Takvim yaprakları bir bir dökülüp de yılın sonu geldi mi hemen herkes geçmiş yılın muhasebesi ve gelecek yıldan beklentileriyle umutlu bir başlangıç arar. Benim için yılın dönümü farklı bir zamandadır. Son otuz yıldır bu böyle. Temmuz’da başlar Temmuz’da biter benim takvimim. “Bir takvimi tersten açardık, eğer isteseydin” dizelerini yazan babam Metin Altıok’tan büyüğüm artık ben. Sohbetine, kucağına, sevgisine, aklına özlemim, hasretim bir yıl daha büyük. Bir yaş daha alıyorum bu Temmuz’da. Oysa Aralık’ta doğdum ben. Her Temmuz ölüyorum. Sonra yeniden doğuyorum.

Senenin bu zamanları geldi mi kalbimin kasasında kilitli tüm duyguları düşünceleri açığa çıkartma zamanı da gelmiştir. Hiç sevmem aslında en yaralı, en kırgın, en yalnız, en mahrem olanı anlatmayı, söylemeyi, ilgi odağı olmayı. Son derece üzücü ve acılı bir öyküyle zaten farkında olanları, el uzatanları, yoldaşlık edenleri yeniden üzmek, kendi ağırlığımı onlara aktarmak daha da üzer beni. Farkında olmayana, umursamayana anlatmaya çalışmaksa görevdir ama yorar. Sıvası dökük duvarlara çarpa çarpa yankılanır sesim.Bilmeyenlere, genç kuşaklara seslenmek ayrı bir nefes gerektirir. Anlatılan zaman aktıkça daha yüklü, daha bitmek bilmez olur. Kalın ve sıkıcı bir kitap okur gibi olurum, sayfalarını atlayamadığım. Bir yandan da her detayı aktarmak, birbirine bağlanan kötülük izleğinden iyilik ummak, yeni ve temiz bir sayfa açmak sorumluluktur. Çağırıldığım her yere gitmeye çalışırım. Sorulan her soruyu yanıtlayamazsam hırpalanırım. Mücadeleyi yalnızlaştırmaya dayanamam. Olmaz. Susmam. Susmayacağım da. Takvimi tersten açacağımız güne kadar böyle bu. Hele gençlerle buluşmak varsa.

