Google Play Store
App Store

Seçim atmosferi iyiden iyiye ısınıyor; ısınmak ne kelime, harlı ateş alazı, değdiği yeri yakıp geçmeye başladı bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan iç ve dış politikadaki her adımı, artık seçimleri kerteriz alarak atıyor.

Saray bürokrasinin direktiflerine tabi işleyişi ile devlet teşkilatı da seçim için hizaya girmiş görünüyor. Denetimleri dışındaki medya platformlarına yönelik baskı ve tehditler şu sıralar madde madde TBMM’de yasa statüsüne kavuşturuluyor. Bir yandan da kontrolleri altındaki geniş medya ağı, rakip bellediklerini itibarsızlaştırmak, değersizleştirmek ve suça bulaşık göstermek için fütursuzca kullanılıyor.

Sokak ise kamu kaynaklarıyla semirilmekten coşa gelmiş dini vakıf, dernek ve tarikatlara bırakılmış görünüyor.

Bir de habitus var; her seçim döneminde olduğu gibi AKP yine himayeci ve kalkınmacı/yatırımcı postuna bürünmek için kimi adımlar atıyor, atmaya hazırlanıyor. Sosyalliği su götürür konut projeleri, kredi başlığı altında borçlandırmaya dayalı sektörel kaynak aktarımı, EYT problemine çözüm arayışları, ücret zamları gibi adımlar ve bu adımlara sarmalanan hayal tacirliği, yol alıyor.

MUHALEFETTE AKP’NİN SEÇİM İMGELEMİ

İktidarın son aylarda sıklaşan seçim adımları kadar, muhalif saflarda bu adımların nasıl yankılandığı da önem taşıyor. Medya görünürlüğü yüksek muhalif politikacılar, kamuoyu araştırmacıları, bağımsız gazeteciler ve eleştirel akademisyenler gibi geniş bir yelpazede mevcut Erdoğan ve AKP değerlendirmesi ana hatlarıyla şöyledir:

Saray rejiminin baskıcı yönetim tarzı ve zulmü, seçimler yaklaşıldıkça geniş kesimleri hedefe koyarak daha da artacak.

Mersin saldırısı da gösterdi ki tıpkı 2015’in Haziran-Kasım dönemi gibi halkı korku ve paniğe, ardından da mutlak otoritenin kollarına sevk edecek tertipler sahneye konacak.

Özellikle Ocak 2023’le birlikte millete para saçacaklar; sonrası iktisadi yıkım da olsa geçici bir iyileşme yaşatacaklar.

AKP seçim stratejisi hakkında fazlası var azı yok bu listede sıralanan eylemler neticesinde seçim analizi genellikle şu iki vurgu ile sonuçlanıyor:

*Bu seçim kaybedilmemeli, kaybedilirse, tarihe son serbest seçimler olarak geçecektir.

*Seçilecek aday belirlenmelidir, risk alınmamalıdır, çözüm önerileri halkın anlayacağı dille anlatılmalıdır.

SEÇİM ANALİZLERİNİN ÖNKABULLERİ

Şekli de olsa sistematik bir şekilde özetlemeye çalıştığım seçim analizleri, birbiriyle ilişkili iki temel önkabule (şimdilerde varsayım da deniyor) yaslanıyor. İlk varsayıma göre, siyasete yön veren aktörler, siyasi partiler ve onların liderleridir. İkinci varsayım seçmenler hakkındadır; seçmen, oy davranışları yönlendirilen kütledir. Yöntembilimin terimleri ile ifade etmek gerekirse, seçim analizlerinde siyasi parti ve lideri bağımsız değişken, seçmen ise bağımlı değişken olarak kavranır.

Bu varsayımlarla işleyen seçim analizi, önümüzdeki seçimlere özgü değildir; tam tersine eskimiş bir alışkanlıktır. Parlamenter demokrasilerin yerleşiklik kazanıp seçimlerin rutinleştiği eski zamanlardan kalma bir alışkanlıktan söz ediyorum. Artık terk etmenin vaktidir. Ne siyasi parti, 20’inci yüzyıldaki gibi bir partidir; ne de seçmen, oy tercihlerinin edilgen taşıyıcısıdır. Hele de 2023 Türkiye’sinde.

Alternatif değerlendirmeler gelecek yazıların konusu olsun.