Türkiye’dekine benzer, kıran kırana ve ülkeyi cephelere bölen bir seçim kampanyasının ardından Polonya’daki aşırı sağcı PiS partisi (Hak ve Adalet) hükümeti en yüksek oyu alsa da seçimi kaybetti.

Ancak belirsizlik sürüyor. Seçimden ikinci büyük güç olarak çıkan ve diğer muhalefet partileriyle yeni bir koalisyon hükümeti kurma şansı olan liberal çizgideki KO partisinin (Vatandaş Platformu) lideri, eski başbakanlardan Donald Tusk, hükümetin devrildiğini ilan etti.

PiS’in her türlü “pislik” yapabileceğine işaret eden bazı muhalifler, kesin sonuçlar açıklanıncaya kadar beklenmesi gerektiği uyarısında bulunuyorlar.

“Zaferin henüz kesin olmadığı”nı belirten muhalefet blokundaki ikinci parti PSL’nin (Üçüncü Yol) lideri Michal Kobosko’nun açıklaması bu yönde:

“Umarız PiS sorumlu davranır. Ayrıca Devlet Başkanı Duda’nın da sorumlu davranmasını ve demokratik muhalefetin önüne engel koymamasını bekliyoruz. PiS’le geçen sekiz yıllık deneyim, her şeyin mümkün olabileceğini gösteriyor.”

Seçmenlerin yaklaşık yüzde 73’le rekor düzeyde katıldığı seçimlerin kesin sonuçlarının bugün (salı) açıklanması bekleniyor.

İKTİDARIN SONU

Resmi olmayan ilk sonuçlara göre aşırı sağcı politikacı Jaroslaw Kaczynski’nin başkanı olduğu iktidardaki PiS partisi, önceki seçimlere göre yaklaşık yüzde 7’lik kayıpla, oyların yüzde 36,8’ini aldı. Bu oran seçimden önceki son kamuoyu yoklamalarındakinden oldukça yüksek, ancak sandık aritmetiği Başbakan Mateusz Morawiecki’ye PiS ağırlıklı bir hükümet kurma şansı tanımıyor. Seçimi ikinci, üçüncü ve dördüncü güç olarak tamamlayan muhalefet partilerinden herhangi birinin PiS’le masaya oturma olasılığı çok düşük. 2015 yılından bu yana iktidarda olan PiS’in kendisinden de daha aşırı sağcı, potansiyel ortağı Konfederacja partisi ise yüzde 6,2’yle beklenin çok altında oy aldı ve yüzde 8’lik barajı aşamadığı için meclis dışında kaldı.

Uzun süredir PiS hükümetine karşı uzlaşmaz bir muhalefet yürüten Donald Tusk’ın partisi KO, oylarını yüzde 31,6’ya yükseltti. Potansiyel ortakları Üçüncü Yol partisi yüzde 13, Yeni Sol Parti de yüzde 8,6’yla onu takip ediyorlar. 2007-14 yıllarında başbakanlık, 2014-19 yıllarında da Avrupa Birliği Konseyi Başkanlığı yapan, kısa bir süre önce de Avrupa’daki tüm merkez sağ partilerin çatı örgütü EVP’nin (Avrupa Halk Partisi) başkanlığına getirilen Tusk, günümüz Polonya’sının dünya çapında en çok tanınan politikacılarından.

Diğer politikacıların uyarılarına rağmen Tusk, seçim sonuçları belli olmaya başladıktan sonra yaptığı açıklamada yeni hükümeti kuracağından emindi:

“Uzun yıllardır politikacıyım. Ve de bir sporcuyum. Şimdiye kadar ilk kez bir ikincilik beni çok sevindiriyor. Polonya kazandı, demokrasi kazandı. Onları iktidardan devirdik.”

Türkiye’deki gibi bir tarafta aşırı sağcı ve dinciler, diğer tarafta da liberal ve ılımlı merkez sağın yer aldığı bloklar arasında geçen, iktidarın muhalefeti asılsız, ağır ithamlarla suçladığı (örneğin muhalefetin ülkeye Afrika’dan ve Ortadoğu’dan binlerce göçmen getirmek istediği yolundaki iddialalarının ciddi ciddi medyada tartışılması, Tusk’un bir Alman ajanı ve Avrupa Birliği’nin de kuklası olduğu suçlamaları gibi) seçim sürecinin ardından şimdi gözler Devlet Başkanı Andrzej Duda’da... Başkan seçilinceye kadar PiS üyesi olan Duda’nın hükümeti kurma görevini, mecliste çoğunluğu kaybetmiş olmasına rağmen önce kendi partisinin liderine vermesi de mümkün.

BENZER BELİRSİZLİK

Varşova’da belirsizliğin bir benzeri, Polonya’nın en önemli komşusu Almanya’nın başkenti Berlin’de gözleniyor. Federal hükümetteki tüm bakanların sözcülerinin katıldığı haftanın ilk basın konferansında da bu konu gündeme geldi ve yanıtsız kaldı. Hem başbakanlığın, hem de dışişleri bakanlığının sözcüleri seçimlerin kesin sonuçlarının belli olmadığı gerekçesiyle herhangi bir değerlendirme yapmayacaklarını açıkladılar. PiS hükümeti ve müttefiklerinin yoğun “Alman karşıtlığı”yla sürdürdüğü seçim kampanyasına ilişkin sorular da yanıtsız kaldı. Polonya ve Almanya’nın birçok ortak yanı olan, dost ülkeler olduğuna dair genel geçer açıklamalarla yetinildi…

Şimdi gözler Avrupa’nın önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği’nin liderliğini Almanya’nın elinden almayı hedefleyen Varşova’da.