Saray yapmışlar. Hem de kimseden çalmadan, çırpmadan. Öyle bin odası falan yok. Tek göz bir saray. Tek göz saray mı olur diye sorabilirsiniz. Oluyor işte. İtibarı lüksten şatafattan değil alınterinden geliyor. Direniş Sarayı koymuşlar çadırlarının ismini. İtibar öyle değil, böyle olur diyorlar sanki. Bizde itibar parayla değil, onurla olur.

Sıcak çay var her daim. 7/24 açık Direniş Sarayı.

94 işçi bir hastanenin önünde. Ekmekleri için direniyorlar bu soğuk kış günlerinde. En temel haklarını kullandıkları için işten çıkartılmışlar kanundışı bir biçimde. Göz göre göre suç işlemiş patron. Anayasal bir hak olan sendikallaşma hakkını çiğnemiş.

Patron dediğimiz bir üniversite rektörü. Yani bir bilim insanı. Onu bir vakıf üniversitesinin en yetkili ismi yapmışlar. Vakıf üniversitelerini zaten hak ihlalleri ile tanıyoruz. Sanki burada kanun yok yazıyor her birinde. “Bilim yuvasından” ticarethane yapmışlar yani. 12 Eylül ürünü YÖK’e rahmet okutuyor pek çoğu. İşçi örgütlendi mi? Haktan, hukuktan, ekmekten adaletten mi bahsediyor? “Parasını veririz işçinin, koyarız kapının önüne.” Nasıl olsa geç gelir adalet. Geldi mi kimse kalmaz geride. Nasıl olsa geç gelen adalet, adalet değildir.

Themis, elinde terazisi ile adalet tanrıçası. Görünmez oldu uzun bir süredir.

Maltepe Üniversitesi Hastanesi’nin hesaba katmadığı bir şey olmuş tabi. DİSK üyesi Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası dişli bir sendika. İşçi de kenetlendi mi, adalet gecikir belki ama birlik ve dayanışma yenilmez kılar kapı önündekini.

Direniş Sarayı kenetlenmiş işçilerin evi. Kadın işçiler mücadelenin en önünde.

SAĞLIK SEKTÖRÜ KANAYAN YARA

Sağlık sektörü Türkiye’nin kanayan yarası. Sağlıkta dönüşüm sağlık hizmetlerinin niteliğini aşağıya çektiği gibi sektörde çalışma koşullarını tarumar etti. TÜİK verilerine göre 2010 Ocak dönemi ile 2014 Ocak dönemini karşılaştırdığımızda kayıtdışı çalışan insan sağlığı ve sosyal hizmet işçilerinin sayısı 42 binden 221 bine yükseldi. Kayıtdışı oranı ise yüzde 7’den yüzde 24’e fırladı. Eylül 2014 verilerine göre ise kayıtdışı sayısı 262 bin kişi. Kayıtdışı çalışan kadın işçi sayısı 27 binden 232 bine fırlamış. Gel de isyan etme. Sektör hem emek hem insan sağlığının sömürüsü üstüne yükseliyor. Sektörde sendikaya neden bu kadar karşılar açık değil mi? Onlar için önce kâr sonra insan!

Sektörde taşeronlaşma almış başını gidiyor. Kamu hastanelerinde işçilerin sendikal örgütlenmeleri paramparça. İşçiyi yapay ayrımlarla bölme derdindeler.
Bu süreçte asgari ücret tartışmaları sürüyor. Bir komisyon var asgari ücreti tespit eden. Evlere şenlik. İşin muhatapları haricinde herkes orada. Enflasyon hedefi diye tepinip duruyorlar işçinin üzerinde. Yüzdelik zamlarla sefalette ısrar diyorlar. Saraylar büyüyor bir yanda.

Enflasyona endeksli artış demek ürettiği değerden pay vermemek demek. Gelir dağılımının bozulması, servetin belli ellerde toplanması demek.

1978 yılında asgari ücret kişi başına düşen milli gelire denk. 2014 için milli gelir bin 900 TL. Asgari ücretin neti bunun yarısı bile değil. Sömürü işte böyle katmerlenir.

Ne diyelim “İriş dede sultanım iriş”. “Yetiş dede sultan yetiş.”