Kötülüğün sıradanlaştığı günlerden geçiyoruz. Yabancı değiliz kötülüğün sıradanlaşmasına. Acı üzerine kurulu bir tarih var geride bıraktığımız. Hiçbiri olmamış gibi yaşamaya alıştığımız. Oysa tarih en kötü yerinden tekerrür ediyor. Yüzleşemediğimiz şeyler bir başka biçimde karşımıza çıkıyor. Kötülük filizleniyor tarihin enkazlarından.  
O yüzden yüzleşmek lazım. Ne kadar utanç varsa insan olarak yaşadığımız, yaşattığımız. Kimin yaptığına, kim olduğumuza bakmadan yüzleşmek lazım. Yoksa tarih birilerinin “onlar da hak etmişlerdi” zaten diyerek yazdığı belgelerin arasında yüzleşmeden kaçmanın yöntemlerinden başka bir şey vermeyecek bize. Kötülük sıradanlaşmaya devam edecek.

100 yıl öncesine gidilebilir buradan. 100 yıl önceden başlanabilir. Ben bugünden başlamak istiyorum. Halil Serkan Öz’den. Yalova’da edebiyat kitaplarının arasında kaybolan bir matematik öğretmeninin maruz kaldığı onur kırıcı muameleden. Bunu sistematik bir biçimde yapmayı itibar sayan bir insan güruhundan. Başkalarının onurunu kırmayı meziyet sanan bir Vali’nin kötülüğünden. Birinin onurunu kırmanın nasıl bir cinayete dönüştüğünden.

Kendi kabahatlerini, ihanetlerini saklamak için bu ülkenin yetişmiş, eğitimli insanlarını, kamu emekçilerini büyük bir iştahla itibarsızlaştırmaya çalışan siyasal iktidarın kötülüğünden. Tüm suçu kişilerin üzerine yıkarak kurdukları sistemin tutmayan dikişlerini örtmeye çalışan kötülükten.

İşsizlere, “İşsizsen bu senin kabahatin, acizliğin” diyerek, sorumluluğu onların üzerine atan kötülükten. Açıklanan istihdam paketleri ile işsizleri adeta köle pazarlar gibi işverenlere teşvik adı altında sunmakta ahlaki bir sorun görmeyen kötülükten.

İKİ ALANA BİR BEDAVA

Ne diyor İŞKUR, “İki çalışanınız varsa, bir çalışan bizden.” “Kim bu çalışan, bir köle mi?” “Hayır bir işsiz.” “Patron isteyecek, devlet bedavadan işsizi patrona verecek. Eti senin, kemiği benim diyecek.” “Parasız mı çalışacak bu arkadaş?” “Elbette hayır! Parası hepimizden.” “Hepimizin parası derken?” “İşte bir fon var, işsizlere zor günleri için kurulmuş bir fon. O fondan.” “Yani bir nevi patronlara sen çalıştır beleşinden, sömürmeye bak deniyor, normal mi bu?” “Değil elbette.” Ama paket açıklanmış işte, medyada bir bayram havası. Kötülük sıradanlaşmış.

Metal işçisinin ateşten mavi tulumu ile demiri oya gibi işleyen elleri ile tuttuğu umut, hak alma mücadelesi yasadışı bir biçimde engellendi. Hukuk yol verdi grev yasağına. Kime ait olduğunu gösterdi. Milli güvenlik patron güvenliği, milli irade paranın iradesi olarak tescillendi. Kötülük sıradanlaştı.

AB ülkelerinde haftalık fiili çalışma süresi 41-42 saat. Türkiye’de 52-53 saat. Türkiye’de 72 saatin üzerinde çalışan 2 milyon kişi var. Okumayıp çalışan çocuklarda ise fiili çalışma süreci 54 saat. Çalışan çocukların % 3,4’ü sakatlanma ve yaralanma yaşamış,% 34’ü aşırı fazla çalışıyor, 3’te birine işyerinde yemek verilmiyor, % 36’sının haftalık izni yok. Her gün sanki bir savaştaymışız gibi 3’er 5’er işçiler ölüyor.

Suskun muyuz? Evet. Demek ki kötülük sıradanlaşmış.

Geçen gün ekmek almaya gitmenin belgesi istendi bu ülkede. Devlet tarafından öldürülmüş ve annesi meydanlarda yuhalatılmış bir çocuğun ekmek almaya gittiğinin belgesi. Güzel kaşlı bir çocuk, hepimizin kanayan yanı, bir nefret öğesi gibi sunulmak istendi. “Hak etmişti” demeye çalıştılar. Çünkü Berkin hepimizdik. Kötülüğe bu ülkede verilmiş en büyük cevaptı cenazesi. Kötülük uyandı. Haykırdı: “Bizden değildi. Maskeliydi. Ölmeliydi. Başı açıktı. Dinsizdi. Ateisti. Aleviydi. Öğretmendi. Doktordu. Kadındı. Komünistti. Transseksüeldi, Kürttü. Rumdu. İşçiydi. Ermeniydi. İnsan bile değildi. Bizden değildi.” Böyle diyordu sanki. Bunlardan hariç biz kimiz ki? Sıradanlaşan kötülük.

O yüzden yüzleşmek lazım. Ne kadar utanç varsa insan olarak yaşadığımız, yaşattığımız. Kimin yaptığına, kim olduğumuza bakmadan yüzleşmek lazım. 100 yıl önceden başlanabilir mesela.

Nurdan Gürbilek son kitabı “Sessizin Payı”nda, “Bir ülkede kötülük hâkim olabiliyorsa eğer, bu cani ruhlu insanların sayısı arttığı için değil, kötülük sıradanlaştığı içindir” diyor. Kötülüğün sıradanlaşmasına artık dur diyelim!