Göç, göçmenler ve sığınmacılar birçok ülkede olduğu gibi Almanya’yı da uzun bir süre meşgul edecek.

Muhalefetteki merkez sağ ve aşırı sağ partiler bu konuyu öne çıkaran politikalarıyla genel seçimlerden çok kısa bir süre sonra sandık aritmetiğini tamamen altüst ettiler. Önce merkez sağdaki Hıristiyan Demokrat Partiler Birliği (CDU-CSU) anketlerde öne çıktı. Birinci parti konumunu güçlenerek koruyorlar. Daha sonra da aşırı sağcı ve faşistlerin çatı partisi AfD (Almanya için Alternatif) hükümet partilerini sollayarak ikinci parti konumuna geldi. O da konumunu giderek güçlendiriyor. Son kamuoyu yoklamaları, şimdi bir seçim olsa bu partilerin alacakları oylarla Federal Meclis’teki çoğunluğu kolaylıkla alabileceklerini gösteriyor. Merkez sağdaki aşırı sağcı parti AfD’yle “Gerektiğinde işbirliği yapabiliriz!” tartışması, şimdilik işbirliğinden yana olanların susturulmasıyla ya da geri adım atmasıyla sonuçlandırıldı. Ancak bunun geçici bir durum olduğuna, önümüzdeki süreçte bu çizgideki işbirliği girişimlerinin sadece yerel yönetimlerde değil, tüm ülke çapında yeniden gündeme gelmesi olasılığı çok güçlü.

Çünkü önümüzde yine seçimler var ve bu seçimlerde başarı kazanmanın en kolay yolu “göçmenler ve sığınmacılar”la ilgili tartışmalardan beslenmek.

Almanya’nın hem ekonomik hem de siyasi olarak en önemli eyaletlerinden Hessen ve Bavyera’daki seçimler önümüzdeki ekim ayı başında gerçekleştirilecek. 8 Ekim’deki seçimlerle ilgili anketler de buralardaki sağ ağırlıklı koalisyon hükümetlerinin sandıktan başarıyla çıkabileceklerini gösteriyor.

HHH

Bavyera’daki muhalefet partileri CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) ve ondan bir “tık” daha sağdaki Serbest Seçmenler (FW) partilerinin koalisyonu karşısında çok zayıf durumda. Anketler buradaki sağcı yönetimin gücünü koruması halinde eyalet meclisindeki “ana muhalefet” partisinin, onlardan da sağdaki AfD’nin olabileceğini gösteriyor.

Hessen’deki durum biraz daha farklı. Buradaki CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) ve Yeşiller koalisyonu gücünü koruyamazsa başka hükümet seçenekleri de sözkonusu olabilir. AfD burada CDU, SPD, Yeşiller’in peşinden geliyor. “Ana muhalefet” olamaz ancak oylarını artırarak ilerleyişini sürdürüyor.

Gelecek yıl 6-9 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek Avrupa Parlamentosu seçimlerine ilişkin yoklamalardaki durum da tehlike sinyalleri veriyor. Son anketlere göre (31 Temmuz 2023, Insa) bu seçimlerden şöyle bir manzara çıkıyor: CDU/CSU (% 26), AfD (% 23), SPD (% 19), Yeşiller (% 15), FDP (% 7) ve Sol Parti (% 5). Sağ partilerin son zamanlarda diğer Avrupa ülkelerinde de gözlediğimiz yükselişinin en önemli nedeni göçmenler ve sığınmacılarla ilgili durumlar, tartışmalar. Bu Almanya için de geçerli. Durum böyle olunca kendisini ilk kurulduğunda “ilericiler koalisyonu” (sosyal demokratlar, yeşiller ve liberaller) olarak tanımlayan Federal Hükümet de bu tanımlamayla çelişen politikalara imza atmayı çare olarak görmeye başladı.

Örneğin Federal İçişleri Bakanlığı’nın Almanya’da sığınma hakkı başvuruları reddedilen göçmenlere ilişkin son yasa değişikliği girişimi. Buna göre hükümet Yabancılar Yasası’nda değişiklik yaparak sığınma talebi reddilenlerin sınırdışı edilene kadar “tutuklu” olarak bir yerlere kapatılmasını öngörüyor. Sözkonusu tasarıyı hazırlayan bakanlığın başındaki politikacı, aynı zamanda önümüzdeki ekimdeki seçim için Hessen eyaletindeki sosyal demokratların “başbakan adayı” Nancy Faeser. “Pro Asyl” gibi sığınmacıların haklarını savunan örgütlerin eleştirdiği bu öneriler, sağ partiler tarafından yeterli bulunmuyor, daha sert önlemler talep ediliyor. Ancak “ilericiler koalisyonu” bunları destekliyor. Hükümet, yasa değişikliğini kesinleştirmek için eyalet hükümetlerinin ve yerel yönetimlerin de önerilerini bekliyormuş.

