Yarından itibaren 3 ay ileriye sardığımızda Londra’da, Olimpiyat Stadyumu’nda insanlık tarihinin en büyük spor organizasyonu başlayacak. Danny Boyle’un açılış töreninin sanat yönetmeni olacağı (gösterinin adı Isles of Wonder) ve Kraliçe Elizabeth’in Prens Philip’le beraber resmi olarak başlatacağı oyunlar öncesinde sık aralıklarla Olimpiyat tarihinin efsane hikayelerine her hafta yer vereceğiz. Her hikaye öncesinde de organizasyondan bazı notlar aktaracağız.

6 Temmuz 2005’te Olimpiyat Komitesi, Singapur’da toplandı ve dünya çapında 1 milyar insanın canlı olarak izlediği karar süreci sonucunda Londra’nın olimpiyatları düzenleme hakkını kazandığını duyurdu. İngiliz başkenti, Paris, Madrid, New York ve Moskova’yı geride bırakmıştı. Son tur oylamasında 104 oyun 54’ünü Londra 50’sini ise Paris aldı. Oylar bu kadar yakın olunca da spekülasyonlar ve sansayonların arkası kesilmedi. İsrailli komite üyesi Alex Gilady 3. Tur oylamasında Yunan üye Lambis Nikolau’nun Madrid yerine yanlışlıkla Paris’e oy verdiğini ve Fransızların İspanyolları bu sayede 2 oyla geçtiğini ileri sürdü. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın oylamadan önce “İngilizlerin Avrupa tarımına yaptığı tek katkı Deli Dana hastalığıdır, İngiliz yemeklerinden daha kötü tek bir yemek kültürü vardır o da Fin yemekleridir” açıklaması ona pahalıya patladı, çünkü komitede 2 Finlandiyalı üye vardı ve Londra sadece 4 oy farkla kazanmıştı.

Oyunların İngiltere ekonomisine 2 milyar dolara malolması bekleniyor. Bu rakamın yüzde 64’ünü hükümet, yüzde 23’ünü  piyango işletmesi ve yüzde 13’ünü de Londra belediyesi karşılayacak. Toplam 5000 saatlik bir yayın yapılması bekleniyor tüm spor dalları dahil olmak üzere. İngiliz devlet televizyonu BBC yayın hakkını elinde bulunduruyor. Oyunlar boyunca 1924 Paris Olimpiyatı’nda altın madalyayı kazanan İngiliz atletlerinin hikayesini anlatan Chariots of Fire’ın Vangelis tarafından bestelenen tema müziği bir çok yerde kullanılacak. 18 Mayıs 2012 tarihinde Yunanistan’dan İngiliz toparaklarına girecek olan olimpiyat meşalesi tüm İngiliz topraklarını dolaşacak ve ortalama 300 metre olmak üzere toplam 8 bin kişi tarafından taşınacak. 27 Temmuz 2012 tarihinde Londra Olimpiyat Stadyumu’ndan içeri girdiğinde beyaz perdenin son James Bond’u Daniel Craig’in rol aldığı bir reklam filmi sergilenecek.

İSİMSİZ FRANSIZ KAHRAMAN
Başlangıç için 1900 olimpiyatlarından enfes bir hikaye seçtik. 1896 Atina Olimpiyatı'ndan sonra Paris'te ikincisi düzenlenen oyunlardan. Hikayeyi anlatmadan evvel, olimpiyatlardaki kürek yarışlarında yarışan sporculardan birisi için kullanılan terimden ve görevinden bahsedelim. Kano yarışlarında, kürekçiler kaç kişi olursa olsun, "Coxswain" ya "cox" adı verilen ve kayığın ön tarafında, yüzü kürekçilere dönük halde oturan bir yarışmacı daha vardır (dümenci olarak adlandırılabilir). Bu şahıs, kayığın gidişine göre, hız, yön gibi ayarlamaları yaparak kürekçilere komut verir. Aynı zamanda kürekçilerin ritmini ve küreklere asılınırken sarfedilen gücü de ayarlar.

Bu kısa bilgiden sonra hadiseye gelelim. Yukarıda söylediğimiz gibi yıl 1900. Yer Paris. Kürek yarışmalarının yarı finalinde, çiftler kategorisinde Hollanda takımı, dümencisi Hermanus Brockmann'ı sakatlığı sebebiyle kaybeder. O yıllarda kafileler çok kalabalık olmadığından ve organizasyonda profesyonel düzeye henüz gelinmediğinden Hollanda takımında bir başka dümenci bulunmamaktadır. Bunun üzerine, finalde yarışacak François Brandt ve Roelof Klein çiftine dümencilik yapmak için bir Fransız çocuğu Hollanda takımına dahil edilir. Yaşı tam olarak bilinmese de 7-12 arasında olduğu tahmin edilen bu Fransız ufaklığın yönettiği Hollanda takımı ev sahibi Fransa ve İngiltere önünde yarışı kazanarak altın madalyaya ulaşır. Ufaklık madalya törenine de katılır. Madalya töreni sırasında çekilen fotoğraf Brand ve Klein çiftinin önünde, ufacık boyuyla duran bu küçük Fransızı da göstermektedir. Ancak üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Hollandayı zirveye taşıyan bu Fransız kahramanın adı halen bilinemektedir. Ancak birçok otorite ve olimpiyat komitesi, onun gelmiş geçmiş en genç olimpiyat şampiyonu olduğu hususunda fikir birliğine varmıştır. Oyunlardan sonra Hollanda komitesi gence ulaşmaya çalışmış ancak bir türlü başarılı olamamıştır. Böylece Hollanda'ya ilk olimpiyat altınını kazandıran, üstelik bunu kendi ülkesinin takımına karşı yarışarak yapan bu ufaklık gerçek anlamda bir "isimsiz kahraman" olarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Gelecek bölümde olimpiyatta yer alacak ülkeler ve sporlara yeni bir hikaye ile değineceğiz.