Ankara ve İstanbul’da kazananların mazbatalarının hâlâ verilmemesi, RTE-AKP-MHP blokunun Türkiye’ yi bu güne kadar nasıl yönettiklerinin en somut kanıtı. Baştan beri bilenlerin bilgisinden söz etmiyorum. Şu geçen bir hafta, Erdoğan ve şürekâsının aslında “ne” olduklarını ve gerçekte “ne yaptıklarını” onlara oy verenlerin de olanca açık seçikliğiyle görmelerini sağladı. 31 Mart akşamından başlayarak başta RTE olmak […]

Ankara ve İstanbul’da kazananların mazbatalarının hâlâ verilmemesi, RTE-AKP-MHP blokunun Türkiye’ yi bu güne kadar nasıl yönettiklerinin en somut kanıtı. Baştan beri bilenlerin bilgisinden söz etmiyorum. Şu geçen bir hafta, Erdoğan ve şürekâsının aslında “ne” olduklarını ve gerçekte “ne yaptıklarını” onlara oy verenlerin de olanca açık seçikliğiyle görmelerini sağladı.

31 Mart akşamından başlayarak başta RTE olmak üzere ülkenin üzerine çöreklenen bu yağma örgütünün bütün yaldızları dökülüyor. İktidarlarına rıza üretirken kullandıkları dil, şimdi onları her adımlarında biraz daha köşeye sıkıştırıyor. Erdoğan, gücünü aldığı dayanakların “yalan” olduğunu, neredeyse kendisi söylüyor. Bu gidişle ona oy verenlerin de “bu adam yalan söylüyor, niyeti başkaymış, beka dediği kendi bekasıymış” demeleri an meselesi.

Sıradan insan için demokrasinin anlamı seçim olması, oy kullanması ve en çok oyu alanın yönetime gelmesinden öte değil. Sıradan insan yasalar, parlamenter sistem, meclis tüzüğü, yasa yapma süreci, vakıflar, ihaleler, medya gücü, TRT’de ayrılan süre vs üzerinden demokrasi sorgulaması yapmaz. Onun için ölçüt, seçim olması ve kazananın yönetimi almasıdır.

Bu koşullarda İstanbul ve Ankara’da kazananlara mazbatalar verilmezse, AKP-MHP ittifakı aldığı %54 oydan da vazgeçmeyi göze almış olacak. RTE-AKP-MHP blokunun dağıttığı ranttan onlara oy verenlerin çok ama çok küçük bir bölümü pay alıyor. O yüzde 54’ün yüzde biri bile değil ranttan beslenenler. Mazbatalar sahiplerine verilmezse ülkede yaşayan herkes artık seçim yapmanın bir anlamının olmadığına ikna olacak. Ülkeyi yargı, emniyet ve orduyu denetimi altına almış bir küçük azınlığın yönettiğine ve hiç kimsenin güvencede olmadığına karar verecek. Bugün öyle bir yol ayrımındayız ki, İmamoğlu ve Yavaş’ın mazbatalarının verilmemesi, AKP’lisi MHP’lisi de dahil Türkiye’de herkesin artık demokratik bir ülkede yaşamadıklarına ikna olmalarını sağlayacak.

RTE bu riski göze alır mı? Bu güne kadar yaptıklarına bakarak alabileceğini söylemek mümkün. Ama, yine bu güne kadar yaptıkları onun kendisini sağlama almak/ kurtarmak söz konusu olduğunda herkes ve her şeyle her türlü uzlaşmayı yapabilecek kıvraklıkta olabildiğini, en yakınındakini, en bağlı olanını bile arenaya iteklemekte tereddüt etmediğini de gösteriyor. Hani bir de bakarsınız ki “Pelikanlar” tüyleri yolunsun diye sokağa atılıvermişler, hiç şaşırtıcı olmaz.

Bu koşullarda kazananların önünde de bir başka tür tehlike ve seçim zorunluluğu var. RTE’nin göstermeye çalıştığı “havuç sopa” tuzağına kapılmak ya da tehditlere pabuç bırakmamak. Fıtratı gereği gözü kara bir germe “ustası” olan RTE’nin çekmeye çalıştığı tehdit/ pazarlık/ uzlaşma alanına girerlerse, hakkıyla kazandıklarından verecekleri en küçük taviz bile dönüp her şeyin ellerinden kayıp gitmesine neden olabilir.

Seçim kampanyası boyunca ve özellikle 31 Marttan bu yana, RTE’nin öfkeye çağıran mahalle kavgası ağzına kapılmadan, soğukkanlılığını ve ahlakını koruyarak yapılan kavganın ne kadar başarılı olduğunu da herkes gördü. Demek ki “dinsizin hakkından imansız gelir” deyimi doğru değilmiş. İmamoğlu’nu yıldızlaştıran bu tarzın asıl başarısı, Beyoğlu’nda Alper Taş’la birlikte kapı kapı dolaşan İyi Parti İlçe Başkanı İsmail Hakkı Çavuşoğlu’nun “Biz bir abi kazandık. Beyoğlu bir abi kazandı. Bunun başarılması önemlidir. Yolları açık olsun. İsmail Hakkı Çavuşoğlu olarak İYİ Parti olarak Alper Taş’ın fikrine ve zikrine hayran olduk. O bizi biz de onu kazandık” sözlerinde somutlaşıyor.

Bu sözler asıl tehlikenin kim olduğunu ve onu alaşağı etmenin yolunun da ne olduğunu açık seçik anlatıyor. AKP’li yılların zulmü, muhalefeti asgari demokrasi için bir araya gelmeye zorladı. Bazılarına çok geri bir payda gelebilir, ama buradan gerisinin ne olduğunu unutmamamız gerekli; hemen yanı başımızdaki coğrafyaya bakarsak, bizimle birlikte yaşamaya çalışan Afganistanlılara, Suriyelilere, Iraklılara bakarsak bu paydayı bulabilmiş olmamızın bile önemli olduğunu görebiliriz.