26 Nisan 2012 tarihinde Olimpiyat yolunda isimli bir seri başlattık. Ancak hem ligimizin araya girmesi hem de ardından başlayan Avrupa Şampiyonası sebebiyle kesintiye uğradı. Yolumuza devam ediyoruz. Serinin bu yazısında yapımı geçtiğimiz yıl tamamlanan Olimpiyat Stadyumu ve diğer tesislerden bahsedelim.
 
Elbette Londra Olimpiyat Stadyumu onların en büyük kozu. 486 milyon pounda maloldu bu stadyum. Atletizm başta olmak üzere birçok müsabaka bu stadyumda gerçekleşecek. Wembley ve Twickenham’dan sonra İngiltere’nin en büyük stadyumu haline geldi ve 80 bin kişilik kapasitesi var. Olimpiyat Köyü’nün merkezi Stratford. Stratford, Londra’nın merkezine çok yakın hafif kuzey doğuda bulunan bir yerleşim merkezi. Proje kapsamında kente tam 4 bin 500 yeni konut, alışveriş merkezleri ve oteller inşa edildi. İngilizler stadyumla beraber, basketbol müsabakalarının oynanacağı 12 bin kişilik, yüzme müsabakalarının yapılacağı 17 bin 500 kişilik, bisiklet yarışmalarının yapılacağı 6 bin kişilik salonlar inşa ettiler. Triathlon yarışına ünlü Hyde Park ev sahipliği yapacak. 1996’dan sonra ilk kez futbolda altın madalya maçı Olimpiyat Stadyumu’nda değil Wembley’de oynanacak. Futbol maçlarına ayrıca Old Trafford, St. James' Park, Hampden Park, Millennium Stadyumu ve Coventry Stadyumu ev sahipliği yapacak. Dolayısıyla en azından futbolda İngiltere değil Britanya çapında bir organizasyonun olacağını söyleyebiliriz. Tenis maçları ise elbette Wimbledon’da...

 Turnuva sonrası çim hokey maçları için kullanılacak Riverbakn Arena’ya Leyton Orient FC talip olurken Olimpiyat Stadyumu için de Tottenham Hotspur ve West Ham girişimde bulundular. Dolayısıyla turnuva sonrası tesislerin paylaşımında da ciddi bir rekabet olacak. Yelken ve kano yarışları Londra banliyosunun dışında Hertfordshire ve Dorset’de düzenlenecek. Oyunlar boyunca tam 4 bin ekstra tren hizmette olacak ve komite tüm atletleri maksimum 30 dakikada oyunların yapılacağı tesislere ulaştırmak istiyor. Her tesise en az 3 farklı ulaşım şekli mümkün olacak ve saatte 240 bin kişi toplu taşıma araçlarını kullanabilecek.
 
RAKİPSİZ ŞAMPİYON
Gelelim haftanın hikayesine. Mekan aynı tarih farklı. Tam 104 yıl öncesi. Londra Olimpiyatı. Olimpiyat Oyunları için inşa edilmiş ve 1908 yılında açılan White City Stadyumu’nda yapılan atletizm yarışmalarının 400 metre müsabakalarında gerçekleşen bir olayı aktaracağım. Söz konusu yarışlara 10 farklı ülkeden 37 yarışmacı katılır. İlk tur mücadelelerini, 4 grupta 4 farklı yarışmacının mücadele ettiği yarı final müsabakaları izler. Bunun sonucunda ABD'den John Condict Carpenter, Wiliam Robbins ve John Taylor ile ev sahibi ülkeden, yarı finalde 48.4'lük derecesi ile olimpiyat rekoru kırmış olan Teğmen Wyndham Halswelle finale kalırlar (bugünkü rekor 43.18 ile Michael Johnson'a ait). Final yarışı 23 Temmuz 1908 tarihindedir. Yarış başlar. O günlerde, kısa mesafe yarışlarında, yarışçıların kulvarları bugünkü gibi birbirinden ayrılmamıştır. Carpenter ilk metrelerden itibaren yarışı önde götürür. Onu Halswelle ve Robbins izlemektedir. Derken 200 metreye gelindiğinde Halswelle saniyenin yarısı kadar bir farkla öne geçer. Ancak o anda Carpenter geriden gelerek Halswelle'i dirseğiyle iter, İngiliz atlet yere düşer. Robbins ve Taylor arkadan gelip onu geçerler. Carpenter yarışı 47.8 saniye ile kazanır. Ancak ortada bir sorun vardır. Carpenter'ın yaptığı ABD atletizm kurallarına göre kurallara uygundur ama Britanya kurallarına göre kuraldışıdır!
 
Yarış iptal, Carpenter diskalifiye edilir. Finalin tekrarlanma kararının ardından, Carpenter'ın vatandaşı diğer 2 Amerikalı da, kararı protesto için yarışmayacaklarını açıklarlar. Halswelle 2 gün sonra tek başına start çizgisine gelir. Tek başına yarışır ve 50 saniyelik derecesi ile altın madalyayı alır. Zaten gümüş ve bronz madalya da verilmez, zira ortada yarışmacı yoktur. Bu olimpiyat tarihinde, bir atletin tek başına yarışarak kazandığı ilk madalya olur ve son olarak da kalacaktır. Bu olayın üzerine olimpiyat komitesi, 1912 Olimpiyatı'ndan başlamak üzere 400 metre yarışının kulvarları ayrılmış pistte koşulmasını şart koşar. Bu, aynı zamanda bugüne kadar gelecek bir düzenlemeyi de etkileyecektir. Halswelle olayın yarattığı karmaşa sebebiyle 2 yıl sonra atletizm kariyerine nokta koyar. O sırada 26 yaşındadır. Birinci Dünya Savaşı için cepheye gider. Yüzbaşı rütbesine yükselmiştir. 1915 yılında, 33 yaşındayken, Fransa'daki Neuve-Chapelle Savaşı'nda bir sniper tarafından vurularak öldürülür.