HHH

Kimilerine göre Almanya’da şu anda sığınma başvuruları reddedilmiş 300 bin bireyi öncelikle ilgilendiriyor bu durum. Ancak bu rakam abartılı. Çünkü mevcut yasalar bu insanların çok büyük bir çoğunluğunun “sınırdışı” edilmelerine engel. Kimisinin sağlık durumu buna uygun değil kimisinin haklarındaki sınırdışı kararına karşı yasal itiraz süreçleri henüz tamamlanmamış. Kimisinin ise sınırdışı edilmesi halinde gönderileceği eski ülkesindeki “yaşam hakkı” tehlikede, Almanya ve Avrupa Birliği sözkonusu ülkeyi resmen “güvenilir” ilan etmiş olsa bile...

Dolayısıyla bazı uzmanlar halen 18 bin ile 30 bin arasındaki sığınmacının “derhal sınırdışı” edilme durumuyla karşı karşıya olduğunu tahmin ediyor.

Yani Alman hükümetinin son hazırlıkları sonuç verirse, önümüzdeki aylarda binlerce bireyin toplanıp “tutuklanması” sözkonusu olabilecek.

Tabii sol, hukuk devleti açısından oldukça tartışmalı, demokratik bir ülkeye yakışmayacak bu duruma itiraz ediyor. Sol Parti ve sığınmacı haklarını savunan örgütler bu tartışmaların hükümetin sağ tarafından yönlendirildiğini gösterdiğine işaret ediyorlar, “Yasaların sertleştirilmesi süreci daha fazla sınırdışına neden olmayacak, ancak ortamın göçmenler ve sığınmacılar aleyhine daha da sertleşmesine neden olacak” uyarısında bulunuyor.

HHH

Son zamanlarda kendi içindeki tartışmalar nedeniyle büyük güç ve itibar kaybeden Sol Parti’nin önümüzdeki yılki Avrupa seçimleri için “çevre ve kimlik politikaları aktivisti” olarak isim yapmış olan Carola Rackete’yi “liste başı adayı” olarak ilanı da bu konudaki tartışmalarla ilgili. Rackete, daha önce de Akdeniz’deki sığınmacıları kurtarma örgütü “Sea-Watch” için gönüllü olarak çalışan bir gemi kaptanıydı. Bir göçmen kurtarma gemisini izinsiz olarak İtalya’nın Lampedusa Limanı’na yanaştırdığı için tutuklanmıştı.

Sol Parti, parti üyesi olmayan Rackete’yi “liste başı” adayı olarak Avrupa seçimlerine hazırlanırken yani böylece onun “Sığınmacılar Hoşgeldi!” sloganını tercih ettiğini gösteriyor.

Ancak bu politikanın öne çıkarılmasının partiyi daha da zayıflatacağını savunanlar hiç de az değil. Özellikle partinin yaşlı üyelerinin hem mülteciler hem de çevre ve kimlik politikaları konusunda bir zamanların “Yeşiller”ini andıran bu durumdan rahatsız olduğu, bu çizgiye uzun süredir itiraz eden parti içi muhaliflerden Sahra Wagenknecht’ten yana tavır almayı tercih ettikleri belirtiliyor.

Parti yönetiminin tamamen dışladığı Wagenknech, halen Sol Parti üyesi. Ancak ayrılıp yeni bir “sol” parti kuracağına dair söylentiler halen devam ediyor.

Özellikle Afrika ve Ortadoğu’dan (ve de Türkiye’den) sığınmacı adaylarının “birinci tercihi” olan Almanya, daha da sertleşerek  bu konudaki “çekici”liğini ortadan kaldırmak istiyor. Bu durum zaten güçlenmiş olan sağı daha da güçlü kılıyor, daha önce kendilerini “ilerici” olarak tanımlayanları da sağa sürüklüyor. Sol’dakileri ise bölüyor.