Büyük tarihsel olayların etkisi çoğu zaman yaşandıkları anda anlaşılmazmış. Özellikle de sokaktaki sıradan insan yaşadığı anın tarihsel öneminin pek de ayırdında olmazmış. Türkiye için 31 Mart yerel seçimleri ve o günden bu yana olup bitenler de öyle. Mazbatayı verip vermeme/ alıp alamama çatışması gibi görünen kriz için de gelecekte benzer bir yargı verilecek. Üstelik Türkiye’de […]

Büyük tarihsel olayların etkisi çoğu zaman yaşandıkları anda anlaşılmazmış. Özellikle de sokaktaki sıradan insan yaşadığı anın tarihsel öneminin pek de ayırdında olmazmış.

Türkiye için 31 Mart yerel seçimleri ve o günden bu yana olup bitenler de öyle. Mazbatayı verip vermeme/ alıp alamama çatışması gibi görünen kriz için de gelecekte benzer bir yargı verilecek.

Üstelik Türkiye’de olan bitenin, dünya tarihi için de önemli olduğu zamanlardan geçiyoruz. Sadece İstanbul değil, HDP’nin kazandığı belediyelerde de mazbataların kazananlara değil, kimi yerlerde “ikinci” olanlara verilmesini birbirlerinden ayrı durumlar olarak değerlendirmek büyük bir hata olacaktır.

Seçimle iktidara gelen “demokrasi karşıtlarının” yine seçimle iktidardan gidip gitmeyecekleri sorusu ile karşı karşıyayız. Hem de bir genel seçim bile olmayan yerel yönetim seçiminde bu soruyla yüzleşiyoruz.

İstanbul mazbata krizini belediyenin olağanüstü rant kaynağı olması, yağma ve talanın durdurulması, vakıflar ve benzeri örgütler aracılığıyla paranın AKP’ye yarayacak şekilde aktarılmasının önüne geçilmesi gibi etkenlerin beslediği doğru. Bu “sistemden” cukkalayanların ganimetten olmamak için her şeyi göze alabilecekleri de.

Ama asıl önemli olan sokaktaki sıradan insanın “seçildi geldi, seçilmedi gitti” gibi son derece yalın bir hakikat olarak algıladığı demokrasi kavramının kaderi.

AKP, yerelde 1994 genelde 2002’de iktidara geldiğinden bu yana bütün siyasi meşruiyetini “serbest seçimleri” kazanması, “milletin” onları seçmiş olması üzerine kurdu. 25 yılda girdiği bilmem kaç seçimi her defasında “millet iradesinin zaferi” olarak pazarladı. Kazandığı ilk İstanbul seçimleri dahil her seçim için hile, şaibe iddiaları ortaya atıldı. RTE ve AKP her defasında kaybedenleri demokrasiyi hazmedememekle suçladı. 14 Mayıs 1950’yi Türkiye demokrasisinin seçkinler vesayetine ilk zaferi olarak kutsadı. Kendisini Demokrat Parti ve Anavatan Partisi’nin devamı olarak tanımladı. Tarihini, vesayet rejimini kırıp, milletin oyuyla demokrasiyi getirenlerin varisi olarak inşa etmeye çabaladı.

Her tarih inşası aynı zamanda bir bellek inşasıdır; geçmiş bilgisi de geleceği belirleyecek şimdiyi nasıl değerlendireceğimizi belirler.

RTE-AKP-MHP şimdi, 25 yıldır insanların zihnine oya gibi işlediği ve meşruiyetini dayandırdığı ilkeye karşı gelip gelmeme açmazında. İstanbul seçimlerini hangi gerekçeyle iptal ederlerse etsinler sokaktaki sıradan insanı inandırmaları mümkün değil. Gerçeği en baştan beri bilen bir kaç bin çanak yalayıcı ve ganimet avcısı dışında herkes için Erdoğan’ın ve siyasi rejimin ne olduğu açık seçik ortaya çıkacak. RTE, kendi seçmenine de bu güne kadar söylediğim her şeyi sizin için değil kendi çıkarım için söylüyordum, sizi değil kendimi düşünüyordum ve şimdi hem sizin hem de ne söylediğinizin aslında benim için hiçbir önemi olmadığını saklamıyorum, demiş olacak.

Yok, demokrasiyi askıya aldığını yedi düvele duyurmayı göze alamayıp, mazbatayı verip, süreç içinde geri alırım nasılsa kararını verirse kendi kuyusuna ilk kazmayı kendisi vurmuş olacak. İlkin millet iradesinin onu alaşağı ettiği gerçeğini kabul etmiş olacak ki, bu da 31 Mart 2019’un sonun başlangıcı olarak tarihlenmesini sağlayacak. Ardından AKP ve avanesini ayakta tutan en önemli gelir kaynağı elinden gitmiş olacak. Rantı bırakmak istemeyenlerin AKP’yi (RTE’yi) hızla yalnız bırakıp, yeni kapının önünde yalanmaya başlamaları da cabası.

Bu coğrafya, sıkıştığında “sizi de kendimi de yakarım” erkeklerinin hükmü altında. Bin yıllardır öyle. Bu günlerde RTE’yi anlatabilecek en iyi görüntü; hiç bir kuralı tanımadan ilerde para kazanmak için yasa dışı kurduğu gecekondusunun çatısına çıkmış bıçağını zulmettiği eşinin, çocuklarının boğazına dayamış bekleyen adam hali.

Adam, aynı adam ama, kadın ve çocuklar Türkiye…