Sağlık alanı hareketli, hekimler ve sağlık çalışanları aylardır eylemlerle, mitinglerle, iş bırakmalarla seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Yoksullaşma, aşırı iş yükü, şiddet, malpraktis tehdidi gibi pek çok konu hekimleri bezdirmiş durumda.

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının haklı isyanına karşı sürekli müjde açıklamaları yapılıyor, sonrasında ise dertlerine derman olmayan düzenlemelerle ortam yatıştırılmaya çalışılıyor. Bu çerçevedeki son düzenleme önceki gün TBMM gündemine getirilen “Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarla 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” oldu.

BEKLENTİLERİN ÇOK GERİSİNDE

Geçtiğimiz aralık ayında TBMM genel kurulunda oybirliği ile kabul edilen, ancak garip biçimde komisyona çekilerek metinden çıkarılan düzenleme hekimlerin en azından bir kısmının gelirlerinde artış getirecekti. Ocak ayında yeniden getirileceği ifade edilen teklif aylarca bekletildi. Önceki gün getirildi, ancak altı ay öncekinin çok gerisinde iyileştirmeler içeriyor. Emekli hekimler için sadece kamu kurumlarından emekli olanları kapsayan iyileştirme öncekinin neredeyse üçte biri kadar. Üstelik önceki düzenlemenin aksine çalışmak durumunda kalan emekli hekimlerden bu ek ödeme de kesilmeye devam edilecek. Çalışan hekimlerin ise temel gelirlerinde iyileşme yok. Hekimlerin sağlık sistemimizde ciddi tahribatlara yol açan adaletsiz, güvencesiz performans sistemine ve ona bağlı ödemelere mahkûm edildiği görülüyor.

Kayda değer bir iyileştirme getirmeyen düzenleme aylardır beklenti içindeki hekimleri yüzüstü bırakmış durumda. Teklif bugün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek. Bağ-Kur ve SSK’dan emekli olan hekimler yine kapsam dışı bırakılmış durumda. Hekim dışı sağlık personeli için de yasa teklifinde bir iyileştirme bulunmuyor. Bu arkadaşlarımız 3600 ek gösterge ile geleceği söylenen iyileştirmeleri beklemek durumunda bırakıldılar. Yaşanan yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile hekimlerini bile yoksulluğa sürükleyen bir düzen ile karşı karşıyayız. Bu artışlarla hekimlerin ve sağlık çalışanlarının geçim sıkıntısının devam edeceği, “orta sınıf” dendiğinde ilk akla gelen hekimlerin yoksulluğa sürüklendiği anlaşılıyor.

SAĞLIKTA ŞİDDET HIZ KESMİYOR

Müjde diye sunulan bir başka düzenleme 14 Mart Tıp Bayramı’nda Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan, sağlıkta şiddetin “katalog suçlar” arasına alınması ile ilgili olanı idi. Yasalaşan bu düzenleme ile şiddetin önleneceği söylendi, ancak hız kesmeden devam ettiği görülüyor. Bu hafta çok taze ve çarpıcı iki örnek yaşadık. Şanlıurfa’da kentin tek çocuk hematoloji uzmanı Dr. Dilek Ece’nin tekrarlayan tehditler sonucu rapor alıp görev yerinden ayrılmak zorunda kalması çok çarpıcıydı. Kars’ta kalp damar cerrahisi uzmanı Dr. Murat Ersoy önce silahla tehdit edilip sonrasında evinin önünde bıçaklanarak yaralandı. Sağlık çalışanları bozuk sistem içerisinde hedef olmaya ve ölüm tehdidi altında hizmet vermeye devam ediyorlar. Bu durumdan sadece hekimler ve sağlık çalışanlarını değil hizmet almaya çalışan yurttaşlarımız da olumsuz etkileniyorlar. Çözüm için samimi ve bütünlüklü bir çalışmaya ihtiyaç duyulduğu, bunun yetkililerce göz ardı edildiği ortada. “Giderlerse gitsinler” denerek hekimler ötekileştirilip yoksulluğa sürüklenirken yurttaşların da sağlık hizmeti almakta büsbütün zorlandıkları bir döneme girdik. “Hastane kuyrukları dönemi bitti” sözleriyle yaratılmaya çalışılan imaj çöktü. Özellikle salgının hafiflemesiyle, biriken sağlık hizmeti ihtiyacının da baskısıyla yurttaşların aylarca randevu alamadıkları, muayene olabilmek için uzak ilçeleri seçmek zorunda kaldıkları görülüyor. Beş dakikada muayene sistemi bir yandan hekimleri isyan ettirirken yurttaşlarımızı da bezdirmiş durumda.

Hekimler ve sağlık çalışanları iş yerlerini şiddet alanına dönüştüren, kendilerini yoksulluğa mahkûm etmeye çalışan bu sisteme isyan ediyorlar. Bilimsel, insanca, hekimlerin de hastaların da mutlu olduğu başka bir sağlık sistemi mümkün. Bunun için dayanışma içinde mücadeleye yılmadan devam etmek gerekiyor.