Çoğumuz “kişisel olan politiktir” sloganını biliriz. Altmışlı yıllardan başlayarak feminizmin, kadın özgürlük hareketlerinin ve eril yetkeciliğe karşı çıkışın anahtar kavramlarından biri olmuştur. Kendi bağlamı içinde doğrudur da. Kadınların (tüm ezilenlerin) bireysel hayatlarında maruz kaldıkları baskıya karşı mücadelelerinin politik bir mücadele olduğunu hatırlatır. Dahası bireysel mücadelenin bu politik yanı olmadan sürdürülemeyeceğini de söyler.

Özgürlükçü psikiyatrinin sloganı ise biraz farklıdır; Politik olan kişiseldir!

Kişisel özelliklerimiz, zevklerimiz, politik bilincimiz, hayata bakışımız yaşadığımız çağın politikasıyla biçimlenir. Hani “sarayda yaşayanla kulübede yaşayan aynı şekilde düşünmez” sözü gibi.

CHP’nin ve Türkiye’de (dünyada) sol ve sosyalizmin içinde bulunduğu hal üzerine düşünürken bu önermeden yola çıkmamız gerekiyor.

Günümüzün politik aktörlerinin (birey, parti, dernek, vakıf) politik ve ideolojik düşünme biçimleri hangi “vasat” ta mayalanıyor?

1. 12 Eylül Darbesi’nin solkırım yaptığı bir ülkede yaşıyoruz. Devrimci ve sosyalistlerin vahşice öldürüldüğü 10 yıl 15 yıl işkenceli mahpusluklarda paramparça edildiği bir ülke. Sendika, dernek, örgütlerin kapatılıp, içi boşaltılıp, birer mezarlığa döndürüldüğü.

2.Esnek çalışmanın dayatıldığı ve özendirildiği, sağlık ve eğitimin özelleştirildiği, iş güvencesinin ortadan kaldırıldığı, sürekli göçebeleşmek zorunda bırakılan, elinde sahip olacağı tek şey olarak “kimlik politikası” kalan bir hayat.

Bir kaç da istatistik verisi. 2002 yılında Türkiye’de kendi sahip olduğu evde oturanların oranı yüzde 73,1 iken bu oran 2021’de yüzde 57,5’e düşmüş. 1980 de Türkiye’ de işçilerin yüzde 60’ı sendikalıyken bu oran şimdi yüzde 14,4. son 20 yılda (AKP dönemi) ücretli işçiler arasında asgari ücret alanların oranı yüzde 54 ten yüzde 62’ye çıkmış durumda.

Şimdi politik olanın kişisel olanı nasıl belirlediğini bir daha tartışabiliriz. 12 Eylül sonrası ve AKP tipi siyasal İslamcılık döneminin “sol düşünce” üzerine etkisi ne olmuş olabilir?

***

“Sosyal sorumluluk olarak solculuk” Çalışma koşulları ve kişilerarası ilişkilerinden, tüketim alışkanlıklarına kadar tipik bir doğu liberali olarak yaşamasına karşın, sol, sosyalizm, devrimcilik gibi politik görüşlere sahip olduğunu düşünmek, sosyalist parti ve örgütlere mali katkı yapmak, sol gazeteleri okumak, BirGün abonesi olmak. (Benim gibi BirGün’de yazmak)

“Bir performans olarak solculuk” Sanal alemde, sosyal medyada sol değerleri savunmak, sosyalizm güzellemesi yapmak, Gezi isyanı hayranı olmak, isyanda alanda gecelemek.

“CHP solculuğu” CHP içinde siyaset yapabilmek, milletvekili, genel başkan yardımcısı, parti meclisi üyesi olabilmek için “gereken neyse onu yapmak” ama özel sohbetlerde, kimi zaman seçmen sohbetlerinde “ben de devrimci yolcuyum” demek.

Kimlik ve proje solculuğu Doğrudan iktidar ve üretim ilişkisini hedef almayan her tür mikro özgürlük hareketinde çalışmak, demokrasi projeciliği yapmak,

Peki bu gruplandırmalar olumsuz mu? Derdim sol ne kadar da çapsız demek mi?

Tam tersine. İlk başta olumsuz gibi görünen bu tiplemelerin neden böyle oldukları sorusuna doğru yanıtı bulmak önemli. O yanıt 1. ve 2. maddelerde.

***

Bir solkırımdan sağ kalan ve kendi politik tahayyülünü gerçekleştirebilecek örgütleri bulamayan ve fakat yine de solla, sosyalizmle gönül ve ahlak bağını koparmamış yüzbinler var bu ülkede. İnanmak için hazır, eyleme geçmek için tetikte bekleyen yüzbinler.

Ezilenler kulübede yaşarlar ve öyle düşünürler ama o kulübeden çıktıklarında gidebilecekleri bir yer varsa koşa koşa gitmeye hazırdırlar.

Bu ülkenin ve dünyanın, şimdiki zamanın devrimci örgütlerine ihtiyaçları var.