Başlığı şöyle devam ettirelim mi? Biz ne yapıyoruz?

Bu alanda en önemli mücadele örgütümüz Nükleer Karşıtı Platform’un çabalarına iktidardan, muhalefetten, halktan desteğin zayıflığı düşündürücüdür. Bir çeşit “Pek çok sorun varken şimdi bunun zamanı mı?” ya da “Bize bir şey olmaz” halleri içindeyiz. Merkezi iktidarın durumu, politikaları zaten malum da yerel yönetimlere ne diyelim? Yaklaşık bir buçuk yıl önce Nükleer Silahlara Karşı Uluslararası Kampanya (ICAN) bünyesinde, Şehirlerin Talebi (ICAN Cities Appeal) hareketini yazmış, dünyanın en önemli kentlerinin yer aldığını belirtip bizim belediyelerimize de katılma çağrısı yapmıştım. Baktım, geçen zamanda büyükşehirlerden beldelere ülkemizden bir tek belediye hala katılmış değil. Yerel seçimler yaklaşırken belediyelerimizin böylesine yaşamsal bir konuda öncülük etmesi, Türkiye’yi Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’na (TPNW) katılmaya çağırması, bu prestijli listede yer alması kötü mü olur?

Önceki hafta ABD’nin Hiroshima ve Nagazaki’ye atom bombası atmasının 78. yıldönümü idi. Yüz binlerce insanın ve doğanın bir anda katledilmesinden söz ediyoruz. Dünyadaki canlı varlığını yok edebilecek nükleer savaş tehdidi güncel mi? Ne yazık ki evet. Ukrayna savaşı ve dünyanın pek çok yerindeki gerginliklerde taraflar nükleer silah kullanma tehdidi yapmaktan  geri durmuyor. Oppenheimer filmi de konuyu başka yönleriyle gündeme taşıdı.

ONLAR BİZİ YOK ETMEDEN

İşte öylesi bir ortamda, tam da zamanında, aralarında Lancet, British Medical Journal, New England Journal of Medicine ve JAMA’nın da bulunduğu en saygın yüzün üzerinde tıp dergisi ortak bir çağrı yayımladılar. Daha önce iklim krizi için yapmışlardı. Çok nadir ortak yazı yayımlarlar. Çağrı tehdidin büyüklüğünü “nükleer silahlar bizi yok etmeden biz onları yok etmeliyiz” diyerek anlatıyor. Bir yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri nükleer tehdidin “Soğuk Savaş’tan bu yana görülmemiş düzeyde” olduğunu söylemişti. Bir yılda tehdit azalmadı, arttı. En çarpıcı çabalardan biri de atom bilimcilerin saygın organizasyonu  Bulletin of the Atomic Scientists’in geçtiğimiz ocak ayında yaptığı “kıyamete geri sayım” etkinliği idi.

Yıllardır nükleer silahların durdurulması için çabalar sürüyor. Son olarak BM’de 2017’de kabul edilip 2021’de etkinlik kazanan Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması (TPNW) var. Güncel durum; nükleer silah üreten ya da Türkiye gibi topraklarında bulunduran hiçbir ülke anlaşmayı imzalamadı. İmzalayan ülke sayısı 92, bunların 68’si parlamentolarında da onaylamış durumda. Her şey bir yana, yapılanların yetersiz kaldığı gelişmelerden anlaşılıyor.

Nükleer silahların kullanımında bir düğmeye basmanın korkunç sonuçları olacağı bildiriliyor. Dünyada halen bulunan 13 bin nükleer silahın sadece 250’sinin kullanımı ile 120 milyon insanın anında öleceği, oluşacak kıtlıktan ise iki milyar insanın etkileneceği hesaplanıyor. ABD ile Rusya arasındaki bir nükleer savaşta “nükleer kış” olacağı, 5-6 milyar insanın ölümüne yol açacağı, dolayısıyla insan neslini yok edebileceği bildiriliyor. Bir tek nükleer silahın kullanılması bile savaşı tetikleyebilir ve önünü almak mümkün olmayabilir. Tam da bu nedenle nükleer silahların yok edilmesi “acil halk sağlığı önceliği” olarak tarif ediliyor.

ACİL YAPILMASI GEREKENLER

Yıllardır sonuç alınamayan çabalara bakılınca üç hedefin öncelikle başarılması önem kazanıyor. Birincisi, nükleer silah sahibi ülkelerin “ilk önce kullanmama politikasını” kabul etmesi ve açıklaması gerekiyor. İkincisi, ülkelerin nükleer silahlarını anında kullanılabilecek konumdan çıkarmaları, ellerini tetikten çekmeleri talep ediliyor. Üçüncüsü de, süren çatışmaların taraflarının buralarda nükleer silah kullanmayacaklarını ilan etmeleri bekleniyor. Tüm dünyada sağlıkla ilgili birlikler, dernekler, tüm organizasyonlar bu konuda çaba harcamaya çağırılıyor.

Ukrayna’da süren savaşa, NATO’nun ısrarla süren yayılmacı politikalarına, Rusya’nın nükleer tehditlerine ve son olarak ABD’nin Ukrayna’ya 100’den fazla ülkede yasaklı misket bombası gönderip kullandırmasına bakılınca karamsarlığın çoğalmaması mümkün değil.

Ne olursa olsun hekimler savaşa karşı barış, ölüme karşı yaşam mücadelesinden vazgeçmeyecek, karar alıcıları zorlamaya devam edecek.