ve neden sağlık çalışanına yönelik şiddet artıyor.

Doktorlar hızla işçileşirken, sağlık bir insan hakkı ve kamu hizmeti olmaktan çıkıp, parası olanın parası kadar satın alabildiği bir “meta” haline geliyor. Rockefeller kumpas kurmadı, kapitalizm “işliyor”. Her meta üretimi gibi de tekelleşme ve daha çok üretim baskısı var. Doktor ya da eczacıların kaşif/ kurucu oldukları ilaç firmaları hızla CEO’lu, borsaya kote çok uluslu şirketlere dönüşüyor.

Kapitalizmi, kötü karakterli fabrikatör sanmaya “solculuk” demiyoruz; eğitimsizse anlatmaya çalışıyoruz, eğitimli ve kadim bilgilere sahip olduğuna inanıyorsa “salak” diyoruz.

Modern tıbbın gözden düşürülmesi ve tamamlayıcı tıp, alternatif tıp gibi isimler altında bilimsel kanıta ihtiyaç duymayan iyileştirme yöntemlerinin desteklenmesiyle bir taşla iki kuş vuruluyor. Hem sağlık kamu hizmeti olarak gözden düşürülüyor hem de ne devletin ne de özel sigorta sistemlerinin ödemeyi üstlenmediği tamamlayıcı ve alternatif tıp pazarı büyüyor. 2018 yılında o da ölçülebilen tamamlayıcı tıp endüstrisi pazarı 60 milyar dolara ulaştı, 2026 da 210 milyar dolara çıkması bekleniyor. Kim ödüyor parayı dersiniz? Sigorta mı, kamu sigortası mı? Yoga faturanızı SGK’ye götürün bakalım, hacamat ve sülük faturanızı özel sağlık sigortanız öder mi? Bu da

“Rockefeller kompilesi!” olmasın?