***

Bu yıl Sivas Katliamı’nın 30. yılında otuz yıldır bir arpa boyu yol almayan dava zaman aşımı ile tamamen kapatılmak üzere. Ana dava; yaşananların asıl faillerini, planlayıcılarını, devlet içinde derinlerden verilen emirlerle 8 saat boyunca müdahalesiz izleyenleri, katilleri koruyanları, serbest bırakanları yargılamaksızın kalabalıktan rast gele yakalanan vahşilerden bir demet hükümlü ile son buldu. 15.000 kişiden 100’ü bulmayan eylemciydi yargılanan. Firari sanıklar üzerinden devam adan iki davadan biri 2012 yılında zaman aşımına uğratıldı. Anayasa mahkemesine yapılan başvurumuzun üzerindense 10 yıl geçmesine rağmen dosya gündeme alınmıyor. Böylece AİHM başvurusu için gerekli olan iç hukuk yollarının tükenmesi koşulu da koruyucu bir kalkan olarak kullanılıyor. Adil olmayan yargılama süreci aşikâr oysa! Şimdi üç firari sanık üzerinden devam eden dava ise aynı kaderi paylaşmak üzere.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tüm yurtta anma etkinlikleri ile gündem yaratmak için çalışıyor. 2 Temmuz günü her zaman olduğu gibi Sivas’ta buluşulacak. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu da çok önemli bir çalışma yürütüyor. Sistemli bir çabayla belleksizleştirilen topluma yakın tarihimizin en karanlık eylemlerinden Madımak Katliamı’nıngerçeklerini aktarabilmek amacıyla bir Hafıza Merkezi olarak bir Dijital Kütüphane açıldı. 4000’den fazla içerikle, kitaplar, makaleler, dergiler, dava dosyaları, belgeler, raporlar, fotoğraflar, mektuplar, şiirler, biyografiler, sözlü tarih videolarıyla çok kıymetli bir arşiv. Ne yazık ki ülkemiz topraklarında yaşanan nice büyük acının ardından gerçek anlamda bir yüzleşme mekânı, utanç müzesi bulunmuyor. Ülkemizin yetiştirdiği önemli heykeltıraşlardan biri olan Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı, Sivas Katliamı’nın zaman aşımına uğratılmasını “hayırlı olsun” sözleriyle muştulayan ve geçtiğimiz yıl katliamı gerçekleştirenlerden azılı bir katili “şahsım affı”yla serbest bıraktıran şahsım devletinin başkanı tarafından “ucube” ilan edilerek yıktırılmıştı. Asırlar evvel aynı nefretle idam edilerek öldürülen Pir Sultan Abdal’ın 30 yıl evvel Sivas’ta yerlerde sürüklenerek parçalanan heykeli bile yaşadığı topraklarda yeniden yükselemedi. Şimdi bu eksikliği giderecek çok önemli ve bence çok da etkileyici bir fikirle Sanal Madımak Müzesi hazırlanıyor. 1993’te otelde ateşe verilen canların her biri için otelde kaldıkları odalarda ziyaret temsil bulacak. Özellikle gençlerin takip ettiği sanal dünyada yeni bir soluk olacak bu çalışma. Son olarak sözlü tarih çalışması için yapılan kayıtlar kullanılarak bir belgesel hazırlanıyor. Bu derinlikli çabanın nitelikli ürünlerini çok önemsediğimi söylemeliyim.

***

Sivas Katliamı davasının otuz yıllık hukuk yolculuğu avukatlarımızdan kimini yitirdiğimiz, kiminin yaş aldığı, kiminin taze acıların davalarına yoğunlaşmak zorunda kaldığıbir süreçle ilk günden beri bizimle olan birbirinden değerli isimlerle devam ediyor. 22 Haziran günü Ankara’da gerçekleştirdiğimiz etkinlikte beni çok etkileyen bir kucaklaşmamız oldu. Katliam yaşandığında henüz doğmamış olan 29 yaşında genç bir avukat olan sevgili Ayça Çağlar davamızı omuzlayan taze bir nefes olarak oradaydı. Bu yükleniş öyle sıradan bir avukat dosya ilişkisi değil. Bir ömürlük bir davanın, çok zor bir davanın hukuki boyutu yanında vicdani ve duygusal ağırlığınca sorumluluğun elden ele geçen hazin öyküsü açısından çok çarpıcı bir durum. Tarihimizin en gerici meclisini belirleyen seçimlerin ardından tam da otuzuncu yılında davamızı da mücadelemizi de gençleştirerek, aynı kararlılıkla, aynı dirençle insanlık suçlarının zaman aşımından muaf tutulması ve geriye dönük olarak cezalandırma sağlanacak anayasal tanım ve düzenlemelerin yapılması taleplerimizi yinelemeye devam edeceğiz. Metin Altıok benden genç, Ayça’dan büyük. O artık zamansız. Saatli Marif Takvimi’nin sayfalarında bile şiirleriyle hayatın içinde herhangi bir günümüze doğuyor. Düşüncesiyle, duygusuyla, şiiriyle ve devrimci ruhuyla aramızda dolaşmaya devam edecek. O gün bizlerden koparılan tüm arkadaşlarıyla birlikte. Yoldaşı, arkadaşı benim de sevgili ağabeyim Ataol Behramoğlu’nun dizelerinde olduğu gibi;

“Kucaklıyor bizi* Metin Altıok
“Aldırma" diyor gülerek
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak"**

*Şiirin orijinalinde “beni” olarak yazılmıştır
**Ataol Behramoğlu/ Yangın Yeri